Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Tarih
 

Basel II sempozyumu ve Atatürk’ün devletçilik ilkesi - I

Basel II sempozyumu ve Atatürk’ün devletçilik ilkesi - I
 

Krizin ayak seslerini ilk duyanlar.


Siyasal yönden Dünyayı karıştıran Bush, giderayak yeni A.B.D. başkanı Obama'nın başına ekonomik bunalım belâsını da sararak gidiyor. Batılı devletlerin çoğunda bankalar va batık şitketlere uygulanan destek ve satınalma politikası, bana 1929 bunalımı ve Atatürk'ü hatırlattı. Konuya girmeden önce, krizin ayak seslerini duyan, ekonomimizin amiral gemisi T. İŞ Bankası ve Bankalar Birliği Başkanı Sayın Ersin Özince ve İzmir Ticaret Odası Başkanı Sayın Ekrem Demirtaş'ın girişimleriyle düzenlenen sempozyuma tekrar değinmek istiyorum.

“BASEL II” SEMPOZYUMU”NUN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ve ATATÜRK’ÜN DEVLETÇİLİK İLKESİ– I


Ayten DİRİER


İzmir Ekonomi Üniversitesi İşletme Bölümünde 2-4 Mayıs 2008 tarihleri arasında, Türkiye İŞ Bankası sponsorluğunda yapılan “BASEL II’ye GEÇİŞ ÖNCESİ KOBİLERDE GENEL DURUM DEĞERLENDİRMESİ: Sorunlar ve Çözüm Önerileri” Sempozyumu; Adnan Menderes, Akdeniz, Anadolu, Başkent, Bilecik, DokuzEylül, Dumlupınar, Ege, Gazi, Gaziantep, Giresun, Harran, Hitit, İzmir Ekonomi, Kadir Has, Kocatepe, Marmara, Muğla, Nevşehir, ODTÜ, Sakarya, Selçuk, Uludağ, Uşak, Yakın Doğu, Yaşar, Yeditepe Üniversiteleri temsilcileri, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı, Sermaye Piyasası Kurulu ile T.İŞ Bankası üst düzey yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirildi.


Son günü Efes – Şirince - Meryem Ana gezisine ayrılan sempozyumun, açılış konuşması Türkiye İŞ Bankası Genel Müdürü ve Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince tarafından yapıldı. Ardından T. İŞ Bankası Risk yönetimi Müdürü Hasan Candan, Basel II’nin tarihçesi, Risk Oranları ve Türkiye’nin bu alandaki konumuyla ilgili bir sunum gerçekleştirdi.

Ersin Özince, finansal sistemin gelişmesini ve istikrar içerisinde ilerlemesini amaçlayan Basel II düzenlemelerinin, Türkiye'nin ekonomik gelişimini de olumlu yönde etkileyeceğini belirtti. Ersin Özince, Türkiye gibi gelişen bazı ülkelerin para sermaye piyasalarını Basel II'ye uydurmaya çalışırken, bu standartlarla yakından uzaktan ilgisi olmayan ülkelerin rekabetine maruz kaldığını vurguladı. ABD'den kaynaklanan ve bütün dünyayı etkileyen krizlerinde para sermaye ilişkilerindeki kuralların zaaflarından ortaya çıktığını vurgulayan T.İş Bankası Genel Müdürü, "Biz şu anda Basel 1.5 durumuna gelmişken aslında ABD'den pek farkımız yok. Yani Türkiye gibi sermayesi kısıtlı bir ülkede Basel II düşünülürken ABD dahi bu standartlar yakalanmış değil. Çin gibi dünyanın gelişen ülkesi ise Basel'in daha kenarından geçmiş değil. 2012 yılı itibariyle en büyük 2 bankasının Basel II'ye uyumlu hale gelebileceğini lütfen ilan etti" diye konuştu.

Ersin Özince, dünyada ticaret gibi sermayenin de kurallarının konulması gerektiğine dikkat çekti. Basel II standartlarının bütün dünyada uygulanmasının bir anlam kazanacağına dikkat çeken Özince, aksi durumda haksız rekabetin oluşacağını vurguladı. "Basel II Gümrük Birliği gibi olmasın." diyen Özince, bu sözlerinin karşıymış gibi algılanmaması gerektiğini ifade etti.

Çin'in çevreden sosyal güvenliğe kadar hiç bir standarda uymadan üretim yaptığına dikkat çeken Özince, "Sonrada gelir bütün kurallara uymaya çalışan benim ülkemin üretimini istihdamını baltalarsanız o zaman Basel'in dünyaya yararı bir tek Türkiye'ye olmuş ise bir işe yaramaz. Sermaye Basel II gibi taktiklerin olmadığı Çin, Hindistan gibi ülkeleri tercih ederler. Kural olmadığı için gider o ülkeleri tercih eder" dedi.

Özince, dünyayı etkileyen Mortgage krizinin kötü yönetim, yetersiz düzenleme ve kötü denetim nedeniyle oluştuğunu vurguladı. IMF'nin bulunduğu başkentte IMF ve Dünya Bankası'nın hazırlayıp bütün dünyaya uygulattığı kuralların kendi başkentlerinde de uygulanması gerektiğine dikkat çekti. Mortgage krizinde batan paranın 1 trilyon dolara yaklaştığına ifade eden Özince, "Türkiye'de 2001 krizinde BDDK ve TMSF üçlü denetim yapmıştı. Herkes 'aman bu iş çok güçlü yapıldı' diye kanaat getirdi. Traji durumlar yaşadık. Canlı canlı bankalarımıza morga koyduk. Canlı canlı bankalarımızı çok büyük zaaflar içinde 'kurtarılamaz bunlar kapatın' dedik. BDDK TMSF gibi kuruluşlar bu ülkelerde olsa ve Türkiye'deki pratiği uygulasalar birçok uluslararası bankaların bankacılığa veda etmelidir." ifadesini kullandı. Özince, dünyanın yeni şoklar yaşamaması için yalnız bankacılık sistemini düzenlemenin yeterli olmayacağını aktardı. Bundan sonra yapılacak düzenlemelerin bankacılığın yanı sıra bütün mali sektörü, iş hayatın oyuncularını kapsaması gerektiğini ifade etti. İstanbul finans projesinin mutlaka hayata geçmesi gerektiğini anlatan Özince, "Bu proje Türkiye'deki şehirlere rakip değildir. Olsa olsa Türkiye dışındaki şehirlere Dubai'ye, Moskova'ya, Varşova'ya rakiptir." dedi.

Ersin Özince’yi dinlerken zihnimdeki Zaman Tüneli’den 1929'daki Dünya Krizine gittim.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, devrim hareketleri ile dünyaya parmak ısırtıp, siyasî alanda önemli bir güç olmaya başlarken; A.B.D. başlayan Ekonomik Kriz, dalga dalga yayılıp, dünyayı kasıp kavurmaya başlar. Atatürk bu fırtınadan kurtulmak için iyi yetişmiş ekonomistleri ünlü sofrasına davet eder. O tarihte tutuklanıp, yargılanan komünistler arasında Şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşları gibi önemli aydınlar da var. Atatürk bu fırtınayı atlatmak ve zayıf ekonomiyi bir raya oturtmak için, ideolojileri bir kenara iterek, Aydemir’i İstanbul’a getirtir.(1) Farklı görüşte olan aydınları bir masaya oturtarak; “Herkes dağarcığında ne varsa ortaya dökecek!..” diyerek krizi f ı r s a t a dönüştürmeye çalışır.


“Hangi memleket çocuklarına, bizim kadar muhtaçtı?..”(2) diyen Aydemir,

krizden kurtuluşun çaresini şöyle belirtir: “Dünya küçülürken aktif olarak büyümek, iyi fırsattır. Kısacası Batı tekniğinden ayrılmamak, ondan yararlanarak onun seviyesine ulaşmak için, liberal bir gelişme ümidinin uyuşturucu etkisinden çıkmak, kurtulmak lazımdı. Bu sistemin bizde bir gelişme şansı yoktu, çünkü bu sisteme katılmak için geç kalmıştık. Şimdi öyle bir noktaya varmıştık ki, önümüzde ancak iki yol vardı:

1-Manevî bakımdan Türk İnkılâbının heyecanını harekete getirmek.

2-Maddî bakımdan, hem millî gücü seferber etmek, hem dünya krizinin sudan ucuz hale düşürdüğü teknik araçları ve personeli vadeli olarak çekerek, kendi teknik gelişmemizi sağlamak.”(3)


Böylece Devletçilik dediğimiz, Türkiye’nin Plânlı Kalkınma Dönemi başlar. Avrupa’ya gönderilen ekonomistler, batık şirketleri gezerek -devlet hazinesinden- birçok fabrika ve makineyi satın aldılar. Bunlar Türk Sanayii’nin öncüsü oldular.


Devletçiliğe yönelen Atatürk, dünyayı sarsan krizden ideolojik, siyasî farklılıkları bir kenara iterek, önceliği ekonomiye verdi. Böylece genç devlet fazla sarsılmadan, ard arda ekonominin her alanında önemli atılımlar gerçekleştirdi. Bugün de Atatürk gibi düşünen kafalara ihtiyacımız var.


DİP NOTLAR:

1-Şevket Süreyya Aydemir, Afyonkarahisar Kale Cezaevinde yazdığı “Muasır Türkiye’nin İktisadî İnkişaf İstikameti”(Çağdaş Türkiye’nin Ekonomik Gelişme Yönleri) adlı eserinde, ülkenin içinde bulunduğu devrenin ekonomik karakteristiği tasvir edildikten sonra, Millî İktisat Faaliyetlerinin başlıca cephelerinin işleyiş şekli ayrı ayrı ele alınıyor ve sonunda “Devletçilik esasına dayanan bir millî ekonomi” sisteminde duruluyordu. (Ş.S.Aydemir: Suyu Arayan Adam, s.400 ve devamı, 6.baskı, İstanbul-1976)

2-Aydemir, a.e, s.409

3-Aydemir, a.e, s.424-425

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..