Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '11

 
Kategori
Siyaset
 

Baş köşelerde hala "eski Türkiye" manzaraları ve "durumdan fırsat" çıkarma gayretleri!

Baş köşelerde hala "eski Türkiye" manzaraları ve "durumdan fırsat" çıkarma gayretleri!
 

12 Eylül referandumu Türkiye için bir kırılma noktası ve yeni bir başlangıçtı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı. 

Süreç içerisinde yazmış olduğum yazılarımda da açık açık ifade ettiğim gibi bu tarihte bürokratik vesayet tarihe gömülmüş olacaktı. 

Çünkü; her ne kadar daha önce Ergenekon davasıyla belli odaklara hesap sorulmaya çalışılıyorsa da, bu, dönüp dolaşıp en sonunda yüksek yargının önüne gelecekti. Kaldı ki yargılama aşamasında bile dönemin HSYK'sı Ergenekon hakim ve savcılarını değiştirmek için çaba gösteriyor, Adalet Bakanı ve müsteşarı toplantılara katılmayarak bu çabaları bloke ediyorlardı. Ama nereye kadar bunu başarabilirlerdi ki? Sonunda mutlaka toplantılara katılıp, istemeseler de istenen kararların çıkmasına imkan sağlayacaklardı. 

Tam da bu aşamada 12 Eylül referandumu imdada yetişmişti. Referandumla kabul edilen Anayasa değişiklikleri gereği çok geçmeden HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapıları değiştirilmişti. 

Türkiye'de bürokratık vesayet hukuken ve fiilen sona erdirilmişti ama; eski düzene adapte olmuş ve bu düzenden nemalanmakta olan muhalefet partileri gibi, medya gibi, bazı STK'lar gibi demokrasi için vazgeçilmez unsurlar hala yerli yerinde duruyorlardı. 

MB'de yazmaya başladığım ilk günden itibaren, ki ilk yazımın başlığı "Demirel ve eski siyaset anlayışı"dır, siyasi partileri eski alıştıkları siyaset geleneğinden vazgeçmeleri konusunda uyaran bir çok yazı yazdım. 

Medya da demokrasinin olmazsa olmazı, dördüncü kuvvetiydi. Eski düzenin bir gereği olarak, sırf iktidarlara baskı uygulamak ve bundan maddi menfaatler elde etmek için medyaya büyük yatırımlar yapılmıştı. Nitekim 90'lı yıllarda ortaya çıkan medya savaşlarından biz bu kirli ilişkileri tüm çıplaklığıyla öğrendik. Ayrıca askeri darbelerde medyanın oynadığı rolü de yine bütün çıplaklığıyla 28 Şubat sürecinde gördük ve yaşadık. 

Medyanın da değişmesi ve 12 Eylül referandumuyla gelen yeni düzene, ki bu düzenden kastedilen hukukun üstünlüğüdür, adapte olması, ayak uydurması gerekiyordu. 

Bu kapsamda 12 Eylül referandumundan hemen sonra 

20.09.2010 günü "'Evet'le bürokratik vesayetin medya ayağı da çökmeli: 3. sayfalar 1. sayfaları yalanlayamamalı!" başlıklı bir yazı yazdım. Bu yazımın sonunda: 

"Vesayet rejimi çöktü. 

Artık üçüncü sayfalar birinci sayfaları yalanlamasınlar. 

Çok komik oluyor, zira... 

Değişimin er yada geç sağlanacağına inanıyorum. 

Çünkü ben, akıntının önünde durulamayacağını çok iyi biliyorum."  

diye yazmıştım. 

Ve yine 19.03.2011 günü yazdığım "Blog yazarları yansıma mı?" başlıklı yazımın sonunda bugün için çok anlamlar ifade eden çok ilginç cümleler kullanmışım. Bakın neler yazmışım: 

"Tam aksine, hızlı bir değişim sürecine giren Türkiye'de "yılların köşe yazarı" sıfatlı bazı yazarların bu değişimi görmedikleri, görmedikleri için de ayak uyduramadıkları, çağı ıskaladıkları, alıştıkları ve sürmesini istedikleri eski kokuşmuş siyasetin hala devam ettiğini sandıkları ve bunun için de durmadan yanıldıkları ve saçmaladıkları görülmektedir.  

Türkiye'deki değişimin acil olarak köşelere de yansıması sağlanmalıdır."  

Son yaşanan paşa istifalarından yada emekliliklerini istemelerinden sonra medyada gördüğümüz yazılardan ve tartışmalardan merkez medyanın baş köşelerinde hala eski Türkiye manzaraları olduğu ve bu köşelerin eski düzene dönüleceği yönünde bir ham hayal taşıdıkları görülmektedir. 

Vatan gazetesinden Can Ataklı, 7 Temmuz'da "Daha fazla rezil olmadan tüm generaller istifa etmeli" diye bir yazı yazmış! 4 general istifa edince de Can Ataklı'yı tebrik edenler var. Nedenmiş o? Can Ataklı geleceği görmüş de, vizyon sahibiymiş de bilmem ne! Aynı Can Ataklı, dört general istifa ettikten sonra 30.07.2011 günü de "Bu sefer hükümet orduya el koydu" başlıklı bir yazı yazdı! 

Can Ataklı'nın değişime en çok direnç gösteren yazarlardan biri olduğu, Uzan medyasındaki gazetecilik kişiliği de henüz unutulmamışken, onun bütün amacının TSK'yı tahrik etmek, bu şekilde bir kaosun yaşanmasını beklemek olduğu açık değil mi? Aslında Can Ataklı yeni bir şey de söylememişti ki! Geçen yılki YAŞ kararları sürecinde de "toplu istifa" haberleri manşetleri süslememiş miydi? 

Ve Milliyet yazarı Fikret Bila... Can Ataklı gibi açık açık olmasa da, yılların tecrübesiyle, birikimiyle çok daha politik davranarak tarafsızlık imajı yaratmaya çalışsa da, bu bir yere kadar oluyor. Bir yerde o da açık veriyor ve gerçek niyetini ve düşüncelerini ortalığa saçıveriyor. 

NTV'deki Oğuz Haksever'in programına canlı yayınla katılan Fikret Bila, sarfettiği sözlerden sonra twitter'da aleyhine yazılan yazılar dolayısıyla sözlerini inkar etmeye çalışıyor ve dava tehtidinde bulunuyor. 

NTV'deki canlı yayını ben de izledim. Tabii ki Fikret Bila, müstakbel Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in görevi sırasında orduevlerine giremeyeceği şeklinde bir ifade kullanmadı. Yılların tecrübesi zaten bunu söylemeye engeldi. Ama bu anlama gelebilecek sözleri söylediği de NTV'nin ilgili yayın arşivinde tarihi yerini almış bulunmaktadır. İşte kayıtlara giren o konuşma: 

"Sayın Özgürel'in söylediği önemli bir psikolojik bir olay var. "Orduevine nasıl girecek" dedi emekli general için ama aynı pozisyon Sayın Necdet Özel'in Genelkurmay Başkanlığı görevini yürütürken ki pozisyonu itibarıyla da önemli." 

Fikret Bila burada neyi yalanlıyor ki? Konuyla ilgili twitter'daki yazarlar çizerler neyi anlamışlarsa ben de yayını izlerken aynı şeyleri anlamıştım. Ve tıpkı onlar gibi ben de çok şaşırmış ve çok yadırgamıştım. 

Fikret Bila bugünkü yazısında da yeni istifalar olabileceğini yazıyor. Bunu tahmin etmek için müneccim olmaya yada Fikret Bila olmaya gerek yok ki. Türkiye'deki değişimin TSK'ya yansıması yaşanıyor. Bu yansıma da YAŞ kararlarıyla uygulanıyor. Tabii ki bu dönemde önemli dalgalanmalar, istifalar, tartışmalar hatta hiç tasvip edilmeyecek fiili olaylar yaşanabilir. Bir örnek vermek gerekirse; normalde Kara Kuvvetleri Komutanı olması gereken Saldıray Berk, kendi tasfiyesinde hiçbir şey yokmuş gibi tepkisiz mi kalacak? 

CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun tatilini yarıda keserek Ankara'ya dönmesi gibi... 

Medyadaki bazı köşe yazarlarının da yaşanan bu olaylar sebebiyle "durumdan fırsat" çıkarmalarına gerek yok. 

Yaşananlar doğum sancılarıdır. Merkez medya da bu doğumunu bir an önce gerçekleştirmelidir. 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..