Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '09

 
Kategori
İzmir
 

Barut kokulu bir Foça akşamı

Barut kokulu bir Foça akşamı
 

Hafta sonu Foça’daydım. Yeni Foça, Burunucu, Eski Foça, Bağarası gibi eski dostlarımla hasret giderdim. Temmuz sıcaklarını aratmayan bir mayıs hafta sonunda, yanıma mayomu almamış olduğuma isyan ederek.


Malum Foça’nın denizi; bir Karaburun-Mordoğan, bir Çeşme ya da Kuşadası, Gümüldür, Seferihisar denizine göre nispeten serindir. E takvimler de daha mayıs ayını işaret ettiği için denize girmek, deniz sezonunu açmak gibi fikir aklımın ucuna gelmedi. Ama ne büyük hataymış yaptığım, oralara gidince anladım. O kadar çok insan vardı ki denizde...Neyse, bir daha düşmem bu tongaya. Ki ben, eylül-ekim ayında Bozcaada-Ayazma'nın, Çanakkale-Kabatepe'nin çelik gibi denizine girip çıkan adamım.


Yıllardır müdavimi olduğum, Yeni Foça Öğretmenevi tesislerini çok ama çok bakımsız gördüm bu sene. Bilemiyorum belki bir bakım-onarım faaliyet planları vardır önümüzdeki günlerde ama açık söyleyeyim üzüldüm. Ve orada gecelemek, içimden gelmedi o manzara karşısında.


Kaldığım otel yeni ve düzenli, odanın manzarası ise ömürlüktü. Yaşamdaki en güzel mavi tonlarını içinde barındıran Foça denizi ve göğünden başka bir şey görünmüyordu odanın penceresinden. Otel ile deniz arasında sadece, o muhteşem doğa fotoğrafı ile sarmaş dolaş olan Foça yolu vardı.


Sahildeki restoranlardan birinin bahçesinde gerçekleştirilen enteresan bir düğün törenini gözlemleme durumum oldu; tüm gece oturduğum balkonumdaki rahat deri koltuğumdan.


Yaklaşık otuz kadar geniş ve yuvarlak yemek masasını dolduran davetli topluluğu vardı düğünde. Orkestra düşük ritimli şarkılar çalıyordu. Ve bir anda çok sevdiğim, muhteşem bir tango klasiği olan “<ı>Historia de Un Amor”u duymaya başladım. Acaba bir kayıt mı diye düşündüm ama yok canlı olarak bizzat orkestra icra ediyordu şarkıyı. Acayip keyiflendim. Hem çok sevdiğim bir şarkıydı. Hem de bir düğün orkestrasından bugüne dek hiç duymadığım bir klasik.


Ve araya giren birkaç parçanın ardından düğün müzisyenleri beni bir kere daha ama bu sefer nispeten daha kuvvetli bir şokla sarsmayı başardılar, otel balkonumda oturduğum koltukta. Dünyada yapılan şarkılar içerisinde, tüm zamanların en muhteşem ve kült besteleri arasında tartışmasız ilk beşe ya da ona girecek bir dünya müziği klasiğiydi canlı olarak çaldıkları: Hotel California.


Acayip keyiflenmiştim. Hem son derece başarıyla icra edilen bu ölümsüz şarkıları dinliyor hem de hiç alışık olmadığım bir düğün merasimine tanıklık ediyordum. Harikulade güzel ve müptelası olduğum o yosun ve iyot kokan Foça akşamında.


Böyle bir manzara ve ortamı ne dağıtabilir. Ya da bir başka deyimle, tüm bu gönül hoşluklarının köküne kibrit suyunu ne, kim dökebilir? Bir sürü şey. Ama aklıma gelebilecek en son frekans karıştırıcı, havaya üç-dört el ateş eden silahlı magandalar olabilirdi, öyle bir ortamda.


Düğün alanı elli metre kadar uzağımdaydı. Ve oturduğum yerden en fazla on ya da on beş metre öteden geçen bir otomobildeki “<ı>sayfiye ayısı”, bir taraftan aracını kullanırken, diğer taraftan da pencereden çıkardığı tabancasıyla rastgele üç veyahut dört el ateş etti.


Namlunun ucundaki kızıllığı ve burun direklerimi sızlatan barut kokusunu çok ama çok net hissettim. O, rastgele yerlere giden serseri kurşunlardan birinin ya da birkaçının hedefi ben de olabilirdim. Hem de çok muhtemeldi böyle bir sonuç, o mesafelerden ve konumumdan dolayı.


Historia de Un Amor ve Hotel California ile başlayan düğün müzikleri, araya giren silah sesleri ve barut kokusunun ardından dakikalarca süren Kürtçe türküler ve halaylarla bitti. Dedim ya, bir hayli enteresan bir Foça akşamıydı.


Belediyeler kanununda yapılan değişikliklerden sonra Yeni Foça’da, özellikle Burunucu mevkiinde hummalı bir altyapı çalışması başlamış. Neredeyse tüm sokaklar kazılmış, mavi borular her yerlerde, iş makineleri, ortalık toz duman. Okullar kapanana kadar tüm bu şantiye görüntüsünün biteceği ve daha düzenli bir beldeye kavuşulacağı sözünü vermiş yetkililer. Bölge halkı da katlanıyor bu duruma. Bakalım görelim, sözler tutulabilecek mi?


Eski Foça ise bugüne dek gördüğüm en kalabalık günlerinden birini yaşıyordu pazar günü. Liman restoranlarında oturacak yer yoktu. Ortalık cıvıl cıvıldı. O kadar çok balık yeniyordu ki o nadide Foça akşamında, karınlarını davul gibi şişirip, patilerini yalamakla meşgul olan kedilerin keyfine diyecek yoktu.


Foça’dan İzmir’e dönüşte, Çanakkale-İzmir karayolu katılımına yaklaşıldıkça, yeni yeni mekanların açılmış olduğunu ve neredeyse hepsinin de tam kapasite dolduğunu fark ettim. Ortalığı mangal dumanı ve et kokuları sarmıştı.


Bu arada Bağarası mevkiinde, hemen yol üzerinde bulunan “<ı>Foça Yoğurdu” fabrika satış noktasını göremedim. Oysa ki ben, buradan yoğurt-ayran almadan geçmezdim. Sahi ne oldu acep, bizim “Foça Yoğurdu”na yahu?



Diğer Foça Yazılarımdan...


@ "Foçalı Jennifer Lopez": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=141705

@ "Bir Mırmır, Bir Çipura; Daha Ne Olsun Be Usta?": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=60875

@ "Yeni Foça'da Kül Rengiydi Akşam": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=59853

@ "Foça'dan Yaza Merhaba": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=37287

@ "Lezzet Durakları'nda Mehmet Yaşin": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=31674

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..