Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Barışı 'Gezi Ruhu' kuracak!...

Barışı 'Gezi Ruhu' kuracak!...
 

İktidara yakın kaynaklara göre sekizinci (8) kez çözüm süreci örüyor AKP/Erdoğan.

Balık hafızalarımıza(!) inat anımsayalım; AKP referandum ve seçim süreçlerinde Kürt siyasi aktörlerinin direkt veya dolaylı desteğini aldı ve sandıktan (makarna bulgur, kömür edebiyatına hiç girmiyorum) başarıyla(!) çıktı. Bu başarıda şiddetin egemen olduğu Kürt coğrafyasından gizli/açık ya da deşifre olan anlaşmalar gereği şehit cenazeleri gelmemesi büyük rol oynadı. Dünya krizlerle boğuşurken ülkeye yüksek faiz için gelen sıcak paranın da hakkını yememek lazım.

Hafıza tazelemeye devam edelim. Kürt siyasi aktörleri ile iktidarın görüşmeleri kamuoyuna yansıyınca muhalefetin eleştirileri üzerine, iktidara egemen olan dil zamanla “PKK ile görüşen şerefsizdir” söylemi,  yerini “devlet görüşür” edebiyatına bıraktı.

Erdoğan’ın pragmatist siyasetinin olağan sonucu, doğası gereği yedi kez kullanılan/aldatılan Kürt siyasi aktörleri, bugün çözüm sürecinde silahlı güçleri olan PKK’lıları Öcalan’ın iradesiyle sınır dışına çıkarırken, coğrafyalarında yapılan kalekol/karakol inşaatlarının hızla devam etmesine itiraz ettiler.

Bu süreçte Gezi Direnişi’ne sırf “çözüm süreci” müttefikleri  iktidar zor durumda kalmasın diye kerhen destek vermeleri de siyasi hafızalara kazındı. Kürt siyasi örgütleri gelişmelere mesafeli yaklaştı; bireysel açıklamalarla Gezi Parkı Direnişi’ne destek verilirken kurumsal olarak mesela DTK’dan eleştiri duy(a)madık. Kürt siyasetinin kurumsal olarak Gezi’yi görmemelerini yoldaşlık eden  Sırrı Süreyya Önder eleştirerek dile getirdi. Önder, Gezi Parkı Direnişi için sokağa çıkan sol/sosyalistlerin/devrimcilerin adeta vicdanının sesi oldu. (Süreci takip edenler ayrıntılarını biliyor; A.Türk’ün Sırrı Süreyya Önder’in eleştirilerine verdiği yanıt vs.vs)…

Öcalan’ın “Ben başlattım” dediği “çözüm süreci” ile ilgili çok şey yazılıp söylendi. Sürecin son aşamasına kadar tarafların mutabakata vardığına dair teoriler/değerlendirmeler de yapıldı. İçeride ve dışarıda yürüttüğü politikalar ile sıkışan/bunalan/bocalayan iktidar, Erdoğan’ın başkanlık sistemi düşleri;  Öcalan’ın uzattığı “çözüm ipine” sarılmasını sağladı. Komik ama  medya ‘Öcalan’ın namaz kılıp, oruç tuttuğuna dair’ haberleri Arınç’ın ağzından öne çıkardı.

Süreç ilerlerken iktidarın Kürt siyasetinin beklentilerine adeta ayak diremesi, TBMM’de çözüm için mutabakata varıldığı anlaşılan adımların atılmaması, hükümeti adım atmaya çağırmak için BDP’nin alanlara çıkmasını da not etmek gerekiyor.

Geçmiş yazılarımda çözüm sürecine amasız destek verirken kaygılarımı da ifade ettim. Hatta çözüm gerçekleşirse Erdoğan’ın nobele uzanacağını herkesten önce söyledim. Ama ne var ki AKP iktidarının çözüm süreci seçmenin hassasiyetlerine takıldı. Sürekli kamuoyu anketleri yaptıran iktidarın oylarındaki erime, yeniden diline “Tek millet, tek vatan, tek bayrak” söyleminin egemen olmasına yol açtı.

Gezi Parkı Direnişi ve sonrasında ülkeye egemen olan siyasi iklimde artık Erdoğan’ın başkanlık hayallerine yürüyemeyeceği siyaseti yakından takip eden analistler tarafından ifade edilirken, Erdoğan kendini iktidara taşıyan seçmenini bir arada tutmaya yönelik söylemlere yeniden sarılmasına tanık olduk. Ama ne var ki mağdur edebiyatına tutunması iş görmüyor; herkes iktidarın devletin her alanında muktedir olduğuna hemfikir;önünde kendi korkularından başkaca bir engel yok!

Süreç planlandığı gibi ilerlerken  ülkenin batısında Gezi Parkı’nda ağaçlarına sahip çıkanlara uygulanan şiddet, doğusunda yapılan kalekollar, KCK’dan yargılananların hala tutukluluklarının devam etmesi iktidarın samimiyetinin özellikle Kürt siyasi aktörleri başta olmak üzere demokratik kamuoyu tarafından sorgulanmasına neden oldu. Oysa çözüm süreci planlandığı gibi ilerleyecek, Erdoğan barış rüzgarı ile başkanlık hayallerine kavuşacak ve Ergenekon, Balyoz, KCK vb. davalardan yargılananları/tutukluları af edecekti. İşler planlandığı gibi yürümedi.

Lice’de kalekol yapımına karşı tepki gösteren halka açılan ateş sonucu bir kişinin ölmesi (140 civarında kalekol inşaatı tamamlanmışken özellikle Lice’de karşı çıkılması irdelenmeye muhtaç..), dokuz yurttaşın yaralanması… Gerçi Ankara olayı soruşturmak için müfettişler görevlendirdi, komplo teorileri de üretiliyor ama benzer olaylarda olduğu gibi soruşturmanın kamuoyunu rahatlatmayacağına dair genel bir kanaat toplumda oluşmuş durumda.

Dün Diyarbakır’da BDP’nin ‘Hükümet adım at’ mitingine izinsiz olduğu gerekçesiyle valilik marifeti ile müdahale eden iktidarın, gerçekten barış örmek isteyip istemediği ya da samimiyeti tartışmaya her zamankinden daha çok açık.

 

Devam edelim, önceki gün Lice’de yaşananlara ‘Gezi Ruhu’ “Her yer Gezi, her yer Lice” diye alanlara çıkarak şerhini koydu. Halkların kardeşliği adına “sivil halka yapılan saldırı” kınandı.

Kuşkusuz söylenecek çok şey var, barış sürecini örmek siyasi kararlılık gerektiriyor, oysa  toplum her zamankinden daha çok hazırdı. Türkiye Gezi Direnişi sürecinde Kürtlerin yıllardır yaşadıklarını öğrendi, empati yapmaya başladı. İktidarların ellerinde Türk bayrakları da olsa halka, hak arayanlara karşı uyguladığı “polis şiddeti” yıllardır Kürt coğrafyasında yaşananların anlaşılmasına kolaylaştırdı.

Çok boyutlu aktörleri olan Kürt sorununda kuşkusuz çözüm sürecini baltalamak isteyenlerin sahneye süreceği provokasyonların olacağı, şiddetten nemalananların sahne alacağı da öngörülüyordu.

Gelinen aşamada çözüm/barış sürecinin örülmesi için iktidarın daha cesur adımlar atması kaçınılmaz. Toplum barışa her zamankinden daha çok inanıp umut bağlamışken ülke yeniden yaşanabilecek olası şiddet sarmalını taşımaz,  taşıyamaz.

İktidarın tutumuna rağmen Kürt siyasi aktörlerinin geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan “çözüm süreçlerinde” olduğu gibi bir akıbetle karşılaşmamak için “gezi ruhu”nu içselleştirerek tutum almaları gerektiğinin ayırımına varmaları vazgeçilmez bir önkoşul olarak görülüyor. İktidarın diline egemen olan tekçi/milliyetçi söylem ortada, toplumsal muhalefete, demokratik tepkilerini gösteren halka reva görülen şiddeti içeride ve dışarıda yapılan eleştirileri dikkate al(a)mayan iktidarın, sadece Kürt siyasetinin taleplerine yanıt verecek politikaları hayata geçirmesi artık olanaklı görünmüyor.

Türkiye keşke çoğulcu, katılımcı demokrasiyi içselleştirmiş bir iktidar ile yürüme olanağı yakalayabilmiş olsaydı. İktidarın kendine oy vermeyenlerin duyarlılıklarını ve beklentilerini yok sayarak uyguladığı çoğunlukçu politikalar, toplumu gererek Gezi Direnişi’nin yaşanmasına yol açtı.

Türkiye, iktidarın MEB’nı Nabi Avcı’nın “Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık ve normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan bir birinden çok farklı kesimleri grupları fraksiyonları toz duman içerisinde bir birleriyle buluşturduk.” Diyerek ifade ettiği noktaya çoğunlukçu(1930’larda kalan)  demokrasi anlayışıyla geldi. Dolayısıyla hala iktidar kendine oy verenleri “Milli irade” sayarak sandık fetişizmi yaşamaya ve çoğunlukçulukta diretmeye devam ediyor.

Oysa günümüzün çağdaş dünyasında eskiye yer yok.

Kuşku yok artık, ülkeye barış çoğulcu, katılımcı gezi ruhu ile egemen olacak…

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..