Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

Başbakan özel yetkili yargı için 'Devlet içinde devlet oldular' dedi...

Başbakan özel yetkili yargı için 'Devlet içinde devlet oldular' dedi...
 

Sayın Başbakan katıldığı bir televizyon programında, CMK’nun 250'nci maddesi ile ilgili olarak "Bu madde devlet içinde devlet havasına sokuyor" ifadesini kullandı. Ve örnek olarak, tutuksuz yargılanması gereken kişilerin bile bu madde sayesinde tutuklandığını, tutuksuz yargılanması gereken kişilerden birisinin eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ olduğunu söyledi... 

Ayrıca haklarında soruşturma açılan MİT görevlilerine sahip çıktığını söyleyerek, "Alacaksanız o zaman beni alın. Talimatları ben verdim. Ben terörle mücadele ediyorum. Bu kadar önemli olan kurumları endişeye sevk edersek, bu insanlar nasıl çalışacak" diye söyledi...

Bu sözlerin ardından, eski MİT müsteşarlarından Teoman Koman’ın unutulduğunu görmek pek ala mümkün. Çünkü Teoman Koman 28 Şubat süreci ile tutuklanırken, özel yetkili mahkemeler Başbakan’dan izin istemeye gerek görmediler!

Gelelim özel yetkili mahkemelerinin uygulamalarına:

*Aslında savcı; delillerle sanığın suçunu kanıtlamağa çalışmalıdır. Kanaatlerle, yorumlarla değil! (Ne kadar çok kanaat varsa, o kadar delil yok anlamına gelmez mi?)

* Delil olarak ortaya sunulan ve iddianamelere giren kanatlarla nereye varılabilir? Deliller dışında dedikodu, yönlendirme, medya haberleri, imzasız ihbar mektupları gibi birçok sözde delille insanların hayatları karartılmaktadır.

* Kamu adına hareket eden savcıların ön yargılı olabilecekleri hiç düşünülmüyor. Savcı; önyargılıysa, bir görüşün taraftarı, bir grubun mensubuysa, o zaman kanaat ile adalet aranabilir mi?

* Savcı, her önüne geleni suçlu göstermeye mi çalışmalı, yoksa lehte ve aleyhte delilleri mi toplamalı? Hukuk devletlerinde; savcı her iki yöndeki delilleri de toplayın, ondan sonra iddianamesini hazırlar.

* Ön yargılarla, kanaatlerle, yönlendirmelerle, özel görevlendirmelerle mi iddiaya gitmeli, yoksa delillerden mi hareket etmeli? Normal hukuk devletinde, delillerden sanığa doğru bir soruşturma yürütülür. Ancak uzman mahkemeler özel görevlerle görevlendirilebilir. Onlarda hukuk çevresinde!

Bu verilerin ışığında, halkın özel yetkili mahkemeler ve savcılar hakkında veya hukuk sistemimiz hakkında ne düşündüğüne gelecek olursak:

TUİK' in 2005-2010 yılları arasında yaptığı halkın memnuniyeti sorgulamasında;

Adil Yargılamaya İnanıyor musunuz? Sorusuna:

2005 yılında %49 EVET derken, 2010 yılında %32 EVET demiş. Bu araştırma bu gün yapılsa, bu rakamın yüzde 20’leri bulmayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Ülke gündemini yakından takip etmek yeterli!

Tabi hemen gündeme mahkemelerin iş yükü geliyor.

Bu savı ortaya atanlar, Ergenekon davasında bir sürü dosyanın birleştirildiğini ve özellikle bir mahkeme heyetinin altından kalkamayacağı, bir savcının dosya içeriğine hâkim olamayacağı bir şekle geldiğini görmezden geliyorlar.

Bu soruna çözüm bulması gereken kurum olan HSYK ise bu konudaki acizliğini 1. Daire Başkanı aracılığı ile kamuoyuna duyuruyor.

HSYK 1. Daire Başkanı ne diyor?

Bu kadar iş yoğunluğu arasında ben de adalete güvenmem’ diyor. (8 Mayıs 2012 tarihinde)

Gelelim bazı uygulamalar ile ilgili halkın sorduğu bazı sorulara:

*Kanıta dayanmayan suç ancak 14. Yüzyıldaki "ENGİZİSYON MAHKEMELERİNDE" üretilmez mi?

*Ne kadar ÖZEL YETKİLİ olursa olsun, 21. Yüzyılda kanaatlerle suç iddiasında bulunmak, "Ceza Hukukunda" geçerli olursa, yarın okların kime çevrileceğini bilebilir miyiz?

*Savcının sanığa yönelttiği suç iddiasının tamamının, doğru ve hukuka uygun olması gerekmez mi?

*Savcının sağlam kanıtlara dayanarak iddiasını hâkimlere inandırması gerekmez mi?

*Savcının iddiasını kanıtlama yükümlülüğü, iddiaların son derece KUVVETLİ ve SAĞLAM olmasını gerektirmez mi?

*Esas olan, iddia makamının iddiasını ispat etmesi değil midir?

*Hukukta, hâkimden sanığın suçlu olup olmadığı hakkında bir karar vermesi mi istenir?

*Hukuk, hâkimden sanığın suçunun sabit olup olmadığını savcının kanıtladığı, ya da kanıtlamadığı konusunda bir karar vermesini istemez mi?

*Hukuk Davalarında karar için ihtimallerin ağırlığı yeterli iken, Ceza Davalarında sanığın suçu, makul kuşkunun ötesinde kesinlikle kanıtlanmış olması gerekmiyor mu?

Burada herkesin bilmediği ancak bazı yargı çevrelerin bildiği bir konuyu hatırlatmakta fayda var.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı Prof. Dr. Işıl KARAKAŞ, Şubat 2012 ayında şöyle demişti. (Işık Karakaş, Star yazarı Prof. Dr. Eser Karakaş’ın eşi)

"Uzun tutukluluk yaşayan kişilere ilişkin AİHM' in birçok kararı var ve Türk Mahkemeleri bunları uygulamak zorunda. Fakat uygulamıyorlar. Hâkimler AİHM' i ciddiye almalılar.

"Ergenekon Davasında" da sorun var. Tutukluluk istisnadır, kişiyi mümkün olduğu kadar tutuklamadan yargılayacaksın. Tutukluluk AİHM içtihadında son çaredir. AİHM' e göre uzun tutukluluk, ancak "Norveç'li Breivik" gibiler içine olur, adam seri katildir, o zaman farklı durum vardır, çünkü topluma tehlikelidir. (Bu arada Breivik, seri katil olmasının suçunu, çocukluğunda komşuları Türklerden gördüğü şiddete bağladıJ)

Şimdi birkaç soruda biz soralım:

*Yargının bağımsız olmaması, bir devletin temelini sarsacak büyüklükte bir tehlike değil midir?

*Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede hukuk devleti yaşatılabilir mi?

*Hukuk devletinin yaşamadığı bir ülke ya baskı ile yönetilir, ya da anarşiye sürüklenmez mi?

*Hukuk devletinin çökmesiyle, gücü elinde bulunduran grup, güçsüze her istediğini yaptırmaz mı?

*Güçlü hem suçlar, hem yargılar, hem cezalandırırsa, bunun adına adalet denilebilir mi?

*İnsanların, hakkını hukukunu aramak için başvuracağı en son kapı neresidir? 

*Yargının çökmesi, devletin geleceğinin yok edilmesi anlamına gelmez mi?

Bu kadar yeter değil mi? 

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..