Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Barışa biraz daha yakın...

Türkiye barış iklimine doğru yol alırken, özeleştiri ve samimiyet sınavından da geçtiği gözlenmektedir. Hassas bir süreçten geçiyoruz ve bu süreçte herkes parmak uçları üzerinde yürümeye gayret göstermelidir. Türkiye, kangren halini almış terör yarasının deşilmesi, cerahatinin akıtılması ve gereken müdahalenin yapılması noktasında titizlikle hareket etmek durumundadır. Barışa uzanan karşıdaki elin de dürüst bir yaklaşım içerisinde olması, Habur deneyiminden gerekli dersleri çıkarmış olması ve sürece azami katkıyı sağlama gayretinde olması çözümün olmazsa olmaz önkoşuludur.

PKK ne yapmalı? Türkiye ne yapmalı?

PKK, içine düştüğü çıkmazın farkında olmalı, kan ve vahşetle bir yere varılamayacağını görmelidir. Muhatap olduğu devletin 700 yılı aşkın bir devlet geleneğinin mirasçısı olduğunu ve mücadele etmekten asla yılmayacağını bilmelidir. Çözüm önerilerini yabana atmamalı bunun belki de son şans olabileceğini, bir adım ötesinin çözümsüzlük olacağını ve bu süreçten en zararlı kendisinin çıkacağını iyice hesaplamalıdır. 

Türkiye, terörle masaya oturduğu vehmine kapılmamalı, bu ülkenin asli unsurları olan milletlerin barışı ve huzuru için insanlık onuruna yaraşır bir duruş sergilemek yükümlülüğünde olduğunu unutmamalıdır. Barış her halükarda güzeldir ve taraflara mutluluk getirir. O yüzden “Barış” kavramı toplumun algı dünyasına kazandırılmalıdır.

PKK, kendisini Türkiye’deki Kürtlerin yegane temsilcisi ve hamisi olarak görme absürtlüğünden kurtulmalı, bölgeye kan ve gözyaşı dışında bir hizmeti olmadığını görmelidir. Bir baskı unsuru olarak değil; lobi faaliyetleri ve siyasi çalışmalar neticesinde elde edilen lokal değişimlerin silahların gölgesinde alınmadığını, gelişen Türkiye’nin dünyadaki gelişmiş ülkelerle paralel özgürlük koridorları açmak durumunda kaldığı göz ardı edilmemelidir. 

Türkiye, Kürt sorununu değil, Türklerin de Kürtlerin de baş belası olan terör sorununu halletmek üzere yola çıktığını bilmek durumundadır. Klişe bir ifadeyle Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Ancak Kürtlerin ağırlıklı olduğu coğrafyaların egemen güçlerce ihmal ve asimilasyona muhatap olan ötelenen, ertelenen sorunları vardır. Ezcümle Türkiye’de etnik temeli önemsenmemsi gereken yıllar yılı akıp duran bir kan akışı vardır, katliam vardır, cinayet vardır. Bu cinayetlerin failleri belli olsa da beslendikleri kaynaklar, ortaklar ve azmettiriciler farklı farklı odaklardır.

PKK, gerek örgüt gerekse bölge ile ilgili ciddi analizler yapıldığını, ezberlerin bozulduğunu, tanımlanmaktan tanınma boyutuna geçildiğinin farkına varmalı ve tanınanın PKK değil Kürt halkı olduğunu akıldan beri tutmamalıdır. Ciddi bir devlet yapısına sahip olan Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefine odaklandığını, bu sürecin onların da istediği bir çok çözümü zorunlu kıldığını bilmeli ve Türkiye’nin rotasını değiştirmesine sebep olacak söylem ve eylemlerden uzak durmayı bir ilke olarak benimsemelidir.

Türkiye, süreci baltalamak isteyen küçük grupların olabileceği gerçeğine karşı ön almalı, duruşunu belirlemeli, bu olası olumsuzlukların gerçekleşmesi halinde ümidini ve çözme heyecanını kaybetmemelidir. Bilinmelidir ki PKK tek parça değildir. Yine unutulmamalıdır ki, örgütlerin yapısı gereği isyan, kazan kaldırma  ve itaatsizliklerin olması ve bundan masum insanların da zarar görmesi reel bir olasılıktır.

Bu yüzden çeşitli saldırıların ve eylemlerin olması ihtimal dahilinde olup, amacının çözümü aksatmak hatta engellemek olduğu bilinmelidir. Bunlara karşı savunma ve istihbarat birimlerinin  her zamankinden daha titiz çalışması, lojistik ve teknik desteklerin temini konusunda yardıma ulaştırılması sağlanmalıdır.

PKK, “Öcalan’a ev hapsi” gibi kamu vicdanında asla kabul görmeyecek bir talebi olmazsa olmazı olarak ortaya koyma yanlışına düşmemeli,  daha önce denenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmış “Pişmanlık Yasası” gibi beklentiler beslememelidir. Siyasi taleplerini silahların gölgesine sığınmadan, siyasetin dili ile talep etmeli ve bu konuda üzerine düşenleri yapmaya gönüllü olmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarını kendi beklentilerine dönük olarak ikna edecek donelerle yola çıkmalı, akil insanların çözüme destek önerilerini ciddiye almalıdır.

Türkiye, çözümün sadece İmralı görüşmesi ile sınırlanamayacağını, Kandil’in de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimini de AB’nin konuya ilgisi olan ülkelerinin de ABD, İran ve Rusya’nın da görüşme listelerine alınması gerektiğinin farkında bir dış politika üretmelidir. Direkt yada dolaylı olarak konu ile ilintili olan kişi ve devletler muhatap kabul edilerek görüşülmeli ve çözüme katkıları sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çözüm sürecine dahil edilmeyen her güç, çözümü baltalama iradesindekilere kan pompalama vazifesini görecektir.

PKK, çözüm süreci ile ilgili olduğu tahmin edilen KCK tutuklularının bırakılmasını dikkatle değerlendirilmesi gereken bir iyi niyet adımı olarak okumalı ve “Terörle Mücadele Yasası’nın 6. Ve 7. Maddelerinin değiştirilme fikrinin masada durduğunu unutmamalıdır. Yasal düzenlemelerin karşılığında gerekirse eylemsizlik yada sınırların dışında silahtan arındırılmış vaziyette yada Mahmur’u boşaltmak suretiyle terörden soyutlanmış yeni bir hayata başlama sürecine katılma arzusunu göstermelidir.

Türkiye, AB Yerel yönetimler özerklik şartına koyduğu çekinceleri kaldırmak noktasında zamana yayılmış bir yol izlemeli, vatandaşları yararına düşündüğü hak ve özgürlükleri PKK’nın kazanımları olarak lanse edilmesine fırsat vermemelidir.Yine örgütün tepe kadrosu ile, şehir ve bölge yapılanması ile dünyanın en büyük terör örgütü olduğu unutulmamalı, terör örgütleri ile uğraşıp sonuca ulaşmış ülkelerin deneyimlerinden azami derecede istifade edilmelidir.

Sonuç olarak, PKK’nın silahları bırakıp teslim olmak iradesini göstermeyeceğini, bunu İmralı istese bile sorunsalın parçası olanların buna imkan vermeyecekleri bilinmelidir. 30 yılı aşkın süredir ayakta duran bir örgütün iki günde dağılmasını beklemek yanlış bir beklenti olacaktır. Ancak, çözüm için aradan silahların çekilmesi, siyasetin ve diplomasinin dilinin devreye girmesi, huzur bozmaya niyeti olanların ülkeden çıkmalarına, huzur arayanlarınsa ülkelerine dönmelerine izin verilmesi çözüme çok ciddi katkılar sağlayacaktır. Bütün bunlarla birlikte saygın STK’ların, sendika ve konfederasyonların, aydınların, akil insanların olumlu görüş ve beyanatları problemi çözme sürecine sokacaktır. Elbette problem tek hamlede çözülebilecek kadar basit bir problem değildir. Ancak bu karmaşık problemin çözüm yoluna girmesi, barış sürecin başlaması insani yaklaşımların hassasiyetle dile getirilmesi başlı başına bir kazanım olacaktır.             

Mehmet KIZILAY

Araştırmacı-Yazar

 
Toplam blog
: 10
: 667
Kayıt tarihi
: 11.01.10
 
 

1974 Adıyaman doğumlu olup; İlk ve orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı. 1997 yılında Niğde Üniv..