- Kategori
- Gündelik Yaşam
Barış yürüyüşü
HADİ CANIM SENDE! Dünya maksadını ifade edemeyen insan sürüleriyle dolu. 1 Eylül'ün ertesi... 2 Eylül'ün akşam vakitleri... Kadıköy sahilden küçük adımlarla ilerliyorum Beşiktaş vapuruna doğru. O kadar sahile yakın yürüyorum ki, iki adım sağa gitsem denizdeyim. Çünkü temiz yerleri seçmeye çalışıyorum mümkün olabildiğince. Çünkü her yer 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ(?) yürüyüşü için özenle yerlere saçılmış cam parçalarıyla dolu. Her yer pırıl pırıl, kristalimsi... Durakların camları patlatılmış. Ne güzel! Biri elini kaldırmış, '' sen misin o eli kaldıran...'' diye dövülmüş, bir diğeri; '' Dur bakayım, senin kaşının üzerinde göz var valla'' demiş sopasını çıkarmış sakladığı yerden... Barikatlar denize atılımış, her yer toz duman olmuş... Nefes bile alınamazken, '' BARIŞ(?)'' eylemleri devam etmiş. Biri kaçmış, diğeri yakalamış. Biri direnmiş, diğeri tutuklamış... Biri elleriyle yüzünü kapatmış, diğeri vurmuş... Dünya maksadını ifade edemeyen insanlarla doluymuş... En tehlikelisiymiş bu... Amacına uygun eylem güneşli bir günde ''sadece barış'' diye umutla yürüyen insanlarmış. Amacına uygun eylem tahammül sınırı daha geniş olması gereken polismiş. Barış yürüyüşü, gözleri düşman arayan siviller değilmiş. Barış yürüyüşü, üniformalıların kimlik yarışı değilmiş.
Tamam. Anlamak zor değil. İnsan hep aynı da değil... Bazen olmasını istediklerimizin irademizin çelmesine takılıp olmadığı da acı gerçek... Ama en azından bu denli taban tabana zıt olmaması için bir adım atamaz mıyız? ... Eminim , o gün orada olanlarınız arasında, sokakta sevgilisini öpen kızı ahlaksız, saçını uzatan, küpe takan erkeği kendi cinsine alan ya da kendi cinsinden çıkaran ve bunu yaparken ne kadar doğru bir karar vediğini düşünenleriniz var. Ve ne harika ki; asıl ahlaklı olanın, kişinin kendi düşüncelerinin ve bunların eylemle ne kadar örtüştüğünde gizli olduğunu düşünenlerimiz var.