Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Barışı kim istemiyor acaba?

Barışı kim istemiyor acaba?
 

Hükümet tarafından ortaya atılan “açılım” konusuna sazan gibi ilk atılanlardan biri benim. Kavgaya, dövüşe, baskıya, zorbalığa, haksızlığa ve adaletsizliğe dayanıklı olmayan ruhum ve bedenimle, “barış” içerdiğini düşündüğüm bu girişimi kayıtsız şartsız destekledim.

İşin tuhafı terörden çıkarı olan çok küçük bir azınlık dışında, sevgiyi, barışı dostluğu ağzından düşürmeyen herkesin de benim gibi bu teşebbüse sıcak bakacağını ve kayıtsız şartsız arkasında olacağını sandım.

Daha ilk günden CHP ve MHP ile, aynı paralelde düşünen birçok kişi kurum ve kuruluş “açılım Türkiye’yi parçalar” diyerek peşin peşin buna karşı çıktılar. Oysa ben, “barış girişimi”nin ülkeyi parçalayacağı gibi bir düşünceyi düşünmek bir tarafa, böyle düşünenlerin bu sonuca varmalarının mantığını bile bir türlü anlayamamıştım.

Tartışmalar uzun süredir devam ediyor. Ağırlıklı olarak hükümetin karşısında olan grupların destekçisi olan medya ve medyada ağırlığını her zaman hissettiren Ak Parti karşıtı görüş sahipleri, bu bıçak sırtındaki durumu “şehitliği” ve “şehit ailelerini” de işin içine katarak çok iyi kullandılar.

Hükümet, halkın gözünde puan kaybetti. “Bugün seçim olsa…” diye başlayan anketlerde Ak Parti’yi destekleyenlerin oranı, % 30’lara kadar düştü.

Bir siyasi rekabet meselesi olarak olaya bakıldığında muhalefet ve destekçileri hayli mesafe aldılar. Peki ülkenin 30 senedir terörden çektikleri ne oldu? Durum değişti mi, barış sağlandı mı, PKK bitti mi, savaş sona erdi mi, artık hep birlikte mutlu mutlu yaşayacak mıyız, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuzu anladık ve öğrendik mi? Hayır!

Tek bir olumluluk yaşadık, bilmem farkında mısınız?

64 gün, şehit haberi almadık….

*****

En küçüğünden en büyüğüne kadar, terör içeren her eylemin karşısındayım. Ancak bir mukayese yapma imkânı olsa, iki aydır şehirlerde düzenlenen eşkıya gösterilerini, bir tek Mehmetçiğin hayatını kaybetmesine tercih ederim.

Bence demokratik bir ortamda, hak aramaya yönelik yapılan hiçbir gösteri, cana ve mala zarar verecek en küçük bir eylem içermemeli. Ama dünyanın her yerinde, en ileri düzeyde insani meziyetlere sahip olduğunu düşündüğümüz ülkelerde bile, bu tür gösterilerde, istenmeyen ve beklenmeyen olaylar maalesef yaşanabiliyor.

Neden? Çünkü kötü niyetli insanlar her yerde var. Böyle elektrikli bir atmosferde, ortak aklını kaybetmiş bir kalabalığa, mantık dışı saçma sapan şeyler yaptırmak kadar kolay bir şey yok. İşte böyle bir fırsatı da o kötü niyetliler kullanmadan edemiyorlar.

*****

İki aydır, Basın’da, radyolarda, televizyonlarda, sokakta, kahvede, kısacası insanların bulunduğu her ortamda ve Milliyet Blog’da “Açılım” konusu tartışılıyor. Eli kalem tutanların çoğunluğu sürekli aleyhte olduğu için, kamuoyunun da bu teşebbüsün karşısında olduğu gibi bir izlenim ortaya çıktı.

Halbuki olayın gerçek mağdurlarının “barışa hayır” diyebilmesi için hiçbir sebep yok. Bir şehit anasının ve ailesinin, “artık analar ağlamasın” dememesi mümkün mü? Ama siz ona konuyu anlatırken, hükümet ülkeyi bölmek, parçalamak istiyor, senin oğlun bunun için boşu boşuna öldü” derseniz, elbette ondan açılımın lehinde bir görüş belirtmesini bekleyemezsiniz.

Ne yazık ki hükümet, açılımı yeterince ve iyice anlatamadı. Bana öyle geliyor ki, bu kadar önemli, olumlu ve yerinde bir karara karşı, topyekün bir karşı çıkış hareketi olacağını da düşünemedi. Muhalefetin bizdeki görevinin “ne olursa olsun iktidarın yaptığı her şeye, ama her şeye karşı çıkmak” olduğunu hesap edemedi.

Bu dönemde benim dikkatimi çeken bir şey vardı. Her gün 3-5 şehit haberi almayı neredeyse yadırgamaz hale geldiğimiz bir ortamdan, birdenbire “şehitsiz” günlere dönmüştük.

Neden bu arada hiç şehit haberi almadık? Konuyla ilgili olumsuz yazılara cevap mahiyetinde böyle bir soru sormayı çok istedim.

Ancak sanki bundan yanlış bir anlam çıkabilir, daha da önemlisi, tam bu yazının yayınlandığı günlerde bir olay yaşanırsa bunun vicdan azabı beni yaralayabilir diye, yazmadım, yazamadım.

Maalesef iki gün önce acı haber, bir ocağa daha düştü. Şimdi o anneye ve o aileye sorsak, acaba “açılım”a karşı mıdır, değil midir?

Bu kadar net bir durum karşısında, ben hâlâ insanların ve partilerin bu barış girişimine nasıl karşı çıktığını anlamıyorum, anlayamıyorum.

*****

Terörün sona erdirilmesiyle ilgili planın ortaya atıldığı andan itibaren düğün bayram yaparak hükümete destek çıkacak en önemli taraflardan biri de, Kürtler olmalıydı. Otuz yıldır devam eden terör, ülkeye verdiği zararın çok daha fazlasını onlara vermişti çünkü.

PKK terörüyle tamamen birbirine karışan “Kürt”le “Kürtçülük” arasına en temiz sınırı çekebilecek ve vatandaşlık bilinci taşıyan, teröre karşı olan, kendisinin terörle ve PKK’yla bağlantısız olduğunu düşünen Kürt vatandaşların bir açılımı desteklememesi, düşünülebilecek bir şey mi?

Fakat gördük ki, Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlarımız da en az provoke edilen şehit aileleri kadar, onların temsilcisi olduğunu iddia eden DTP de, en az CHP ve MHP kadar, açılıma destek konusunda hükümeti yalnız bıraktılar.

Bu arada doğrusu, çoğunluğu meydana getiren yığınların sesini duyuramadıklarını da düşünmüyor değilim.

Bazılarının “samimiyetsiz” olarak nitelendirmesine rağmen, açılımla hükümetin ne yapmak istediği konusunda en azından görünürde bir şüphe yok. Peki CHP, MHP ve DTP’yi aynı kulvara sokan amaç nedir ve ne olabilir? Ulkenin bu şekilde bir yere varması ve bundan olumlu bir sonuç çıkması mümkün mü?

Sokaktaki olaylara yalın olarak bakarsak, Kürtler’in barış filan değil, Türkiye’yi toptan ele geçirmek istedikleri gibi bir niyetleri olduğu sonucuna varmak mümkün.

Oysa ben, önümüzdeki 50 yılda zaten, birden çok kadından beşer onar çocuk meydana getiren Kürtler’in, nüfusun çoğunluğuna hakim olarak demokratik yoldan bu sonucu elde edeceklerini tahmin edebiliyorum.

Bugünden bu amacın gerçekleşmesi ise, terörün devamına, hatta daha da aşırı boyutlarda bir iç savaş çıkmasına bağlıdır.

O zaman yapılan bu eylemlerin terörden beslenen odaklar olduğunda şüphe yoktur.

Aynı paralelde hareket ederek barışa karşı çıkanların, ülkenin her yerinde karışıklıklar çıkaranların, bir anlamda terörü dağdan indirip şehre taşıyanların da, aynı odaklarla işbirliği veya menfaat birliği içinde oldukları şüphesi sizin de beyninizi kemirmiyor mu?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..