Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Söyleşi
 

Başarılı sunucu Saba Tümer’le çok farklı bir röportaj

Sayın Saba Tümer’le çok farklı ve özel bir röportaj gerçekleştirdik. Başarılı sunucu Saba Tümer’le yaşam, başarı ve mutluluk üzerine her şeyi konuştuk.

Ben kendi adıma, sorularıma aldığım zekice yanıtlardan çok keyif aldım. Saba Tümer’i daha yakından tanımaktan büyük mutluluk duydum. Umarım siz de beğenirsiniz. 

 Bu röportajın gerçekleştirilmesinde yardımlarını esirgemeyen Show TV İç Yapımlar Konuk Koordinatörü Sayın Onur İliman’a çok teşekkür ediyorum.

Saba Tümer, “ben kimim?” diye kendine sorduğunda nasıl bir cevap alıyor?

 -Ben benim. Güzel bir şey ben benim demek.  O insanın kendini kabullenmesi, o zaten her şeyin ötesine geçmiş oluyor. Çünkü sen varsan her şey var, sen yoksan hiçbir şey yok.

 Peki, sizin için aşk nedir?

 -Aşk heyecan benim için. Ben aşkı, yani ilişkiyi heyecanıyla yaşamayı, o heyecanı seviyorum. Onun içinde fırtınalı bir şekilde yaşıyorum aşkı. Fırtınalı bir şekilde bitiriyorum.

 Yaşanması gereken o çünkü… Ama öteki türlü; çok sığ geliyor yani çok olağan geliyor.

 Onun dışında bir şeylerin olması lazım, yarın öbür gün hatırladığında da onu yaşarken de dolu dolu bir şekilde yaşaman lazım, onun anını güzel bir şekilde değerlendirmen lazım.

 Bunlar önemli benim için… Onun için de ben fırtınalı derken, yani kavga-dövüş fırtınası değil bu!

 Duygu fırtınası olarak yaşamayı seviyorum. Hani teninin de uyuşması, aklının da mantığının da uyuşması, sevginin de uyuşması...

 Bunların hepsini bir bütün olarak fırtına olarak görüyorum.

 Bir ilişkide ne ararsınız? Diyelim ki birisiyle tanıştınız, onda sizin için olmazsa olmazlarınız nedir?

 -Ben ilişkiyi çokta anlamlandırmak istemiyorum. Bir insanla niye ilişki kurarsın? Birlikte mutluysan ve eğleniyorsan bir ilişki olması söz konusu…

Ne beklersin karşı taraftan, beraberce eğlenebileceğin bir adam, bir kişiyi bekliyorsun.

 Arkadaş ilişkileri içinde aynı şey geçerli yani… Devamlı enerjimi çeken insanlarla görüşmüyorum mesela…

 Enerji hırsızlarıyla görüşmüyorsunuz…                     

 -Enerji hırsızlarıyla görüşmüyorum aynen öyle… Onun için de bir ilişkiden güvenmeyi ve eğlenmeyi bekliyorum.

 Hemen arkasından şunu sorayım size; Sizin için hayat nedir?

 -Hayat bize verilen bir süre, yani doğumla ölüm anı, ama yaşamsa verilen o sürenin en güzel, en dolu dolu geçirilmesi gerektiği şeydir şeklinde, yorumlayabilirim.

 Evet, bize bir hayat verilmiş, ama bu hayatı yaşamak bizim elimizde. Yaşamak ya da yaşamamak…

 Ben yaşamayı tercih edenlerdenim.  Yani her anını değerlendiremeyebiliyor insan, ama hani dönüp de baktığımda keşkeler imin olmamasını isterim.

 Bazı şeylere gözü kara cesaret ederim, giderim. Yaşamak istediğim şeyden, duygudan ya da herhangi bir şeyden korkup da kaçmam.

 Ben onu yaşamalıyım, yani yaşadığım yanıma kar kalır, yaşamadığım biter.

 İlişki konusunda da mesela bir adamdan çok hoşlanıyorsam, sonunda ne olacaksa olsun ben o ilişkiyi yaşarım. Yani baştan sonunu düşünerek bir şeye başlamam.

 Evet, kaygıyla endişeyle, kaybetme korkusuyla kurulan bir ilişki çok da sağlıklı yaşanamıyor.

 -Bırak, biraz güzel bir zaman geçir, zamanını güzel değerlendir, hoşça zaman geçir, ondan sonra zaten olacak olan olacaktır.

 Evet, bu söylediğiniz çok önemli…

 -Ya olursa! Peki ya olmazsa yani böyle bir ihtimalde var. Onun için ‘ya olursa diyerek, değerli zamanını anını yaşayamıyorsun.

“0nsuz yaşayamam, o giderse ne yaparım?” Sorusu yok sizde…

 -Evet, çünkü hayat sana onsuz da devam edebileceğini, çok güzel bir şekilde öğretiyor, sen onu desen de demesen de…

Ben hiç aşk acısından ölen birisini bilmiyorum çok şükür. Evet, çok büyük aşk acıları çektim, ama hayat devam etti.

İlk aşk acını atlattıktan sonra, biliyorsun ki yeniden seveceksin, yeniden aşık olacaksın…

 Tabi ki dibine kadar acısını yaşıyorsun, birkaç sene öncesine kadar öyle bir şey yaşamıştım ki, bu yaşta da olmaz, diye bir şey yok, ama biliyorsun onun geçeceğini…

 Peki, biraz da mutluluk üzerine konuşalım. Siz mutlu musunuz? Sizi neler mutlu eder?

 -Allah’a şükür mutluyum. Ben beni mutsuz edecek şeylerden kaçma taraftarı bir insan oldum. Yani mutsuz edecek şeyleri yapmak istemiyorum. Ya da yapmıyorum, dinlemiyorum, ya da görmezden geliyorum, görmüyorum.

 Tabi ki bulutların üzerinde, devamlı mutluluk böceği gibi değilim.Yani çok şükür sağlığım yerinde, işim var, paramı kazanıyorum.

 En önemlisi de zaten sağlık, daha ne? Mutlu olmamam için bir sebep yok ki. Bunların hepsine sahip olduğum için mutluyum.

 “Beni bir şey mutsuz ediyorsa enerjimi çalıyorsa ne pahasına olursa olsun mutsuz eden kişiyi hayatımdan çıkartırım,” diyorsunuz.

 -Evet, çıkartırım, çıkartıyorum zaten, çoğu arkadaşımı çıkarttım,

Sağlığın yerindeyse, işin gücün varsa, akşam başını yastığa koyduğunda rahat bir şekilde uyuyabiliyorsan, kimsenin kalbini kırmadıysan, kimsenin ekmeğiyle oynamadıysan, vicdanın rahatsa, işte en büyük mutluluk bu…

 Hayatta pişmanlıklarınız oldu mu?

 -Keşke yerine iyi ki demeyi tercih eden bir insanım. Bunun için de keşke demeyi sevmiyorum. Her şekilde olan hayırlıdır, diye düşünüyorum. 

 Peki, televizyon sunuculuğu diye bir meslek olmasaydı, ne yapmak isterdiniz?

 -Gazeteci olurdum, zaten gazetecilik mezunuyum.

 Başka bir hayaliniz olmadı mı? avukatlık, doktorluk, mühendislik gibi…

 -Hiç o kadar okuyamam.  Yani bir tek okumakla bitmiyor ki sizin işiniz. Devamlı okuman lazım, ben okudum bitirdim, çok şükür.

Hatırladığınızda sizi çok duygulandıran bir olay var mı?

 -Var tabi. Annem ile teyzemin vefatı var. İkisini kaybettiğimde de küçük yaştaydım.

 Saba Tümer bir gününü nasıl geçiriyor?

 -Sabah kalkıyorum işe geliyorum zaten. Öğleden sonra işim bittiğinde burada toplantı yapıyoruz. Sonrasında, eğer hava güzelse bir yürüyüşe çıkıyorum.

 Bazen arkadaşlarımla buluşuyorum. Çok uzun yıllar gece çalıştığım için ev hayatını özledim.

 6.30-7.00 gibi eve geliyorum ve de kendi kendime takılıyorum.

Evde oturmayı, televizyon seyretmeyi, kitap okumayı tercih ediyorum. Gece de 11.00-11.30 yatıyorum.

 Eğlenmeyi çok sever misiniz?

 -Ben hafta sonları bol bol gezerim. Canım o sırada nereyi istiyorsa, nerde eğlenebileceğime inanıyorsam, oralara gidiyorum. Çünkü zaten o kadar yoğun bir tempo içerisinde çalışıyoruz ki deşarj olmak için mecburum.

 Mesela Pazar günü ne yaparsınız?

 -Pazar günü genelde hafta boyu yorulduğum için dinlenerek geçiriyorum. Pazartesi gününe dinç ve dinamik bir şekilde başlayabilmek için...

 Cumartesi günü ne yaparsınız?

 -Arkadaşlarımla buluşurum, sokağa çıkarım, gezerim, yemeğe giderim.

 Siz şimdiki zamanı yaşamayı biliyorsunuz. Hayata bakışı açınız da genellikle pozitif. Elbette insanın hayatında 24 saat mutluluk olamaz.

 -Zaten ekranda onu yansıtamıyorsunuz, ekranda bambaşka bir rolün var, senin o rolündesin yani. Ama devamlı kahkaha atan bir insan değilim.

Zaten mümkün değil, öyle bir şey olması da… Ama ben pozitifim. Genelde her şeyden kendimi eğlendirecek bir şey bulmaya çalışıyorum.

Bazen en sıkıldığım anlar, mesela en eğlendiğim anlar olabiliyor. Kısa devreye geçiyor çünkü beyin…

Bu davranışı, en sıkıldığınız anda çıkış yolu gibi mi görüyorsunuz? Örneğin kahkaha atarak…

 -Evet, kahkaha atarak, dans ederek, eğlenerek… Çünkü o sıkıntıyı üzerimden atmam lazım.

 Nelerden keyif alırsınız? Sizi neler mutlu eder?

 -Mutluluk bir insan halidir. Bir arkadaşımın yaptığı bir espri de beni mutlu eder, okuduğum bir kamyon yazısı da mutlu eder. Önemli olan senin havanı değiştirebilecek şeyi bulabilmen…

 Mutlulukları da mutsuzlukları da çok uçta mı yaşarsınız? Uçları seviyorsunuz… Zaten başarıda biraz oradan mı geliyor?

 -Evet, ben uç insanıyım. Başarının nereden geldiğini bilmiyorum, çalışmaktan gelen bir şey o...

 Ama mutluluğu da mutsuzluğu da, eğlenmeyi de eğlenmemeyi de, aşkı da aşksızlığı da, uç noktalarda yaşarım ben, doğrudur.

 Düz bir çizgim yoktur benim, hep zikzaktır. Düz çizgi olsa insan rahat ederim, diye düşünür ama öte yandan düz çizgi ölüm demek değil midir? Hatırlayın kalp durunca düz çizgi olur.

 Düz bir çizgi olsa, o zaman vasat bir hayatı garantilemiş olursun. Önemli olan bazen acıları da yaşayıp dibe vurmak, bazen de dipten çıkmanın mutluluğunu yaşamak.

Peki, aşık mısınız?

 -Şu anda değilim ama olabilirim.

Aport ta bekliyorum. Keşke öyle bir babayiğit çıksa... Gerçekten beni aşık edebilecek bir adamın çıkmasını istiyorum.

 Evlenmeyi düşünüyor musunuz? Evleneceğiniz adam nasıl olmalı?

 -Düşünüyorum. Benim için her zaman en önemli olan şey güçlü olmaktı. Kendi ayaklarımın üzerinde durmalıyım.

 Ondan sonra zaten devamı gelirdi. Kendi işimde başarılı olmam gerekiyordu, kendime olan saygımdan ötürü… Çok şükür onu başardım.

 Onun için şimdi sıra ona geldi.  Ama şimdi artık ötekini başardığım için bunu deneyebilirim.

 Belki de zamanı geldi.

 -Olmazsa olmaz değil benim için… Yani evlenmişim evlenmemişim çok da umurumda olan bir şey değil. Ama neden olmasın? Şu ana kadar istemiyordum. Şimdi artık, “neden olmasın” moduna geçtim, yani onu da bir deneyebilirim.

Güzelliğinizi korumak için özel bir çabanız var mı? Kilonuza dikkat eder misiniz?

 -O genetik, Allah vergisi özel bir çabam yok. Kilo alırsın, verirsin, yani bir şekilde dengede tutuyorsun.

 Sonuçta; Yürüyüş yapıyorsun, spor yapıyorsun, kendine daha iyi bakıyorsun… Bir de ben İzmirli olduğum için çok meyve-sebze yiyerek büyüdüm. Belki onun faydası vardır. Hamburger türü bilmezdik, biz otlarla büyüdük.

 Makyaj da pek kullanmıyorsunuz sanırım?

 -Normal hayatta kullanmıyorum. Sadece ekrana çıkarken makyaj yapıyorum. Daha doğal kozmetikleri kullanıyorum badem yağı gibi şeyleri…

 Yemeklerle aranız nasıl? Örneğin, yemek yapar mısınız? Yemeklerde en çok neye dikkat edersiniz?

 -Arada sırada, değecek biri olursa. Yemeklerde lezzetli olmasına bakarım, evde yemek yapıldığı zaman tabi ki sağlıklı olmasına bakarım. Sebze yemekleri yaptırtıyorum. Ama bütün günümde sebze yiyerek geçmiyor. Hamburger de yiyorum, mantı da yiyorum, pizza da yiyorum.

 Tanıdığım kadarıyla genelde pozitifsiniz. En ufak şeyi dert eden, kaygı duyan birisi değilsiniz.

 -Aslında çok takıntılıyımdır, ama bir şekilde pozitif bakmaya çalışırım, o takıntıların üstesinden gelebilmek için.

 Şimdi çok iyi bir yere geldiniz. Ama yaşam bisiklet üzerinde gitmek , ya gidersiniz ya düşersiniz. Mutlaka bundan sonra da hedefleriniz vardır bunlar nelerdir?

 -Ben hayatımın hiçbir döneminde kendime hedef koymadım.

 Hedef koymadan nasıl başardınız?

 -Olacağı varmış. Öyle bir hedefim yoktu. Yani ana haber bültenleriydi hedefim. O olmadı, bende o zaman ne yaptım hedef değiştirdim.

 Benim kendi ayaklarımın üzerinde durabilmem, hayatta kalabilmem için çalışmam gerekiyordu.

 Bazı şeyleri kendi içimde soru sorarak buldum. Sonra birden program yaparken buldum kendimi.

 O zaman içinde, bir sene işsiz kaldığım bir dönem oldu. Ondan sonra tekrar gece programı yaparak başladım.

 Bana, geçen sene “gündüz program yapar mıydınız?” diye sorsaydınız, “yapmam” derdim, ama şuan da yapıyorum. Yarın öbür gün ne yaparım, hiç bilmiyorum, tamamen akıştayım yani…

 Saba Tümer’e çok büyük bir ilgi var. Sevilen bir insansınız. Bu aşırı ilgi insanın aklını başından alabilir. Bu durum sizi bazen şaşırtıyor mu?

 -Şimdi benim aklımın başımdan alınacak bir durumum olmadı. Çünkü niye; ben zaten İzmir’de belirli bir aileye mensup belirli bir kişiydim.

 Orda beni 200 kişi tanıyordu şimdi belki 20 milyon kişi tanıyor. Yine de ben kendimin içersinde bir bireydim ordayken de…

 Onun için de bir şey değişmedi hayatımda…

 Evet, belki sanatçı değilim, şarkı söylemiyorum, dizim yok…Ben sadece bir televizyoncuyum. Sadece program yapan bir insanım yani… Bu sevgiden dolayı çok memnunum, çok güzel bir şey...

 Egonuzu nasıl kontrol ediyorsunuz? Bir ego sorunu yaşamıyorsunuz gibi görünüyor, ama egonuzun çok şiştiği oluyor mu? Bazen ben kimim dediğiniz oluyor mu?

 -Dünyadaki insanların eşit olduğuna inanıyorum. Seni üç beş kişi fazla biliyor, diye bir üstünlüğün yok. Ben de yemek yiyorum onlar da yemek yiyor, ben de tuvalete gidiyorum onlar da gidiyor, ben de sevişiyorum onlar da… Yani her şeyi aynı yapıyoruz.

Evlenmeye karar verirseniz, bu sizin için bir aşk evliliği mi olur, mantık evliliği mi?

 -Ben ilişkilerimde mantığımı çalıştırmış olsaydım, zaten şimdiye kadar çoktaaan evlenmiştim. Yalıda falan oturuyor olurdum.

 Hiçbir zaman benim ilişkilerimde mantık ön plana çıkmadı. Ben hep duygusal bir kadındım.

 Hep o aşkı, ilişkiyi, o fırtınayı, o ten uyumunu isteyen kadın oldum ben… Yani cüzdanı aşkını değil, gerçek aşkı yaşayan bir kadınım. Mantığın yeri yok benim aşkımda...

 Sizin başarınızın bir nedeni de bu mudur? İçinizden geldiği gibi yaşamak mı?

 -Benim başarımın bir nedeni de evet bu. Evet, hem içimden geldiği gibi yaşamak… Ama benim kariyerim de hep hüsranlı biten aşk hikayelerinin üzerine kuruldu.

 Aşk acısında dolayı ben işe sarılıp herkesten daha fazla çalışıp, daha güçlü olmam lazım, daha iyi olmam lazım, kendim başarmam lazım, diye karar verdim. Aşk acılarıyla kariyer yaptım ben…

Başarınızın diğer sırları nelerdir?

 - Ben hep ne istediğimi ve kapasitemi de biliyordum, o da herhalde Allah vergisi.

Yani ben hiçbir zaman “avukat olacağım” demedim. O kadar okuyamayacaktım yani… Ya da “Doktor olacağım,” demedim.

Daha üniversite sınavının ilk anından itibaren bunu biliyordum. O zaten seni başarıya götürecek basamak olarak en etken şeylerden biri…

Kimsenin ekmeğiyle oynamam, kimseyle uğraşmam, çok bamtelime, yani beni çok acıtacak bir şey yapılmadığı sürece tepki vermem.

Çalışıyorum, zamanında da çok çalıştım. Bayramda, yılbaşında, doğum gününde her durumda çalıştım. Tatil yapmadan çalışıyorduk biz eskiden...

 Başarının sırrı sevdiğin şeyi yapıyor olman. He şey insanın içinde gizli… Kendi iç sesine güvenince oluyor.

 

***

 Sayın Saba Tümer’e sorularıma verdiği içten yanıtlardan dolayı çok teşekkür ediyorum.

 ***

Tüm hayallerinizin gerçekleşmesi dileğimle…

Cengiz Hortoğlu

 hortogludorduncubakis@gmail.com

http://twitter.com/cengizhortoglu

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 924
: 4123
Kayıt tarihi
: 20.11.10
 
 

CENGİZ HORTOĞLU Cengiz Hortoğlu Gaziantep'te doğdu. İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Serbest a..