Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Başbakan'ın Uludere'li ailelerle iftar yemeği, çözüm süreci...

Başbakan'ın Uludere'li ailelerle iftar yemeği, çözüm süreci...
 

Başbakan iftar yemeğinde Uludere'li ailelerle buluştu...


“AKP iktidarı/Erdoğan’ın MİT eliyle İmralı ile yürütülen –tedavüldeki en son adıyla- “çözüm süreci”;  Oslo’da gizli yürütülen “müzakere sürecinin”  “Habur süreci” nin kaderini paylaştığı gibi akamete uğramaması için her şeyin kamuoyunun gözü önünde sürdürülmesine özen gösteriliyor.  Ankara İmralı’da BDP’li vekillerle Öcalan arasında yürütülen görüşme tutanaklarını medyaya servis ederek olası spekülasyonların önüne geçmeyi amaçlıyor.” Demiştim Şubat 2013’te.

Aynı yazımda “Ankara’nın sürekli olarak seçim referandum süreçlerine denk getirip tedavüle sürdüğü özetle “Kürt açılımı”, geçmiş defterlerin bir hayli kabarık olması hesabıyla  “çözüm sürecine” de kuşkuyla bakmamızı sağlıyor.” Diyerek sürece ilişkin kaygılarımı da dillendirmişim.

Hoş, aynı kaygıları 28 Şubat sürecinde ‘tankların geçişiyle hafızalara kazınan’ Sincan’da katıldığım bir panelde soru olarak yönelttiğim İdris Baluken,  Kürtler adına siyaset yapanların bilindik tavrı ile “ne yaptığımızı biliyoruz, farkındayız” mealinde yanıtları sıralamıştı uzun uzun “devrimci” retoriklerle süsleyerek. Koşulsuz destek bekliyorlardı Öcalan ile iktidarın ördüğü süreçten. Önceki süreçlerde (2007)“Kürt açılımı ABD patentli”  diye yapılan eleştirilere “ Amerikan pamuğu diye yaramıza sarmayacak mıyız” yanıtı veren siyesi derinliğe göre son sürece de ‘destek vermemek’ kabul edilemezdi özet olarak…

Kendi adıma değil barışı örmeyi, barış olasılığının bile sonuna kadar koşulsuz desteklenmesi gerektiğine, hatta eğer bu ülkede iktidar/Erdoğan ile barış örülürse Nobel’e aday gösterilmesine dair düşüncelerimi egemen medyadaki kalemler bile dile getirmeden ifade ettim.

Şimdi gelelim bu yazıyı niye kaleme alma gereği duyduğuma; bilindiği üzere Başbakan Uludere’de

-Başbakan’ın Genelkurmaydan aktarıp söylediği üzere- “kazayla” bombalanan yurttaşların aileleri ile iftar yemeğinde buluştuğunda ‘emri kendinin vermediğine’ dair döşenen manşetler, hatta bazı gazeteler Başbakan’ın Uludere’de yaşananlar anlatılınca ‘gözlerinden yaşlar geldiğini’, mahkeme sürecini izlemekle Adalet Bakanı’nı görevlendirdiği vs.vs bağlamına… İftar yemeğinde yaşananlar üzerine yazılanlardan sonra şöyle geçmişi bir irdeleme gereksinimi duydum.

Uludere’de yaşananları eleştirenlere yönelik tehditler üzerine kaleme aldığım bir başka yazıda “Katır sırtındaki ölü kaçakçı görüntüleri, tamda orta doğulu, tıpkı doğası gibi acımasız! Ölümü kutsayan, kandan beslenerek politika yapmayı genel geçer/kabule dilebilir kılan ilkellik, bağnazlık hatta ırkçılığı iyice gözümüze soktu, kanattı göz bebeklerimizi.” Diye yazdığım dizelerin üzerine 580 gün sonra “Uludereli aileler çok mutlu” manşetleri atıldı yandaş gazetelerin ortak yayınında.

Mayıs 2012’de “Her kürtaj bir Uludere’dir” vecizesi üzerine “..Uludere, iktidarın 90’ların şahin politikalarına döndüğü tartışmaları yapıldığı sırada çoğu çocuk mazot kaçakçısı 34 yurttaşın “terörist” olarak değerlendirilip, hava operasyonu ile yok edilmesi.Bir tarafta bireyin yasaların olanakları, tıp biliminin gerekleri doğrultusunda istenmeyen/sağlıksız gebeliklerin sonlandırılması, diğer tarafta ise 34 yurttaşını- terörist bile olsa canlı yakalayıp hukuka göre yargılaması gereken devletin/iktidarın-  yok ettiği somut bir durum.” …

 

İktidara yakın medyayı takip edenler ‘iktidarın kendini   “terörle sürekli mücadele konsepti”nde “başarılı” olarak görmesi’ olduğu çıkarımını rahatlıkla yapabilirler. Buna göre PKK’nın “devrimci halk savaşı” stratejisini hükümetin sürekli operasyonlar yaparak boşa çıkardığı düşünülebilir. Özetle iktidara yakın medyaya göre PKK yenilmiş, alan hâkimiyeti sağlamaya yönelik PKK saldırıları önlenmiştir. Bu durumda iktidar ‘büyük devlet’ olmanın gereği olarak ‘çözüm süreci başlatmıştır…

Fakat Milliyet Gazetesi manşetten ‘İmralı tutanakları’nı yayımlayınca Öcalan’ın inisiyatif aldığı görülüyordu. Öcalan başarısızlık olasılığı üzerine “Ben sorumluluk üstlenmem. Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü’ diyeceksiniz. Ben yokum. BDP ve PKK’nın beni kullanmasına izin vermem” diyordu.

Milliyet’te yayımlanan İmralı Tutanaklarında Öcalan’ın “Nihai tasfiye operasyonları yaptılar. Sayın Başbakanı buna inandıran ekip (2011’de) PKK’yi bitireceğiz’ dedi. 10 bin kişiyi (KCK) içeriye aldılar, Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. Ergenekon’dan farkı yok. Başbakan MİT’e darbe yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü, Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı. (Durdu yeniden söze başladı) Genelkurmay Başkanının (İlker Başbuğ’u kastetti) tutuklanması da budur. O güce Cevat Öneş ‘darbe’ dedi. Bu yüzden ben devreye girdim, yardımcı olayım dedim.(T24)” Diyerek özetlediği durum iktidarın 2011’de “terörle sürekli mücadele konsepti” dediği sürekli operasyonların yapıldığı süreç. 2012 yazına gelindiğinde PKK’nın ‘alan hakimiyeti’ kurduğu ifade ediliyordu.  

Hafıza tazeleyelim, 2011 Eylül ayında gazetelerde TSK’nın PKK’ya karşı başlatacağı operasyon ile ilgili haberlerde her şey açıkça anlaşılıyordu. “Terör örgütü PKK’nın son dönemde artan saldırıları sonrası Ankara, silahlı mücadelede benzeri görülmemiş çapta geniş yeni bir konsept için düğmeye bastı. Genel olarak, sabit noktada beklemenin bırakılarak hareketli hale geçildiği yeni harekat tarzı, “Mutlak hakimiyet, tam pres” diye de adlandırılıyor. Hürriyet gazetesinin haberine göre, buna göre, Türk Silahlı Kuvvetleri bölgede, PKK’nın terör faaliyetlerinde üs olarak seçtiği bölgeler başta olmak üzere alan hakimiyetini tamamen sağlamak amacı ile bölge bölge büyük bir temizlik harekâtına başlıyor.(HT)”

Gelişmelerin özeti şuydu; devlet başta Hakkari ve Şırnak kırsalı olmak üzereBatman, Van, Siirt, Bingöl, Muş, Tunceli, Diyarbakır kırsalında hakimiyet kurmak için “eşi görülmemiş temizlik” operasyonları yapacaktı…

2011 yazı “temizlik harekatı” verilen operasyonlarla geçmişti. Yapılan operasyonlarda yüzlerce “terörist” öldürüldüğüne dair haberler medyada yer almıştı.

Uludere’li ailelerle  iftar yemeğinde ‘gözleri dolan başbakan’, ‘Uludereli aileler çok mutlu’ haberlerinin medyada yer almasına neden olan 28 Aralık 2011’de yaşanan facia yukarıda özetlemeye çalıştığım  90’ların konseptine dönülen “temizlik harekatı” ikliminin; başka bir ifadeyle terörle mücadelede Siri Lanka modelinin icra edildiği süreçte yaşanmıştı.  Alınan istihbarata göre sınırda kaçakçılık yapan grubun içerisinde üst düzey bir PKK’lı olduğu öğrenilmiş ve iktidarın uyguladığı yeni konsept sonucu bilgiler teyid edilmeden operasyon gerçekleştirilmişti. 34 yurttaşın öldürüldüğü bombalama sonrası katır sırtında çiçekli battaniyelere sarılmış Uludereli ölülerin fotoğrafları kanatmıştı vicdanları…

Bilindik ‘devlet aklı’  artık devreye girmiş,  TBMM’de yürütülen çalışmalar, soruşturmalar derken sorumlular yargı önüne çıkarılamamış, en son olarak Askeri Mahkemeye havale edilmişti. Neyse ki içimiz rahatladı(!) Uludereli ailelerle iftarda buluşan Başbakan, Adalet Bakanı’na talimat vererek yargı sürecinin takibini istemiş, “Uludereli aileler çok mutluymuş(!)”…

Ve…

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun açıklamalarından bir bölüm: “Çözüm süreci varsa bizim yaklaşımlarımız sonucu var. Silahlı güçleri geri çekip çatışmasızlık yarattık..Önder Apo 1 Eylül’e kadar zaman verdi..Çözüm sürecinden söz ediyorsan psikolojik savaş yürütmeyeceksin işin esasına geleceksin. Hala Türk devleti işin esasına gelmiş değildir. Adım atmış değildir.”…

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..