Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '12

 
Kategori
Dünya
 

Barzani nereye gidiyor?

Barzani nereye gidiyor?
 

Kuzey Irak Başkan Mesut Barzani ile ABD Başkanı George Bush (2008)


Mesut Barzani dünyaya açılımını Türkiye Cumhuriyeti'ne borçludur

Kim nasıl değerlendirir bilemem. Bana göre K. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Orta Doğu’da yıldan yıla değil günden güne yıldızı parlayan bir kişi durumunda. Saddam Hüseyin’in Halepçe Saldırısı’ndan önce de sonra da  Kürdistan Yurtseverler Birliği  lideri Celal Talabani ile birlikte  Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mesut Barzani 1980’ler den beri Türkiye’nin gündemindedir.

Özellikle Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın Bağdat yönetiminin baskılarını azaltmak için onlara diplomatik korunma içerikli ‘TC kırmızı pasaportu’ vererek Türkiye Cumhuriyeti’nin kanatları altına aldığı Türk kamuoyunca çok iyi biliniyor. Böylece onlara başta ABD olmak üzere dünyaya açılma imkanları sunulmuş idi.

Celal Talabani de Mesut Barzani de PKK saldırılarını önlemek için hiç bir anlaşmaya imza atmamışlardır

ABD’nın 2. Irak savaşı sonrasında, kendilerine olan destekte bulunma hizmetlerinden dolayı bugün Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı ve Mesut Barzani de ‘bağımsızlık’ düşleri kurmakta olduğu K. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanıdır. Oysa geçtiğimiz yıllarda da görüldüğü gibi bu iki lider de Türkiye’ye maddi ve manevi bir yük olan PKK terör saldırılarının önlenebilmesi için pek de yardımcı olmamışlardır. Bilindiği gibi Saddam Hüseyin yönetiminin kanlı bir biçimde ortadan kaldırlmasından sonra PKK terör örgütü hızla K. Irak topraklarında ve Saddamlı yıllardan kalan Kandil Dağı’ndaki konutlara yerleşmeye başlamıştır.

Gerçekte El Kaide’nin yaklaşık (3.000) kişinin acımasızca 11 Eylül 2001 Terör Saldırısı öldürülmesinin ardından ivedilikle başlatılmasına karar verilen Irak’ın İşgali olayın Batı’da o yıllarda yaygınlık kazanan İslami Terör (?) eşliğinde nasıl bir karşılık bulduğunu da görmüştük. Bu açıdan kendilerine yönelik her türlü terör saldırısına büyük gösteriler ve düzenli ordu saldırıları ile karşılık veren Batı dünyası, sorun eğer Türkiye’nin başına musallat olmuş ise özellikle PKK terör saldırılarını önlemek için gerekli etkin mücadelede yer almamaktadır. Bu sorgulama dün olduğu gibi bugün de varlığını koruyor. Kaldı ki Batı 1992 ile 1995 yılları arasında yaşanılan Bosna Hersek Soykırımı süresince yaklaşık (320.000) kişinin öldürülemesi olayına gerekli müdahalede bulunmadığı için de suçludur.

1994 yılındaki Dünya Çocukları Barış Forumu’nda TRT Kurumu olarak Dışişleri Bakanlığının onayı ile yer verdiğimiz Bosna Hersekli çocukların bildirisinin kaldırılması için Birleşmiş Milletlerin (BM) Ankara’da bulunan Bolivya'lı diplomat yetkilisinin nasıl direndiğini biliyorum. Ona göre tek neden ‘Bosna Hersek’ adlı bir devlet ortaya çıkmamış olduğu için Bosnalı bir çocuk 'barış içerikli bile olsa' konuşma yapamazdı. Her şeye rağmen ben sorunu ilgili makamlara yazmasını da salık vererek o çocuğun bildirisini okutmuştum.

Batı ‘petrol’ olmayan yerlerde askeri girişimlerde bulunmaz

Türk kamuoyundaki inanışa göre o topraklarda ‘petrol bulunmadığı için’ ne Avrupalı devletlerin ne de ABD’nin söz konusu bir askeri operasyon ile Sırpların önderliğindeki Yugoslavya Ordusunu durdurmaya yeltenmeyeceği gerçekliğidir. Özellikle Libya ile Irak konusunda gösterilen ‘Batılı duyarlılığı’ ise çok iyi biliniyor. Suriye için acele edilmemesinin nedenleri olarak Rusya’nın Akdeniz’deki tutunacak yeri olması yanında Suriye topraklarında pek de zengin’petrol’ yataklarının bulunmayışıdır, diyebilirim kendi araştırmalarıma göre. Oysa Suriye Irak Petrollerinin Akdeniz kıyısına ulaştırılarak Batı’nın alımına sunulabilecek bir konumdadır. Kısaca Batı başta ‘petrol’ olmak üzere diğer yer altı ve yer üstü zenginliklerin bulunmadığı yerlerde askeri girişimlerde bulunmaz, diyebiliriz.

İnanıyorum ki bütün bu gelişmeleri pek çok siyasi ve ahlaki kavramlar eşliğinde Orta Doğu ve dünya siyasi tarihi bütün çıplaklığı ile yazacaktır. Ayrıca Orta Doğu toprakları üzerindeki satranç oyununun diğer yönleri ise bana göre dudak uçuklatacak nice gizlilikleri de içinde saklamaktadır.

Mesut Barzani Batılı çoğu ülke için önemli bir siyasi dayanaktır

Bu açıdan özellikle Mesut Barzani’nin ABD’nin Irak İşgalinden sonra izlediği siyaset yolculuğuna bakmakta yarar vardır. Önemli açıklamalar içermesi bakımından aşağıdaki bilgileri paylaşmak istiyorum:

‘Barzani, 2003 yılında Irak'ın işgali'nden sonra kurulan Irak Hükümet Konseyi'nin üyesi oldu ve 2004 yılı Nisan ayında konseyin başkanı oldu. Haziran 2005'te Irak Kürdistan Parlamentosu tarafından Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı seçildi. Mesut Barzani Şubat 2011'de, barış, istikrar ve bölgede dini hoşgörüyü teşvik rolüyle, NATO Parlamenterler Asamblesi İtalyan Atlantik Komitesi ve İtalyan Delegasyonu Atlantik Ödülünü aldı.’

‘Mesut Barzani Kürdistan Bölgesi Başkanı olarak, Mesut Barzani birçok ülkede resmi ziyaretler yaptı: Beyaz Saray'da ABD Başkanı George W. Bush ile (25 Ekim 2005), Downing Street'de İngiltere Başbakanı Tony Blair ile (31 Ekim 2005), Vatikan'da Papa ile (14 Kasım 2005), Roma'da İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile (13 Kasım 2005), Riyad'da Suudi Arabistan Kralı Abdullah ile (13 Mart 2007) ve Amman'da Ürdün Kralı Abdullah ile (19 Mart 2007). Temmuz 2009'da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanlığı için ilk doğrudan yapılan seçimlerde, Mesut Barzani oyların % 69.6'sını alarak, popüler bir oyla başkan seçildi. Seçimleri yakından takip eden uluslararası gözlemciler ve Irak Seçim Komisyonu seçimleri serbest ve adil olduğunu ilan ettiler.’ (Kaynak: tr.wikipedia.org)

Görüldüğü gibi kişinin ‘Batı’nın ipine’ tutunduktan ya da sarıldıktan sonra erişemeyeceği makam yok. Gerçekleştirilecek kimi gizli ya da açık nice ticari, sınai ve siyasi ilişkilerin peşinden ise ödüllendirilmeyecek de ne olacak ol kişi?

Bir övgü, ‘Siz de zor mücadele içinde büyük bir özgürlük çalışanısınız’

17 Aralık 2008’de basına düşen ABD Başkanı Bush ile Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani arasında geçen aşağıdaki konuşma da sanırım bu tür ilişkileri açıklamak için yerinde bir örnek olacaktır. Bilindiği gibi her iki yetkili de her yıl en az bir kez Washington’da bir araya gelmişlerdir. Şimdi söz konusu haberi birlikte okuyalım:

‘Tüm dünyada büyük yankı yaratan ‘ayakkabı’ olayına rağmen keyfi yerinde olduğu görülen ABD Başkanı George W. Bush, Bağdat'ta Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile görüşmesinde de espriler yaptı. Bush'un, Barzani'ye ‘Sizi yeniden Kürt ve Peşmerge kıyafetiyle görmek ne güzel’ dediği öğrenildi. Görüşmede Bush, Barzani'ye ‘Bir kere özgürlük adına savaşçı oldun mu, özgürlük adına her zaman bir savaşçısın. Siz de zor mücadele içinde büyük bir özgürlük çalışanısınız’ şeklinde konuştu.’

Nice hayali haritalardan biri olan Büyük Kürdistan oyunu satrancın heyecanını arttırmaktadır

Bakan Davutoğlu son gelişmeler üzerine Barzani’nin Peşmerge Ordusu ile yine K. Irak kökenli kimi silahlı ya da silahsız gençlerin Suriye üzerine yürümeleri üzerine ne kadar telaşa kapıldığını ancak Allah bilir. On beş gün önce ortaya çıkan bu kalkışma karşısında Başbakan Erdoğan’ın Türkiyenin de %25 kadarını içeren Büyük Kürdistan’ı gösteren ‘hayali haritalar’ üzerinden 26 Temmuz 2012 Perçembe günü, ‘Suriye'de hayali haritalara eyvallah etmeyiz‘ açıklaması hiç de yabana atılacak bir çıkış değildir.

Şu an TSK de Peşmerge Ordusu da Suriye sınırları yakınında ‘tezyakkuz halinde’ bekleşmektedir. Dolayısıyla olayın üstüden yedi gün sonra Bakan Davutoğlu’nun güçlü siyasi dayanaklara kavuşmuş olan Mesut Barzani’ye değil de nereye gitmesi düşünülebilirdi? Bilindiği gibi içinde nice üzüntülere boğulduğumuz bu günlerde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin terörle göğüs göğüse çarpışmaların yer aldığı alanlarda kan üstüne kan akmaktadır. Bir yandan da o bildik sinsi bomba patlatmalar gerçekleştirilmekte; anaların ağlaması ise son bulmamaktadır.

Anlaşılıyor ki nice dost bildiklerimiz kimi hesaplar peşinde iş birliği kurarak çalışıyorlarmış. Müsebbiplerin kim olduğunu nice devletlileri gibi kamuoyu da tek tek bilmektedir.

Bakan Davutoğlu’nun Kerkük’teki ‘kardeşlik’ söylevi hangi amaca hizmet etmiştir?

Bakan Davutoğlu’nun açıklamasına göre, ki daha sonra KUK Başkanının da bulunduğu o toplantıda, Ankara’nın mesajı Mesut Barzani’ye iletilmiş bulunuyor. Bu konuda hiç bir basın toplantısının yapılmamış olması da sorunun gerginliğini koruduğunun bir göstergesi olsa gerek. Görüşmenin ardından Kerkük’e geçen Bakan Davutoğlu’nun ‘kardeşlik’ içerikli konuşması da yöreden destekleyici hiç bir sesin gelmemesi bakımından havada kalmış bir söylevden öte anlam taşıyabilir mi?

Kaldı ki Mesut Barzani Yönetimi öncelikle petrol kuyuları yanında Abbasi ve Türk anıt eserleri ile dolu Musul ve Kerkük kentlerini de kendi denetimi altında tutmaktadır. Bu kentler her yıl bir kaç kez Türkmenlere yönelik olarak düzenlenen bazı ‘faili meçhul cinayetler' ile ‘suikastlar’a sahne de olmaktadır.  Bu yönü ile ortada yazılı hiç bir anlaşma da bulunmadığına göre yıllar sonra ortaya çıkan Bakan Davutoğlu’nun ‘kardeşlik’ söylevi hangi amaca hizmet etmiştir?

Bilindiği gibi Merhum Turgut Özal da 1. Irak Savaşı’nın hazırlıkları sürecinde; 1940’lardan beri Bağdat yönetimlerince büyük baskılara maruz kalan Irak Türkmenleri için bütün ısrarlara rağmen ne gerekli çıkışlarda bulunmuş ne de Kerkük ya da Musul’a gitmiştir. Bu açıdan her şeye rağmen Bakan Davutoğlu’nun mevkidaşı rahmetli Tevfik Rüştü Aras’tan (75) yıl sonra gerçekleştirdiği bu ziyaret inşallah hayırlara vesile olur, demekten başka ne diyebiliriz?

Barzani Batı’ya olan diyet borcunu nasıl ödeyecek?

Bakan Davutoğlu’ndan ‘mesaj’ aldığı söylenen Mesut Barzani yıllardır çaba harcadığı Büyük Kürdistan için hiç boş durur mu? Onun kimi çıkışları ile kimi gizli emellerine Ankara nasıl bir karşılık verebilecektir, bilemeyiz. Anlaşılan o ki Ankara’dan giden ‘mesaj’ pek de sert içerikler taşımıyor olsa gerekir. Bunun yerine Suriye’ye yönelik kimi taşkınlıklar için ‘ne olur ortamı germeyelim; bekle gör siyasetine devam etmekte fayda vardır’ türünden bir içeriktedir zannımca.

Görülen o ki son aşamada Suriye’de oluşabilecek Batı Kürdistan için Mesut Barzani de gerekli etkinlikleri göstermekten geri durmayacaktır. Böylece onun düşleri arasında bulunmaması düşünülemeyecek olan Kerkük ve Musul Petrollerini Akdeniz kıyılarına ulaştırılarak Batı’ya hizmet etmek emeli de göz ardı olunamaz. Böylece yıllardan beri kendisine gizli ya da açık her türlü destekte bulunmuş olan Batılı ülkelere diyet borcunu ödeyecek ve Erbil Hazinesini ABD Dolarları ile doldurmayı sürdürecektir.  Bilindiği gibi onun Batı ile ilişkilerinde Bağdat'taki merkezi Irak Hükümetini yok sayarak bazı petrol şirketleri ile anlaşması hatta F-16 tipi Savaş uçakları almaya kalkışması Başbakan Nuri El Maliki tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Ona göre AK Parti Hükümeti Bağdat'taki merkezi Hükümete gerekli ilgiyi göstermeden sanki 'bağımsız bir devlet' imişcesine 'Bölgesel Kürt Yönetimi ile' doğrudan görüşmeler yapmaktadır. Bu konudaki uluslararası hukuk ve teamüller gereğince El Maliki'nin çıkışında haklılık payı yok diyebilir miyiz?

1 Mart Tezkeresi Türkiye için bir tuzak olmasın?

Görülen o ki Batı Habeşistan, Sudan ve Irak’ta da denemiş olduğu gibi ABD Suriye için de parçala ve yönet (Divide et impera) siyasetini uygulamak yolunda çalışmalarına başlamış. Özellikle Orta Doğu için ABD de tıpkı Büyük Britanya’nın Osmanlı Devletimiz parçalandıktan sonra özellikle Arap ulusları için öngördüğü ‘böl-parçala-yönet’ siyasetini uygulamak yolunu seçiyor. Bütün çabalarına rağmen Türkiye 1 Mart Tezkeresi’ne de bağlı olarak Orta Doğu paylaşımındaki çoğu yönleri gizli olduğunu sandığım yol haritaları içersinde etkili (müdahil) bir aktör olarak görülmemektedir.

Gerçekte korkunç bir oldu bitti ile uygulamaya konulmak istenilen ABD’nin Çekiş Güç çıkartması Türk kamuoyunda da tepki toplamış olduğundan yeni AK Parti Hükümeti de sanırım bile bile Tezkere’nin geçmemesi için çaba harcamıştır. Bilindiği gibi o günlerde Mersin ve İskenderun limanları ABD Donanmasının savaş gemileri ile dolmuş; kamuoyunda bakalım neler olacak, içerikli değişik yorumlar yapılmaya başlanmıştı. Böylece ABD Orta Doğu paylaşımı için öncelikle Irak İşgali’ne açılan yolda bir de Türkiye ile uzlaşma anlaşmaları için bir tuzağa da düşmemiş oluyordu.

Bütün gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde özellikle ABD'nin Orta Doğu'daki gerçek Stratejik Ortağı'nın Mesut Barzani olduğu çıkıyor ortaya. Suriye'deki son gelişmeler doğrultusunda Erbil'de başlayan kıpırdanmalar Barzani'nin geniş çaplı bir tasarı çerçevesinde eyleme geçtiğini gösteriyor. Yirmi gün kadar önce Perşmerge Ordusu ile birlikte Kuzey Suriye'ye doğru yola çıkan örgütlü kalabalıkların arkasında kim var dersiniz?

İşte bu nedenle Orta Doğu'nun yeniden düzenlenmesi kapsamında sormak gerekiyor: Barzani nereye gidiyor ve Türkiye nerede duruyor?

Gelecek yazı: ABD Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı mıdır?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..