Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '08

 
Kategori
Haber
 

Başımızda gezen beladan haberdar mıyız?

Başımızda gezen beladan haberdar mıyız?
 

Hani adamın biri, bir diğerine kafa tutar da o da “Senin her tarafın bela olsa ne yazar” diye cevap verir ya…

İşte Demokratik(!) Toplum(!) Partisi(!) milletvekilleri ile onun yandaşları, Türkiye’de barışın sağlanmasını, eli kanlı, hatta boyuna kadar kan çukurun içindeki baş teröristin cezaevinden salıverilmesine indirgediler ya…

İşte sana bela…

Öyle dediler olmadı, böyle dediler olmadı, sonunda terörün başını serbest bırakın diye yine hayallere dalmaya başladırlar, olayı hak hukuk çerçevesinden çıkarıp bir adama adadılar…

O adam ki, bu ülkede yıllardan beri süregelen terörün başı ve halen de tutuklu bulunduğu yerden olayları idare ediyor.

Oysa…

Yakalandığında uçakta söyledikleri, yargılanırken yalvaran gözlerle baktığı, sonunda da Avrupa Birliği denilen yerdeki yandaşlarının baskısı ile yağlı ipin ucundan kurtulan adam…

Hani o yalvaran adam…

Hani o, canını kurtarmak için her şeyi yapabileceğini söyleyen adam…

DTP ve milletvekilleri, şimdi bu boyuna kadar kan çukuru içindeki adamı kurtarmak istiyor.

Peki, emir vererek ölümlerine neden olduğu insanların hesabını kim verecek?

Bu kadar masum çocuğun hesabını kim verecek?

Bu kadar şehit evlatlarımızın hesabını kim verecek?

Bunları düşünen yok. Ne o, terörist başı tıkıldığı yerden çıkarılmalıymış. Neymiş, terörün başına işkence ediliyor muş…

Yahu kardeşim, o eli kanlı, boyuna kadar kan çukurunda gömülü adama işkence yapılırken siz yanında mıydınız da “İşkence yapılıyor” diye bir yerlerinizi yırtıyorsunuz, yırtınıyorsunuz, oraları buraları ateşe veriyorsunuz, sokaklara bombalar koyuyorsunuz?

Sanıyorlar ki bir gün gelecek bunların hesabı sorulmayacak.

Bu ülke, öyle veya böyle çok badireler atlattı, elbette bunu da atlatacak güce sahiptir. Ama istenen o ki, ülkemin insanı yoktan yere zarar görmesin…

İstenen o ki, yaşın yanında kurular da yanmasın. Gerçek “Suçlu” kim ise, o cezasını çeksin.

Yoksa…

Dün de dediğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok “Ayaklanma” bastırdı, bir de bunu bastırabilecek güce sahiptir.

Ha şu doğru bakın…

Gücümüz var da ne yazık ki şu anda “Siyasi irade”miz yok.

Zaten bütün bu işler de bu “Siyasi irade”nin zafiyetinden çıkmıyor mu?

Akıllı olun akıllı…

Sabır taşı bir taşarsa, o gök kubbe başınıza çökertilir, altında kalırsınız.

Evet, siyasi irade yok, ama “Millet iradesinde” daha her hangi bir çözülme yok, bunu bilesiniz…

Gerekirse taş olur başlınıza yağarız, gerekirse, sel olur önümüze katarız, gerekirse yel olur göğe savururuz. Bu millet bu işleri çok yaptı, inanmıyorsanız, dönün tarihe bir bakın, orada göreceksiniz…

Eğer göremezseniz, demek ki gözünüz kör, kulağınız sağır. Daha da ötesinde hiç akıllanmamışsınız, ama biz aklınız başınıza getirmeyi biliriz şükür Allah’a ki…

Bu gün 29 Ekim…

Bu tarih, o tarihin başlıdır, onu da aklınızın bir köşesine şimdiden yazın…

Evet… Başımızda bir bela var, onu da savmaya her zaman hazırız. Savarız da, kimsenin kuşkusu olmasın.

29 EKİM 2009

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..