Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Basın yayın medya… Basın yayın medya...

Basın yayın medya… Basın yayın medya...
 

Sürekli basın yayın medyayı suçlamak garip bir zevk veriyor insanlara.

Garip bir mutluluk ve orgazm olma duygusu.

Şunu anlamıyoruz sanırım.

Basın yayın medya bir ülkenin, toplumun aynasıdır.

Bunun aksini iddia eden varsa çıksın ortaya.

Sen hem basından çok şey bekleyeceksin, hem basın yayın medyaya destek vermeyeceksin.

Reytingler belli. İzlenen programlar belli.

Şurada çıkıp da ahkam kesenlerin kaçta biri o eğitim amaçlı, eğitim içerikli programlara reyting patlaması yaşatıyor.

Basın yayın medya gökten mi sulanacak.

Bunun bir maliyeti var.

Bir gazetenin günlük baskı maliyeti, dağıtımı, çalışanı, sigortası, elektriği, suyu, haber toplama maliyeti kaç paradır bilir misiniz siz?

Gazete emekçileri kaç paraya çalışır bilir misiniz?

Şehit haberlerini manşetten ver. Ne değişecek? Eğer siz o ülkeyi o kaosa sürükleyen dengelerini değiştiremiyor, soruna özünden bakmıyor, bakamıyorsanız çözüme de katkı sunamazsınız. Ne meraklı bir milletiz kana ve cinayete. Üçüncü sayfa haberlerine.

Yeni çıkarılan birçok yasayla milyonların hakkı göz göre göre gasp edilirken Berlin duvarını yerle bir eden insan kalabalıkları nerede? Var da yoksa ben mi göremiyorum.

Basın ve yayın kuruluşlarını sürekli eleştiren ve lay lay lom haber yapmakla suçlayan onca insan geçtiğimiz yıllarda çıkan ve hala da çıkarılmaya da devam eden basını susturma politikaları karşısında kaç kere ağzını açmış, kaç kere basın için sokağa dökülmüş.

Geçin bunları geçin.

Çok konuşanları gördüm ben.

Üstünüze gelirler, sizi kışkırtırlar. Siz şunu yazamazsınız, bunu çizemezsiniz. Nasıl basınsınız derler. Oturur onları laf anlatmaya çalışır, sorunun asıl kaynağını irdelemesini sağlamaya uğraşırsınız . Bir saat, iki saat üç saat, beş saat konuşursunuz. Size şunu da yazamazsınız, bunu da yazamazsınız diyene açık çek sunar, buyrun siz yazın o zaman, altına imzanızı da atın, biz yayınlamazsak, yayınlayamazsak o zaman konuşun dersiniz.

İşte o zaman biraz önce ahkam kesen, atıp tutan, ateşli söylemleriyle sizi kışkırtan, sizi zorlayan adam gitmiş, yerine "tabii canım, o kadar da sivri olmamak lazım" söylemleriyle kuyruğunu altına kıstırmış, nerdeyse yüzde yüz “U” dönüşü yapmış bir adam gelmiştir. Hadi bir yıl abone ol dersin aynı kişiye. Cebinde akrep vardır. Oysa çoğu zaman o cahillikle suçladıkları hayatın bizzat göbeğinde yaşam savaşı verenler yarım ekmeği kalsa da üleşir, bölüşür sizle.

Yani o kadar kolay değildir, istenen talep edilen. Bir ulusun %80- %90 nı gazete okumuyorsa o ülkede.

Siz bilir misiniz ki bazen 24 saat çalışır basın emekçileri. Buz gibi betonun üstüne gazeteleri serip onun üstünde kestirirler, siz rahat yataklarınızda uyurken. O begenmediğiniz, gazetelerin, programların, haberlerin size ulaşması için. Hem de çoğu karın tokluğuna yapar bunu.

Elinizde belgelerle, resimlerle haber yaparsınız. Gider dava açarlar. Milyonlar ödersiniz, ya da milyarlar. Çoğu zaman davacı davasından vazgeçtiği halde. Ortada ne şikâyetçi, ne davacı kalmadığı halde sürer hem de o dava. Bir de gücünüz yoksa eğer, ucu ucuna gidiyor, günübirlik yaşıyorsanız al sana kapılarını kilitlemek zorunda kalan bir gazete daha. "Görevini yapan bir gazete üstelik."

Ha bazen de bir program yaparsınız. Ortada açık ve seçik deliller vardır. Programa girmeden çuvalla para gelir bazen önünüze. Siz alıp almamak arasında gider gelir kısa bir ikilem yaşarsınız bir süre. Ama damarlarınızda bulunan o gazetecilik aşkıyla hepsini elinizin tersiyle iter, kaldığınız yerden devam edersiniz. Ya sonra. Sonra ne mi olur? Sizi para ile pul ile kandıramayan, ikna edemeyen, hatta tehdit eden, karşı tarafa gider bu defa. Onu satın alır ve siz kalakalırsınız öyle ağzı açık ortada. Olanlara inanamaz bir suratla. Üstelik bir de insanları kışkırtmakla, galeyana getirmekle suçlanırsınız.

Onun için diyorum ki.

Eleştiri yapmak kolay, kolay da… İşin içinden çıkmak zor.

Eğer bir toplum kendi haklarına sahip çıkamıyorsa, o toplumu ne gazeteler kurtarabilir, ne de Robin Hood. Kimse kusura bakmasın.

Yani önce kendimize dönüp kendimize bir bakalım. Biz ne yapıyoruz. Nerdeyiz. Bu gidişata dur demenin yolu nereden, hangi birlikten, hangi çabadan geçiyor diye.

Hatta ve hatta, tüm bu istediklerimizi, talep ettiklerimizi niye biz gerçekleştirmiyoruz diyerek basın yayın medya kuruluşu bile kurabilirsiniz kendinize. Ne dersiniz?

Hodri meydan.

Meydan müsait yani…

Kolay gele…

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..