Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '13

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Basın bayramıymış, Pöhh!

Basın bayramıymış, Pöhh!
 

Basın Bayramı


Belki birçoğunuz hatırlayamadınız, bugün miladi bir gün, 24 Temmuz 1908 yılının 105. yıldönümü, Türk basınından sansürün kaldırılması ve basın bayramı günüdür.

1908’in yaz ayları 2. Abdülhamit için zor günler geçiyordu, Selanik’ten yayılan İttihatçı isyanını ne Şemsi Paşa bastırabilmişti ne Müşir Osman Paşa. Binbaşı Enver Bey ve adamları dağlardaydı, Ayaklanmanın 40. gününde Abdülhamit geri adım atmıştı. Bir başka açıdan da ileriye doğru atılmış bir adımdı bu: 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edildi. Osmanlı Matbuat Cemiyeti adıyla örgütlenmiş gazetecilerin büyük bölümü meşrutiyeti sevinçle karşılamışlardı. Sansürün karşısına dikilebileceklerdi artık. 1876’dan kalma sansür kararnamesini uygulatmayacaklardı. Yani sansür memurları yayından önce gazeteleri kontrol edemeyecekti. Meşrutiyetin ilan edildiği günün gecesinde İKDAM gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet ile Sabah Gazetesi sahibi Mihran Efendiler, gazete provalarını görmek için gelen sansür memurlarını aynı sözlerle geri çevirdiler: gazeteler hürdür, sansür yasaktır. 25 Temmuz 1908 sabahı dağıtılan gazeteler farklıydı artık. Uzun yılların ardından ilk kez sansür memurlarının değil gazetecilerin tercihlerine göre basılmışlardı. Özgürce yayımlanan gazetelere halkın ilgisi de büyük oldu. Bazı gazetelerin satışları 2 binlerden 5 binler düzeyine çıkardı. Fiyatı 10 kuruş olan İkdam karaborsada yarım liraya kadar alıcı bulabiliyordu. Bir ay içinde 200 yeni gazete için yayın hakkı alındı. 24 Temmuz bir anlamda gerçek gazeteciliğin patlama yaptığı gündü. Bu nedenle 24 Temmuz Cumhuriyet Dönemi’nde Türk basınından sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak ilan edildi. Daha sonra kutlamalar “geleneksel gazeteciler günü” adı altında yapılmaya başlandı. Türkiye’deki basın kuruluşları zaman zaman 24 Temmuz 1908 öncesini hatırlatan dönemlerden geçtiler ama 24 Temmuz simge olarak önemini hiç kaybetmedi.

Mütareke Basını :

Basında sansürün kalkmasından tam 10 yıl sonra ise 13 Kasım 1918 de itilaf Devletlerinin İstanbul’u işgal ettiği ve 6 Ekim 1923’te İstanbul’un kurtuluşu ile sona eren mütareke döneminde basından söz etmek gerekir. Bu dönemde aslında bilinen anlamı ile, Mondros Mütarekesi zamanında Milli Mücadele aleyhinde yayın yapan basına verilen ad olup, Mütareke basını Ali Kemal, Refi Cevat Ulunay, Sait Molla, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Asım gibi gazeteci ve yazarların milli mücadelenin verilmesine karşı olan tavırlarını ortaya koydukları basına daha sonradan verilmiş isimdir. Bu yazarlar Damat Ferit Paşa'nın İngiltere ile dostane işbirliğini savunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası politikalarını destekler, Türk Milleti kavramına antipati duyar onun yerine Osmanlı halkları fikrinin devam ettirilebileceğini savunur. Türk milletini Anadolu’da yaşayan sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşan, tahsili ve bir zanaatı olmayan köylüler olarak tanımlayarak bu insanların Düvel-i Muazzama (Büyük Devletler) karşısında varlık gösteremeyeceğini bu yüzden büyük devletlerle Mondros Mütarekesi çerçevesinde sürdürülen dostane ilişkilerin doğruluğunu savunurlardı.

Bu süreçte Damat Ferit Paşa, birçok aydını, yöneticiyi, basını yanına çekmiştir. Anadolu’daki Ulusal direnişi örgütleyen Mustafa Kemal karşısında bir kampanya başlatmış, ulusal direnişi karalama ve parçalama yarışındadır. Bu kampanyaya İstanbul’da “Alemdar”, “Peyam-i Sabah”, “Türkçe İstanbul”, “Aydede”, “Ümit”, Anadolu’da ise “Ferda”, “İrşat”, “Zafer” gibi gazete ve dergiler katılmışlardı. İşte mütareke basınından birkaç manşet örneği, “İngiltereye olan sevgimize, Amerikaya olan saygımız ket vurmaz”. (Türkçe İstanbul, 16.12.1918), “Yasaya aykırı toplantı ve girişimler” (Alemdar, 31.7.1919), “M.Kemal samsun’a gidince bir takım örgütler kurmaya başlamış, (…) kışkırtıcı sözler söylemiş, Erzurumda yaptığı kongre Anayasaya, Meşrutiyete başkaldırmadır.” (2.8.1919), “Ulusal hareketin foyası çıktı.” (Peyam 13.9.1919, “İdam! İdam! İdam! Mustafa Kemal cezasını bulacak” (Ali Kemal Peyam 25.4.1920), “Anadolu Kemalistlerden temizlenecektir.” (Alemdar 29.4.1920), "Padişaha sadakatle bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir." (20.4.1920 Peyam), "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak." "Azimli bir hükümet, ’Kuvayı Milliye’ adı altına sığınan bu haydutların kafasına neden bir yumruk indirmiyor?" (21.4.1919 ve 16.3.920 Alemdar), "Yunanlılar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir, onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf Devletleri’nin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir!" (23.4.1920 Alemdar) "Mustafa Kemal isyancıdır, cezası ağır olmalıdır!" (29.4.1920 Peyam)

Açık olarak ifade edilirse; yirminci yüzyılda Anadolu’da tam bağımsızlıktan ödün vermeyi, yabancı devletlerin Türkiye Cumhuriyeti iç işlerine müdahalesine ve hükümetlerin bu duruma tepkisiz tutumlarına doğal ya da olumlu bakan yayın organlarını suçlamak için kullanılan bir ifade olmuştur Mütareke Basını.

Basının ve medyanın geçmişteki örneklerinin aksine büyük sermaye sahibi kimselerin elinde toplanmış olmaları ve bunların kendi holdinglerinin ihale alma, vergilerinin ertelenmesi gibi akçeli konularında iktidarlar ile görüştükleri, bunun basının tarafsız haber verme hürriyeti ortadan kaldırdığına ilişkin tartışmalar günümüze kadar sür git devam etmiştir. Televizyon tartışma programlarında ve ulusalcı basında günümüzde mütareke basını tabiri çokça kullanılmaktadır. Ülkemizin kimi gerçek aydınlarının yaptıkları konuşmalarda Türkiye'nin bir hain kontenjanı olduğunu bunun nüfusun yüzde 10'u olduğunu; Türk aydını dediğimiz kişinin, Batı'nın manevi ajanı olduğunu; eğitim, savunma ve ekonominin milli olması gerektiğini olmazsa Sevr'in geri geleceğini, Batı diye bir şey olmadığını, bunun hayali bir kavram olduğunu söylemiş ve Türkiye'de basın Türk değildir suçlamasını sözlerine de eklemişlerdir.

Özellikle Genel Kurmayı ve orduyu, Ülkemizdeki laikliği, demokrasiyi, cumhuriyeti hedef alarak yıpratıcı yayınlar yaparak kurumları ve ülkemizdeki rejim saldırı altındadır.

Kimdir Mütareke Basını? Egemen güçlerin olanaklarından yararlanmak için bir kısım medya, milli çıkarlarımızdan ödün veriyor, gerçekleri saptırıyor ya da abartıyor. Somut anlamda gazetecilik temel ilkesine uymadan habercilik anlayışından ödün vererek, gerçekleri saptırarak ve abartarak gazetecilik yapanlardır asıl cevap. Tıpkı 1918 yılındaki Mondros antlaşması döneminde gerçekleri görmezden gelerek ve saptıran mütareke basını gibi.

Osmanlı Devleti 1918’de Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Mütareke (ateşkes anlaşması) imzalanmış, başkent İstanbul dâhil yurdun her yanı işgal altına girmişti. Esareti kabul etmeyen yurtsever güçler silaha sarılarak Anadolu’da mücadeleye başlamışlardı. Buna Kuvay_i Milliye direnişi deniliyordu. Başta Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa vardı.

Bir kısım basın, işgalci devletlere karşı konulmamasını, onların tüm isteklerine uyulmasını, hatta Yunan işgaline bile karşı çıkılmamasını istemiş ve hain yayınları ile halkı ahlaksızca zehirlemeye çalışmıştır. Milli Mücadele tarihimizde bu yüz karası bir olaydır. İçişleri Bakanlığı da yapmış olan yazar Ali Kemal, Milli Mücadele’ye olan düşmanlığından dolayı Türk tarihinde "Mütareke basını" deyiminin sembolü olmuş bir kişidir. 1922’de yakalanıp trenle Ankara’ya götürülürken İzmit’te halk tarafından linç edilerek öldürülmüştür. 

Mütareke basını, sürekli olarak zayıf olduğumuzu, Batılı büyük devletlere direnme gücümüz olmadığını, onlara karşı gelip bağımsızlık istemenin çılgınlık olduğunu, bu nedenle boyun eğmemiz gerektiğini telkin ederek her türlü direnişi kırmaya ve yok etmeye çalışmıştır. "Mütareke basını" bugünleri anlamamız için tarihi bir derstir. Bu derse bakarak, günümüz medyası için bir değerlendirme yapmak mümkündür.

Menderes dönemi dahil, ara rejim dönemlerinde Ülkemizde basın sürekli sansüre uğramıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuva–i Milliye ruhu ile şahlanan koca milleti göz ardı eden “mütareke basını” bugün farklı söylemlerle yine sahnededir. Günümüzde aynı siyasi görüşten gelen gazetecilerin yazdığı, kerameti kendinden menkul bir liberalizm ve özgürlük savaşçısı kesilen, kalemlerini güçten yana kullanan gazetecilerin istihdam edildiği ekonomik anlamda güçlü bir medya oluşturulmuştur.

Basın Bayramı'nı 2010 yılından itibaren "Bab-ı Ali Yaşıyor Bayramını Kutluyor" sloganıyla basınımızın doğduğu yerde Bab-ı Ali'de kutlayan Basın İlan Kurumu, sansürün kaldırılışının 105. yıldönümünde yine farklı bir etkinliğe imza atacakmış,  Cumhuriyet döneminin en ünlü gazeteci, yazar ve fikir mekanı olan Küllük'ün kapanışından sonra bayrağı, Marmara Kıraathanesi devir alan ve bu adla efsane mekanın hayat bulur tekrardan. Aralarında gazetecilerin, akademisyenlerin, yazarların bulunduğu,  uzun yıllar sohbet halkalarına dahil olmuş pek çok isim, Küllük'ten sonra Marmara Kıraathanesi'nde buluşmaya başlamıştır. Bugün birçoğu hayatta olan ve Basın Bayramı'na katılanları, Marmara Kıraathanesi müdavimleri hayli fazladır.

Basının, fikir ve edebi hayatımızın hafızalarından Küllük Kıraathanesi'nin devamı Marmara Kıraathanesi yeniden canlandırılacakmış. Geçtiğimiz yıl Sultanahmet Meydanı’nda kurulan temsili Marmara Kıraathanesi bu yıl İstanbul Erkek Lisesi’nin bahçesinde hayat bulacakmış. Gazeteciler, yazarlar 24 Temmuz’da habere, yazıya kısa bir ara verip Bab-ı Ali gazeteciliğinin en önemli hatıralarından Marmara Kıraathanesi'nde buluşacak ve bir zamanların Düyun-ı Umumiye binası olan mekanda iftar öncesinde başlayıp sahura kadar, edebi sohbetlerin yapılacağı, nostaljik müzik eşliğinde hatıraların canlanacağı programa bakanlar, duayen gazeteciler, yazarlar, siyaset ve sanat camiasından seçkin isimler renk katacakmış.

BASIN BAYRAMI PROGRAM AKIŞI,

18:15 Açılış

18:20 – 20:20 Tarihi Marmara Kıraathanesi’nde Bab-ı Ali Sohbetleri

Konu: “Dünden Bugüne Babıali”

20:20 – 21:20 İftar programı

21:20 – 21:50 Protokol Konuşmaları

21:50 – 23:50 Müzik, Fıkralar, Edebi Sohbetler, Şiirler, Hatıralar

23:50 – 01:50 Sahur ve Kapanış

İyi eğlenceler diliyorum, bayramınız kutlu olsun, başka ne diyeyim.

Ülkemizde ve tüm dünyada Demokrasinin dördüncü kuvveti olarak kabul edilen basındaki örgütlenme Ülkemizde çok gerilerden gelmekte 174 dernekle faaliyet göstererek sivilleşmenin çok altlarında bulunmaktadırlar. Ayrıca, Ülkemizde yine görsel basın camiasının ise 6 dernekle faaliyet göstermeleri de iç karartıcı bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, yayımladığı Bilançosu’nda hapisteki 72 gazeteci ile Türkiye’nin“dünyanın en büyük cezaevi” haline geldiğini bildiriyor. Tüm dünyada basın özgürlüğü için mücadele veren Paris merkezli örgüt, Türkiye’de tutuklu 72 gazeteciyle ilgili birkaç aydır araştırma yürüterek 42’sinin bilgi toplama ve yayma faaliyetiyle bağlantılı olarak tutuklandığı kanaatine varıldıklarını açıklamaktadır. Kuruluş, bu sayının askeri rejimin sona ermesinden bu yana erişilmemiş bir düzeye işaret ettiğini, birçok dosyanın da halen incelenmekte olduğunu açıklamaktadır. Bu durum, demokrasi açısından kendisini bölgesel bir model olarak gösteren bir ülke açısından acı bir tezattır. Yapılan açıklamaya göre, dünyada geçen yıl 1044 olan gözaltına alınan gazeteci sayısı 2012’de 879’da kalarak yüzde 16’lık bir gerileme gösterse de, Türkiye’deki eğilim ters yönde seyretmektedir.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Ferai Tınç’da, son olarak, Basın Yasası, Terörle Mücadele ve Ceza Yasalarına tepki gösterirken "Bugün onlarca gazeteci cezaevinde. 700'den fazla gazeteci, hapis istemi ile yargılanıyor" diye açıklama yapmaktadır.

 “Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.” M. Kemal Atatürk

“Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.” M. Kemal Atatürk

“Meclis, konuşma ve basın hürriyetlerini kısan kanunlar yapamaz.”ABD ANAYASASI.

“Basın hürriyeti kalkarsa, vicdan, eğitim, konuşma hürriyetleri de kalkar.”F.D.ROOSEVELT

“Basın hürriyeti, öteki hürriyetlerin emniyet sübabıdır; diktatör hükümetlerden başka hiçbir kuvvet onu kısamaz.” GEORGE MASON

“Gazetesiz bir hükümet idaresine, hükümetsiz bir gazete idaresini tercih ederim.”  JEFFERSON

“Hürriyetimiz, basın hürriyetine dayanır; basın hürriyeti’de kaybolmadan kısılmaz.”A.BRİSBANE

Korku dağları altında debelenen medya yöneticileri ile iş güvencesiz, sendikasız, baskı altında, özgürlükten yoksun, bağımlılık koşulları altında çalışmak zorunda olan, Dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu, en çok gazeteciye dava açılan koşullar altında basında çalışmak zorunlulukları var iken Ülkemizde sanki basın dünyasında her şey güllük gülistanlıkmış gibi;

 Yukarıda yazıda belirttiğim Bayram programını hazırlayıp basın bayramını da kutluyacaklarmış, duydunuz mu? Pöhh!  doğrusu.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..