Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Başbakan Erdoğan: Bıçak kemiğe dayanmıştır

Başbakan Erdoğan: Bıçak kemiğe dayanmıştır
 

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN (Sanal ortamdan alıntıdır)


Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 15 Ağustos 2011 akşamı Ankara'da partisinin 10. kuruluş yıldönümünde (20.000) kişinin katıldığı iftar yemeğindeki konuşmasında, son aylarda tırmanan terör olayları bağlamında: Bıçak kemiğe dayandı. Bedeli ağır olacak. Şu mübarek ramazan ayında maalesef yavrularımız şehit ediliyor ve yavrularımızı şehit eden bu bölücü terör örgütüne karşı, bizler şu anda bu mübarek ay vesilesiyle sabırla devam ediyoruz, demiş. Peşinden de haklı olarak: Bu ülkede bölücü terör örgütü ile arasına mesafe koymayanlar da bu suça iştirak ediyorlar, bunu da buradan açıklamak istiyorum ve onlar da bunun bedelini ödemeye mahkum olacaklardır, diyerek kimi kişi ve kuruluşları da uyarmış bulunuyor.

Sayın Başbakan Erdoğan'ın konuşmasındaki tavır ve kullanmış olduğu bazı kelimeler artık belli bir tahammül sınırının geçilmiş olduğunu da ortaya koyması bakımından önem taşıyor. Ne ki bu konuda yapılan kimi yorumlar ile benim de düşüncem ortak bir kararda birleşiyor: Türkiye'de terör örgütü ile onun gölgesinde siyaset yapanlar ile etnik gerginlikleri tırmandırmak isteyenler artık gelinen bu aşamada iyice şımarmaya başlamıştır. Bu süreçte şehit sayısını artırmaya ve Devletin yapısını değiştirmeye azmetmiş bir kararlılık içine girmişlerdir. Bu konuda konulan bütün tepkiler geçmiş iktidarlar dönemlerinde de görüldüğü gibi hep sözde kalmıştır.

Terörün kaynakları ve emir komuta zinciri kırılamamış, yalnızca belirli odaklar tarafında öne sürülen teröristler ile uğraşılma yolu seçilmiştir. Adli kovuşturmalar ise kamuoyunun bir bütün olarak terörü lanetlemesi yanında terörü doğuran ve geliştiren sebeplerin belgelere bağlı olarak açıklanmaması da ayrılıkçı terör ile etnik ayrımcılığın gelişmesine yağ sürmüştür. Bu süreçlerde de ihmaller olduğu ya da yer yer engellemeler yaşandığı; demokratik bir devlet düzeni (!) için özlemleri olanların bile bazı olaylar sırasında ne kadar kaba, çirkin ve saldırgan davrandıklarını kamuoyu çok iyi biliyor.

Olaylar bir kargaşa içerisinde gelişirken; bilgi noksanlıkları yüzünden hiç kimse biribiri ile sağlıklı bir konuşma yapamaz duruma gelmiştir. Bu konuşmalarda ne kavram birliği ne din kardeşliği ne komşuluk ne kültür ve uygarlık değerlerimizin bizi birleştirmekte olduğu uzlaşmanın dayanakları olmaktan çıkmıştır. Bu kapsamda ne iç dinamiklerin açmazları ne de dış güçlerin artık ayyuka çıkan gizli ya da açık terör ve ayrılıkçılık konularındaki destek çıkışları gündeme oturabilmiştir. 

Kandil Dağı’ndaki terör komuta merkezi vurulmuş olsa bile kamuoyu bunu, her şeye rağmen boşaltılmış hedeflerim bombalanması olarak değerlendirmektedir. Gelişmelere göre bu konuda İran inisiyatifi elinde tutmaktadır. Gerçekte de Türkiye, İran, Irak ve Suriye dörtlüsü kendi içlerinde en umulmadık terör saldırıları yapan bu ve benzeri örgütleri sindiremeyecek gibi görülüyorlar. Çünkü her dört devlet de dilleri ve töreleri farklı Kürt halkları için sağlıklı kanuni düzeltmeleri yapamamış ve bu konulardaki isteklerin dillendirilmesini 'yer altı çalışmaları' ürünü eli silahlı terör elebaşılarına kaptırmışlardır. Bu çerçevede İmralı’nın bile bir başvuru mercii olarak önemini korumakta olması sanırım alınması gereken kanuni tedbirlerin ne kadar yüzeysel olduğunu göstermeye yeter. İşte bu süreçte her kafadan bir ses çıkmakta, sağlıklı değerlendirmeler yapılamamaktadır. 

Yıllarca gelişmelerin içinde bulunan, emirler veren eski ‘kurt’ politikacılar ortalıkta yoktur. Terörle mücadelede olayın polis mi asker mi bu işi tek başına üstleneceği yanında teknolojik gelişmelerin yeterince kullanılamadığı gündeme oturmaktadır. Silvan saldırısında da ortaya çıkmış olduğu gibi teröristler askeri birlikler her bakımdan adım adım izlemekte ve kendilerince en uygun yer ve zamanda, sinsice yaklaşarak öldürücü darbeyi vurmaktan çekinmemektedir. Çünkü sözde amaçları için gerekli görülen her hedef vurulmayı da öldürülmeyi de hak etmiştir. Terör örgütünün sözüm ona 'demokratik' kimi siyasi uzantıları ile kendinden menkul kimi yazarların bu eylem biçimi ve ortaya çıkan korkunç insan kıyımı karşısında sessiz kalmaları ya da ağız ucu ile küçük bir tepki (!) göstermeleri ise ayrı bir değerlendirme konusudur. 

Bu süreçte, iki yıl önceki terör saldırıları için olduğu gibi bu kez de ‘silahların karşılıklı olarak susturulması’ gibi ‘bir savaş süreci’ söylemi gündeme düşmektedir. Resmi yetkililerce terör örgütünün adını yazmak ya da zikretmek yerine yalnızca BTÖ gibi bir kısaltma ile yetinileceği, söz konusu mücadelede kararlılık gösterileceği belirtilmektedir. Oysa karşı konulmaya çalışılan 'propaganda' çoğu yönleri ile 'atı alan Üsküdar'ı geçmiş' benzetmesinden de öte değişik alanlarda şiddet kullanmak dahil her türlü etkiyi göstermeye başlamış, toplumda yer yer ayrımcılık tutumları yaygınlaşmaya başlamıştır. Yanlış istihbaratlar, şaşırtmacalar, telefon konuşmaları yanında Barzani ile İran’ın kimi açıklamaları terörle mücadele konusunda yeni bir kargaşaya girildiğini göstermektedir. Bu da kamuoyunu germekte, haklı olarak her şey Hükümet’ten beklenmektedir.

Bugün hiç kimse nerede yanlış yapılmıştır konusunda bile anlaşamamakta; terörle mücadele bir efsane olarak dilden dile anlatılmakta, yıllardır vurgulanan ve gerçekten özlem duyulan ‘analar ağlamasın’ dayatması da havada kalmaktadır. Gelmiş geçmiş bütün iktidarların oy kaygıları nedeni ile güvenlik güçlerine havale edilerek zamana yayılan savunma yöntemlerinin ne gibi yanlış sonuçlar doğurduğunu gördük. O yıllarda günden güne artan şehit ve gazi sayıları yanında faili mechul cinayetler ile çeşitli vurgun, soygun ve ticaret bağlamında neler yapıldığını çoğumuz tahmin ettik, bazı itiraflar yolu ile de nice kanunsuzluk yapıldığını duyduk. 

Kısaca millet Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi bıçağın kemiğe dayandığı bu aşamada Hükümet'ten: Hukuk kuralları içerisinde tutarlı, kararlı, adil ve tarafsız çözümler doğrultusunda gerekli her türlü uygulamayı bekliyor.

Ötesi boş... 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..