Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '11

 
Kategori
Eğitim
 

Basın özgürlüğü

Aslına bakarsanız basın özgürlüğü denilince ilk akla gelen, düşüncelerin basılarak yayılabilmesidir. 

Hem zaten insan hakları evrensel beyannamesinin 19. maddesi de bununla ilgili değil mi? 

Ne diyor ilgili maddede “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.” 

Hani zaman zaman bu kavram sadece düşünce özgürlüğüne indirgeniyor ya, işte ifade olmadan düşünce özgürlüğü, ister istemez bir Nasrettin hoca fıkrasını çağrıştırıyor… 

“Pazara gittiğinde Küçük bir papağanın onbeş altına satıldığını gören Nasreddin Hoca, bir koşuda evine gidip kümesteki hindisini tutmuş. Apar topar pazara götürüp başlamış bağırmaya : 

- Satılık hindii…. Satılık hindii…. Yirmi altına satılık hindi ! 

Şaşırmış pazardakiler. 

- Yahu hocam demişler. Bir hindinin yirmi altın ettiği nerde görülmüş. 

- Ne olmuş diye çıkışmış Hoca. Demin bir kuşu onbeş altına sattılar. 

- Ama o papağandı, demişler. Tıpkı insan gibi konuşuyor o. 

- Olsun demiş Nasreddin Hoca. O konuşuyorsa bu da düşünür!” 

İşte bugün ülkemizde içinde bulunulan koşullar tam da bu fıkrada anlatıldığı gibidir. 

Hemen herkes istediği gibi düşünebilir… 

Ama konuşamaz… 

Yazamaz… 

Yayınlayamaz… 

Hem yazılırsa, hatta konuşulursa neler olabileceğini bir süredir toplum olarak izliyoruz. 

Adamlar boşuna “Bir ülkeyi ele geçirmek için önce medyasını ele geçirmek gerekir “dememiş. 

Medya ele geçirilmeli, tüm topluma doğrular yanlış, yanlışlar doğru olarak gösterilebilmeli ki… 

Toplum hiçbir şeyin farkında olmaksızın mışıl, mışıl uyuyabilsin… 

Bu gün büyük medyaya bakın, içlerinde ülkenin en küçük bir çıkarını bile savunanı var mı? 

Hem zaten bu büyük medya aynı zamanda çok uluslu tekellerin elinde değil mi?
Böyle olunca bu tekellerin çıkarları, milli çıkarlarımızın çok önüne geçmiş olmuyor mu? 

Onun için yıllar yılı ülke kaynaklarının elden çıkarılmasıyla memleketin kalkınacağını, üstelik dünyanın her yerinde bunun böyle olduğunu, “devlet et mi üretir? Süt mü üretir?” teraneleriyle ülkem insanına yalan söyleyenler bunlar değil mi? 

Ya Gümrük birliğini bile büyük bir zafer gibi gösterip ülke ekonomisine yıkımı öngörenler… 

Tekel’in, Tüpraş’ın, Türk Telekom’un satışını zafer çığlıkları içinde ayakta alkışlayanlar… 

Hatta bununla da yetinmeyip başta ulus devlet olmak üzere üniter yapıyı tamamen tartışmaya açıp, eyaletleşmeyi ve parçalanmayı toplumun önüne getirenler… 

Başta Atatürk olmak üzere tüm ulusal değerleri gözden düşürüp, küresel değerleri yüceltenler… 

Yine hep o medya değil mi? 

Anlaşılıyor ki adamlar o sözü boşuna söylememiş… 

Ne diyorlardı “Bir ülkeyi ele geçirmek için medyasını ele geçirmek gerekir.”
Doğru değil mi?

24–02–2011
Nusret KEBAPÇI  

 
Toplam blog
: 207
: 398
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben Ankara'da yaşayan kendi halinde okur yazar  bir öğretmenim...     ..