Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Başım ağrıyor!

Başım ağrıyor!
 

Çay demledim, gel balkonda içelim dedi kadın. Adam, yok, ben televizyon seydereceğim sen iç, diyerek salona doğru yöneldi her akşam yemeğinden sonra yaptığı gibi, kanepeye uzandı kumanda elinde. Ne seyredecek ki diye düşündü kadın, yaz geldi tüm diziler bitti, yenileri başladı sabun köpüğü kıvamında, ha bir de seçim programları var tabi, izlesin bakalım, memleketi hangisi kurtaracakmış?

Ajda bardağına çayını doldurdu özenle, şeker koymadı. Hayır diyette filan değildi, sadece çayın kendi öz tadını ve kokusunu şekersiz daha iyi içine çekebiliyordu. Balkona çıktı, hafif bir rüzgar, sıcak çay, bir de kitabı elinde ne güzel bir akşamdı. Önce kitabın arka kapağından yazarla ilgili bilgiler almaya çalıştı. Biliyordu zaten kim olduğunu ama belki değişik bir özelliğini daha yakalardı. Sonra, ön kapağı açtı, önsöz’ü okumaya başladı, kitap hakkında fikir verecekti önsöz. Okudu, yada okumaya çalıştı, tekrar denedi, baştan başladı, cümleleri ikişer kez gözden geçirdi. Olmuyordu, bir türlü kendini veremiyordu kitaba.

“...... versin Memeeeet” diye bağıran bir kadın sesi, “kadın buraya gel, rakımı doldur” diye bağırarak cevap veren adam kılığına girmiş bir yaratığın olağan akşam muhabbeti, diğer balkonlardan bakan meraklı gözler umurlarında değil. Evi satın alırken, bu komşuları da mı satın almıştık ne, diye düşündü kadın. Tabiî ki, tek tek hepsini sınavdan geçirecek değildik ya, şans işte.

Parkta oynayan, oynadığını sanan çocuklara ilişti gözü. Şimdiki çocuklar oynamayı da bilmiyor dedi, yaptıkları sadece itişip kakışmak. Ayyyy, çocuk düştü, hay Allah, annesi nerde acaba? Bir yaren bulmuş bir bankta oturuyor çekirdek çitliyor. Çocuk kanayan dizini tutarak ve ağlayarak annesinin yanına geliyor, yediği yumrukla bu kez ağlamanın makamı değişiyor, öyle ya, düştüyse düştü, baksaydı başının çaresine, ne hakkı vardı zavallı annesini rahatsız etmeye. Sohbeti bölünen kadın, çocuğu tartaklayarak evine götürüyor. Evde görürsün sen diyor, daha ne görecekse?

Çayı soğudu, gidip yenisi doldurmak istedi, vazgeçti. Kitabın kapağını kapattı. Gözlerini de kapattı. Kafasına düşen şeyin ne olduğunu anlamak için açtı gözlerini, içindeki renkli çikolata drajeleri bitirilmiş küçük bir kutuydu. Kafasını yukarıya uzatmaya yeltendi, kimdi bunu atan, ayıp değil miydi, dikkat etsinlerdi canım biraz. Üst kat komşusunun küçük torunu olmalıydı bunu atan. Annesi turist rehberliği yaptığı için uzun süreli uluslar arası seyahatlere çıkmak zorundaydı. O yüzden anneannesinde kalıyordu. Babası yabancı uyruklu, o da genellikle yurt dışında. Küçük kız, drajeleri yemiş ve kutusunu aşağıya atıvermişti. Olsun, bu kadarcık yaramazlığa hakkı vardı. Kafasını yukarıya uzatmaktan ve komşuyu uyarmaktan vazgeçti. Bir akşam için oldukça hareketli ve gürültülü geçmişti yeter artık, uyumalıyım diye düşündü.

Gündüzü de farklı geçmemişti zaten. Sabahın köründe “sıcak sıcak poğaça”cı sesiyle uyanmıştı. Uyumak için direndiyse de, alternatif bir kahvaltı için fena fikir değil diyerek, apartmanın kapısında ısrarla bağıran poğaça’cıyı ancak, iki poğaça, iki açma alarak susturmayı başarmıştı. O da ne, aradan bir saat geçmemişti ki, hoperlöründen “sarı sarı kızartmalık patateeeees” diye naralar atan, kırmızı kamyon dayanmıştı kapıya. Her gelen satıcıdan da alışveriş yapılmazdı ki, zaten evde dün aldığı patatesler vardı. Bu kez aradan bir saat filan geçmesine gerek yoktu, zira onlar saat mefhumundan habersiz, sırasız, fütursuz, arsızca neredeyse evlerimizin içine kadar girecek kadar da saygısız seçim konvoyları birbiri ardına mahallede resmi geçit yapmışlardı gün boyu. Çaldıkları şarkılar birbirine karışıyor, isimleri anlamanın mümkünü yok, ellerindeki broşürleri etrafa saçıyorlar, o da yetmezmiş gibi, evlerin kapılarına kadar getiriyorlar. Çevre kirliliği, gürültü kirliliği had safhada.

Seyyar satıcıların biri gidiyor, biri geliyor. Kimilerine sesleniyor bir şey alacakmış gibi, sonra da “çocuk uyuyor” diye susmalarını söylüyor. Tamam yenge diyor aşağıdaki, arkasını döner dönmez devam ediyor, “haydeeee, üç tanesi 10 liraaaaaa”…

Komşunun kızı geliyor öğleden sonra, “Teyze, Çiğdem’le oynayabilir miyiz.?” Tamam diyor çaresiz, zaten kızının da canı sıkılıyordu iyi oldu. Ama, sabahtan beri topladığı, sildiği, süpürdüğü evi, yarım saat içinde elbirliği ile, savaş alanına çeviriyorlar. Olsun ama çocuklar mutlu ya…

“Başım ağrıyor” dedi kadın, bir ilaç alıp yatacağım. Adam, anlam veremiyor, ama ısrar da etmiyor. Sadece kendisini atlatmak için söylenen bir pembe yalan muamelesi yapıyor bu cümleye. Gülümsüyor kadın, her şeye rağmen mutlu, huzurlu, yatağına uzanıp uyumaya hazırlanıyor. Hava sıcak, camlar açık, bütün evlerin camları açık, perdeler uçuşuyor açık camlardan…

Perdeleri uçuşan açık camlardan sesler yükseliyor, “Arzuuuuu, Mahmuuuuut, Şeydaaaaaa, hadi artık girin içeri, gece yarısı olduuuuu….”

Foto: www.komikler.com

 
Toplam blog
: 14
: 1516
Kayıt tarihi
: 02.05.07
 
 

Otuzlu yaşlara veda etmek üzere, bir kız çocuk annesi, 22 yıllık iş hayatından sonra ev hanımlığına ..