Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '09

 
Kategori
Eğitim
 

Başarısız çocuk yoktur

Başarısız çocuk yoktur
 

çalışkan çocuk


Herkes çocuklarına güzel alışkanlıklar, iyi huylar kazandırmak ister. Çocukların geleceklerinin daha iyi olmasını, geleceklerini garanti etmeleri, temiz yaşamaları için onlara ebeveynler olarak telkinlerde bulunuruz. Kötü alışkanlıklar edinmemeleri için, zamanlarını boşa geçirmemeleri, ileride iyi bir meslek sahibi olmalarını ister, bu konuda onlara telkinlerde bulunuruz. Özellikle derslerine daha çok çalışmalarını, sınavlara iyi hazırlanmalarını, iyi bir üniversite kazanmalarını ister çoğu ebeveyn. Bunun için kitap okumalarını, ders çalışmalarını, televizyon izlememelerini, aşırı bilgisayar kullanmamalarını isteriz.

Hepimiz biliriz ki sınavların düşmanı televizyon, internet gibi zaman öldürücü alışkanlıklardır. Bu ikisi ve benzeri şeylerin kölesi(!) olan yavrularımızın sınav başarısı gerçekleşememektedir. Bundan dolayı aile reisleri (anne-baba) çocuklarına:

-Oğlum/kızım: çalış, çalışman lazım, yoksa ….

-Oğlum/kızım: çok televizyon seyrediyorsun…

-Oğlum/kızım: çok uyuyorsun, telefonla çok meşgul oluyorsun, ders çalışmıyorsun…

-Oğlum/kızım: arkadaşlarınla çok gezip tozuyorsun, çok oyun oynuyorsun, az çalışıyorsun…

-Oğlum/kızım: İnternette çok dolaşıyorsun, fakat az ders çalışıyorsun…

-Oğlum/kızım: Müziği çok dinliyorsun, çok muhabbet ediyorsun, ancak ders çalışmıyorsun…

Bu tür isteklere yüzlerce örnek verebiliriz. Bu istek ve beklentilerin doğal istekler olduğu muhakkaktır. Üstelik yaşı kemale ermiş çocuklardan bunları istemek her anne babanın hakkıdır. Bunları ebeveyne tekrarlatmamak da gencin anne ve babaya karşı görevidir.

Bunları temcit pilavı gibi sürekli tekrar etmek bu masumane istekleri sıradanlaştırıyor, arkasından da etkisizleştiriyor. Sonuçta hem ebeveyn hem de çocuk kaybediyor.

Ne yapmalıyız?

Bir kere bu isteklerin altında yatan gerçek sebebi çok iyi analiz etmeliyiz. Bu isteklerin ne kadarı kendimiz ne kadarı çevremiz ve ne kadarı çocuğumuz içindir. Bunu iyi tespit etmeliyiz. Çocukların öğrenip başarılı olmaları, aileyi çevrede saygın kılar, çocuk geleceğini kazanır, aileye yük olmadığı gibi mutlu bir hayat sürer. Burada üç avantaj söz konusu. Bir de ülkesine hayırlı bir evlat olur ki vatanına hizmet eder. Bu dört avantajdan hangileri bizim için önceliklidir, acaba. Bu önceliğin önemine göre bizim söylediklerimizin etki değeri ortaya çıkacağı gibi bizim de onu yaşama şansımız mümkün olacaktır. Yani isteklerimizin yüceliğine kendimizi inandırdığımız gibi karşımızdakini inandırmamız ve sonuç almamız da mümkün olur.

“Ne yapmalıyız?” sorusunu tekrar soracak olursak.

Öncelikle yukarıdaki istekleri kendimize hiç uyguladık mı? Onu düşüneceğiz. İyi çalışmak, çalıştığını helal ettirme, az uyku, az televizyon izleme gibi masum istekleri kendimize uyguladık mı? Doğru şeyler yaşanılmadığı sürece karşıdaki muhataba etki etmezler. Bazı şeyleri (özellikle doğru bildiğimiz şeyleri/bilmiyorsak öğrenmeliyiz) yaşarsak onları yaşatma şansımız artar.

Son zamanlarda bir söz dillerde dolaşmakta. Zannedersem bir şarkı sözü olmalı. “Aşk yaşanır, anlatılmaz.” diye. Evet, biz ebeveynler ve büyükler olarak anlatıyoruz, istiyoruz, ısrar ediyoruz ama bizler isteklerimizi yaşamıyoruz. Bu her alanda böyledir.

Evde kitap okunmaz, televizyon akşama kadar açık kalır, bol bol günlere ve kahvelere gidilir, alabildiğine boş konuşulur, dedikodu yapılır, ondan sonra da içi boş sözlerle çocuklarımızın çalışkan ve dürüst olmalarını bekleriz/isteriz. Kalpten çıkan sözün kalbe kadar ulaşacağı, dilden çıkan bir sözün ise kulağı geçmeyeceği bir gerçektir. Onun için inanıp yaşamadığımız, yaşatmaya çalışmadığımız doğruları çocuklarımızdan beklemek abesle iştigaldir. Çocuk söyleneni değil, gördüğünü yapar. Diğerini yapar gibi yapar.

Bir rivayete göre, sağlığına zarar verecek düzeyde bal müptelası olmuş bir çocuğu, ikna etmesi için İmam Gazali Rediyellahu 'anh'ın huzuruna getir, babası. Gazali durumu öğrendikten sonra, ertesi gün gelmelerini söyler.

Ertesi gün olunca, Gazali bal müptelası kişiye her şeyin aşırısının zararlı olduğunu, İslâm'ın her şeyde itidal ve ölçüye önem verdiğini anlattıktan sonra, balı daha az yemesini tavsiye eder. Gazali’nin öğüdüne kulak veren bu çocuk, bir müddet sonra bal müptelası olmaktan kurtulur.

Lâkin yanındakiler Gazali’nin onları neden ertesi gün çağırdığını merak ederler ve sorarlar. Gazali cevaben der ki: "O sabah ben bal yemiştim. Balın tadı ağzımda dururken, kimseye 'bal yeme' diyemezdim. O yüzden ertesi gün gelmelerini istedim."

İşte bu durum göz önüne alındığında başarısız çocuk pek az, ama başarısız ebeveynlerin çok fazla olduğunu söyleyebiliriz. Her şey geniş boyutlu düşünülüp, samimi adımlarla çözülür.

Her gencin başarılı ve sağlıklı birer insan olarak hayatını sürdürmesi ve bu Vatana hizmet etmesi dileğiyle hoşça kalın.

İsmet Yalçınkaya

Tokat Final Dergisi Dershanesi

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..