Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '14

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Basın kartım sararıp soldu mu?

Basın kartım sararıp soldu mu?
 

Muğla Basın Yayın Enformasyon İl Müdürü'nün kızının nikah şahitliğini Bülent Arınç yaptı.


Gazetecilik mesleğine başladığım dönemde, basın sektöründe "fikir işçisi" olarak kabul edilen çalışanların 212 Sayılı Yasa'ya göre sözleşmeli olarak çalıştırılması zorunluydu (şimdi de öyle). Bu şekilde bir buçuk yıl çalışan basın yayın yüksekokulu (sonrasında iletişim fakültesi) mezunları ve iki yıl çalışan lise ya da fakülte mezunları sarı basın kartı almaya hak kazanıyordu. O dönemde sarı basın kartı taşımak büyük ayrıcalıktı. Örneğin; sarı basın kartlı gazetecinin ev telefonlarından yaptıkları görüşmeler bile bedava, THY ile yaptıkları yolculuklar yüzde 50 indirimliydi, ayrıca şehir içi toplu taşıma araçlarına da biletsiz binebilirdi gazeteci.

Üniversiteden 1990'a mezun olmama karşın, çalışma yaşamımın ilk yıllarında TRT Belgesel Programlar Müdürlüğü'nde "İstisna Akitli" (Hiçbir sosyal güvencenizin olmadığı, yeni ve hevesli mezunların parya gibi çalıştırıldığı sistem) yönetmen yardımcılığı , ASELSAN'da halkla ilişkiler uzmanlığı, Ankara Üniversitesi TÖMER'de editörlük ve sonrasında yazı işleri müdürlüğü, özel bir şirkette yönetici asistanlığı, kütüphane ve dokümantasyon müdürlüğü gibi görevlerde bulunup, doğrudan etkin biçimde bir basın kuruluşunda çalışmadım. Gazeteciliğe 1995'de başlamama ve Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nde Basın Danışmanlığı yaptığım bir yıl dışında, çeşitli basın kuruluşlarında (Ulusal ve yerel TV kanalları ve gazeteler) sürekli gazetecilik yapmama karşın, "Sarı Basın Kartı"mı ilk kez 2002'de almaya hak kazandım. Çünkü, bu süre içerisinde çoğunlukla işverenler 212 Sayılı Yasaya'ya göre sözleşme imzalatmaya yanaşmamış, hatta sosyal güvencem olmaksızın beni yıllarca çalıştırmışlardı. (Hep söylerim; gazeteciler kadar kendi hakkını savunmaktan aciz, meslektaşlarının kuyusunu kazmaya, omuzuna basmaya hevesli meslek topluluğu yoktur diye...)

Tabii yıllar geçtikçe, mesleğimiz saygınlığını yitirirken, sarı basın kartının sağladığı üstünlükler de azalmaya başladı. Bazılarının hava atmasına, arabasını istediği yere park etmesine yararken; benim açımdan klasik müzik konseri, opera, bale gibi sanatsal etkinlikleri ücretsiz izleyebilmek, toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlanmak gibi yararları var. Eğer bir değişiklik olmadıysa; sarı basın kartı taşıyan bir gazeteci İzmir'de otobüs, vapur ve metroya; İstanbul'da metro, belediye ve özel halk otobüslerine; Ankara'da ise yalnızca belediye otobüslerine ücretsiz binebiliyor. Maaşı kısıtlı, sıkça şehiriçinde ve hatta şehirlerarası yolculuk yapmak zorunda olan muhabirler için ne büyük bir iyilik düşünsenize! (Basın kuruluşunun araçları genelde yetersizdir ya da "büyük başlar"ın, onların adamlarının, sekreterlerinin ve sevgililerinin hizmetine verilmiştir genelde. Göreve gitmek için çalıştığı kurumun aracını çok bekler çömez bir muhabir...)


 

Ellere var da bize yoh mi?


 

Neyse, bir basın kartı konusu eski defterleri açtırdı yıllar sonra bana... Hani, "Allah sevindirmek istediği kulunun eşeğini önce kaybettirir, sonra buldururmuş" ya, gazetecilere, AKP iktidarının, ilk başa geçtiğinde alınan hakları geri verilmeye başlandı. Ancak, ne hikmetse, defalarca dilekçe yazıp başvuruda bulunduğum SGK, henüz sarı basın kartıyla çalıştığım dönemi doğru düzgün hesaplayıp, prim gün sayıma ve emeklilik yaşıma hakça yansıtamadı. Öte yandan, yaklaşık 2 ay önce Muğla Basın Yayın İl Müdürlüğü'ne yeniden sarı basın kartı almak için başvuru yaptığım halde, basın kartından bir haber yok!

2000'li yılların başında basın kartımı aldıktan kısa bir süre sonra işsiz kalmıştım. Yeniden işe girince, İzmir Basın Yayın Enformasyon İl Müdürlüğü'ne başvuru yaptıktan bir hafta sonra basın kartım elimdeydi. Sonra yine işsiz kaldığım bir dönemde, yaklaşık 10 ay sarı basın kartı yerine, "Serbest Basın Kartı" olarak taşıma hakkımdan yararlanabilmiştim.

Mesleğe 'resmen' dönüş yaptıktan sonra (Aslında bana göre gazeteci, istihdam edilmediği, emekli olduğu dönemde de işini yapar, yapmalıdır. Yani, gazeteci "hekim" gibi, ölene dek mesleğini bırakamaz.) köşe yazarlığı ve muhabirlik yaptığım Milas Önder Gazetesi aracılığıyla 19 Nisan 2014 tarihinde, sarı basın kartı için başvuruda bulundum. Yaklaşık bir ay geçip de hala basın kartım elime geçmeyince, Muğla Basın Yayın İl Müdürlüğü'nü aradım. Belgelerimin tamamlanıp (Neyse o belgeler, pek zor derlenip toplanmış anlaşılan), haftaya Ankara'ya Genel Müdürlük'e gönderileceğini öğrendim. Eee, belgelerim de yaklaşık 1 ay önce Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'ne yollandığına göre, hala neyi bekliyorlar acaba benim şu basın kartımı göndermek için? Son yıllarda, sarı basın kartının gazeteci olan olmayan pekçok kişiye peynir ekmek gibi dağıtıldığını duymuş ve görmüştük, kamu kuruluşlarındaki odacılarda bile varmış! Yoksa, biz "yandaş" olmadığımızdan, hatta "mualif" olduğumuzdan mı alamıyorduk bir türlü?

Geçenlerde ulusal bir gazetenin Ege ekinde gözüme ilişen haber kuşkularımı körükledi doğrusu. Muğla Basın Yayın Enformasyon İl Müdürü Cavit Okur'un kızı Mümine Okur, Köyceğiz'de evlenmiş; gelin tesettürlü, nikah şahidi Bülent Arınç. Bu haberi okuduktan sonra sarı basın kartından ümidimi kestim desem yeridir. Çok mu önyargılıyım? Hiç de değil; AKP iktidarı döneminde yaşanan haksızlıkları, hukuksuzlukları, yolsuzlukları, şaibeleri, saçmalıkları aklıma getirince... İşte, benim basın kartımı almamış olmam da hak ihlalidir!


 

Gülçin ERŞEN – 25 Haziran 2014 / Güllük

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..