Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '08

 
Kategori
Spor
 

Başarılı reklam, başarısız performans

Başarılı reklam, başarısız performans
 

Başarılı reklamcı Fatih Terim


Başarısızlığı allayıp pullamak

Bir erkek için iktidarsızlık, öğrenci için zayıf not, futbolcu için gol atamamak, teknik direktör için yenilgi kabul edilmesi kolay olgular değildir. Önce kendi kendimizi savunma mekanizmaları yoluyla ikna etmeye çalışırız başarısız olmadığımıza. Sonra ne kadar başarılı olduğumuza başkalarını ikna etme uğraşısı içine gireriz. Gel gör ki gerçek değişmemiş, karşımızda durmaktadır. Başarısızlık tam karşımızda durmakta ve bize sırıtarak bakmaktadır.

1923’de Romanya milli maçı ile başlayan maceramızda bir Dünya üçüncülüğü ve bir Avrupa şampiyonası yarı finali oynamayı başarı diye sayarak kendimizi avutuyoruz, ama gerçek değişmiyor. Çekoslavakya, Danimarka, Hollanda, Yunanistan; Avrupa şampiyonluğu ünvanını elde edebiliyor; Portekiz ve Belçika ise finale kadar gidebiliyor. Macaristan ve Hollanda iki kez, İsveç bir kez Dünya şampiyonasında final oynayabiliyor. Bu ülkelerin hepsinin nüfusu bizden az, yani yetenekli futbolcu bulma ihtimalleri de bizden az; ama başarabiliyorlar. Üstelik çoğunun kişi başına milli geliri bizden çok iken futbola ayırdıkları kaynak bizim ayırdığımızdan az… Onların profesörleri bizim profesörlerimizden, çöpçüleri bizim çöpçülerden, işçileri bizim işçilerden, memurları bizim memurlarımızdan, hatta iş adamları bizim iş adamlarımızdan daha fazla kazanıyor. Ekonomik anlamda bir tek futbolcularımız onlarla rekabet edebiliyor. Üstelik bu ülkelerden en önemli farkımız tek yırtma ümidi olarak futbolu gören alt kesim gençliğimiz mevcut olmasıdır. Bir Danimarkalı, Yunan, Hollandalı, Macar genci; mühendis, doktor, edebiyatçı, profesör olup yırtmayı düşünüyorken bir Türk genci popçu veya topçu olarak yırtmayı düşünüyor. Türk babası çocuğunu sinemaya, tiyatroya götürüp kültür aşılamak yerine “iki kez topa vurdurayım, yetenekli çıkarsa hayatı kurtulur” mantığı ile pikniğe götürüp mangal eşliğinde karşılıklı top oynuyor. Türk genci liseden kaçarak arkadaşları ile boş bulduğu sahalarda top oynuyor. Durum böyle iken bir Dünya üçüncülüğü, bir Avrupa yarı finali başarı mıdır?

Almanya maçını biz sahada kaybetmedik, gazetelerimiz “buraya gelmek bile güzeldi” anlamına gelen ve yenilgiyi kabullenen yazılar yazdığında kaybettik. Yenilginin bile güzel olması ne demek? Bizim gençlerimizin Yunan, Hollandalı (Flemenk), Macar, Çek gencinden ne eksiği var? Onlar başardıysa biz neden başarmayalım?

Soruyorum Fatih hocam… Oyuncuları iyi motive ettin, kondisyon seviyelerini iyi seviyeye getirdin. Taktik hataların olmasaydı şampiyon olamaz mıydık? Avrupa şampiyonasında İspanya dışında takım var mıydı? Savunmayı yaparken hücumu beceremeyen ve kondisyon fakiri Hollanda önünde fark yiyen İtalya ile Fransa; Rusya önünde kondisyonunun 60 dakikalık olduğu ortaya çıkan, Arshavin’in neredeyse yürüyerek geçtiği savunmaya sahip Hollanda; B hatta C takımımıza karşı 4 pozisyon bulup 3 gol atarak şansı ile finale çıkan Almanya varken şampiyonluk bize o kadar uzak mıydı? Ne çok başarılı ne de başarısız performansımızı allayıp pullamak ve kamuoyuna “büyük zafer” olarak sunmak olsa olsa başarılı bir reklâmcılıktır. Aynen milli takımın bu kadar zamanda elde ettiği tek dünya üçüncülüğü ünvanını başarı sunmak gibi…

 
Toplam blog
: 28
: 3592
Kayıt tarihi
: 12.08.07
 
 

Yaşadım özgür olduğumu düşünerek... Zincirlerimi görmeyerek... Düşlerim kaldı yadigar... Bir de sevd..