Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Basında ifade özgürlüğü var (!)

Basında ifade özgürlüğü var (!)
 

Basında çalkantılı günler yaşanıyor. Gazeteciler yine yazdıkları ile yargılanıyor, işten çıkarılıyor. Polatlı’da 15 yıldır avukatlık yapmakta olan İzzet Taştan ile ifade özgürlüğü kapsamında Türkiye’de basın özgürlüğü üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

Anayasanın 25. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün tanımı nedir?

İfade özgürlüğü bir bireyin düşüncelerini ifade etme hakkıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde bireylere tanınmış bir haktır. İfade özgürlüğü çeşitli ülkeler ve Türkiye tarafından da kabul edilmiş bir haktır ancak belli sınırlar çerçevesinde anayasada bu hak insanlara tanınmıştır. Anayasanın 25. maddesi “ herkes kendi düşünce ve kanaatlerini açıklama özgürlüğüne sahiptir.”der. 26. madde ise toplumun huzur ve refahı, kamu düzeni, genel ahlak gibi sebeplerle 25. maddeye çok genel bir sınırlama getirmiştir. Bunların yanında tartışmalar yaratan, yazarların ve gazetecilerin yargılanmasına sebebiyet veren 301. madde de yine aynı şekilde ifade özgürlüğünü sınırlayan maddeler arasında yer almaktadır. Türk Ceza Kanununda da Terörle Mücadele Yasası kapsamında da ifade özgürlüğünü sınırlandıran durumlar söz konusudur.

İfade özgürlüğünün sınırları nasıl çizilmeli?

Düşünce özgürlüğü çok temel bir kavramdır. İfade özgürlüğünün tamamen sınırsız olması gibi bir şey söz konusu olamaz. En temel sınırı başkasının hak ve özgürlüklerine saygı ifade özgürlüğünü sınırlandıran en temel konudur. Kişinin haklarını, özel hayatını deşifre edecek, ihlal edecek düzeyde bir ifade özgürlüğü ortamı oluşmasını engellemek temel amaçtır. Bir ülkede ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamalar toplumların kültürel, siyasi, geleneklerine, demokrasi anlayışına, rejim şekline göre şekillenir. Her ülkede ifade özgürlüğünün aynı olması söz konusu değildir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ifade özgürlüğünü sınırlayan maddeler nelerdir?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ifade özgürlüğünü içeren aynı zamanda da sınırlayan maddeler mevcuttur. Bizim anayasamız 12 Eylül Anayasası olduğu için çok sağlıklı bir sivil anayasa olduğu da söylenemez. Bunun için de bir yerde getirdiği bir hakkı başka bir yerinde kısıtlıyor ya da ortadan kaldırabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlıklı bir sivil anayasaya ihtiyacı var. Anayasa’nın dışında bir de ceza kanununda ifade özgürlüğüne mühim sınırlamalar getirilmiştir. Basın Kanunu’nda da yine sınırlamalar mevcuttur. Tam anlamı ile demokratik ülkelerde bu kadar geniş ve muğlak sınırlamalar söz konusu olmaz. Bizim ülkemizde çok genel sınırlamalar getirildiği için yargıya intikal eden bir durum söz konusu olduğunda bu sınırlamalar çerçevesinde düşünce özgürlüğünü de zorlayan durumlar yaşanıyor. Orhan Pamuk, Elif Şafak ve daha bir çok yazarın yargılanmasına neden olan 301. maddede yer alan ucu açık ifadeler Türkiye’de üzücü olayların yaşanmasına neden oldu ve en sonunda gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesi ile son noktaya ulaştı. Bu tip durumların yaşanması demokratik bir ülkede oldukça üzücü.

İfade özgürlüğü kapsamında basın özgürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Basında ifade özgürlüğüne ne açılardan sınırlamalar getiriyor, ne gibi sınırlamalar getirilmeli?

Basın özgürlüğü ifade özgürlüğünün bir yansımasıdır. İfade özgürlüğünün olmadığı bir yerde basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Bizim ülkemizde basın özgürlüğü çeşitli şekillerde kısıtlanmıştır, bunun örnekleri mevcuttur. En başta Türkiye’de RTÜK gibi bir kurumun olması basın özgürlüğüne getirilen bir sınırdır. Tabi ki basın özgürlüğünün de bir sınırı olmalıdır, örneğin bireylerin özel hayatlarına müdahalede bulunmak doğru bir şey değildir. Bu anlamda bir kısıtlama olmalıdır. Basının haber alma, toplumu bilgilendirme, kamuoyu oluşturma gibi haklarına herhangi bir kısıtlama getirilirse bu çok yanlış olacaktır.

Ülkemizde basında ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamalara bir çok örnek verebiliriz. Karikatüristler belli zamanlarda belli siyasetçilerden tepkiler aldılar. Musa Kart, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, kedi şeklinde çizdiği için yargılandı. Bu olaylar çerçevesinde bir gazeteci düşüncesini ifade etmede ne kadar özgürdür ya da ne kadar özgür olmalıdır?

Bir gazeteci tabi ki eleştirel bakış açısına sahip olacak ve düşüncelerini özgür bir şekilde gerek karikatür ile gerekse köşe yazısı, haberi ile halka yansıtacaktır. Ancak bunun da bir şekli olmalıdır. İş hakaret boyutuna, saygısızlık boyutuna taşınmamalıdır. Habere konu ettiği kişi ya da kurumun, karikatürize ettiği şahsın kişiliğine karşı hakaret ve aşağılayıcı türden saldırılarda bulunmak hoşnutsuz ve yanlış bir tutum olacaktır. Türkiye’de belli güç odakları bulunmaktadır. Yasama, yürütme ve yargının yanında basında dördüncü güç odağı olarak kabul edilmelidir. Basını ne siyasetten ne de yargıdan ayıramazsınız. Ayırmamak derken de kastedilen iç içe geçmişlik değildir. Ne basın siyasetin maşası ne de siyaset basının altında ezilmemelidir. Modern toplumlarda basın ayrı bir kuvvet olarak konumlanmıştır. Basının kamuoyu oluşturma gücü kesinlikle olmalıdır.

Yaşanan acı olayların ardından 301. maddede belirgin bir değişiklik olması gündeme geldi. 301. maddede nasıl bir değişiklik yapılmalıdır?

Ülkemizdeki rejimin demokratik yapısından kaynaklı ortaya çıkmış bir sorundur tüm bu yaşananlar. En son birkaç önce Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda birtakım değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler ile daha önce demokratik ilkelere uygun olarak polisin görev ve yetkileri tanımlanırken ya da ceza muhakemeleri yasası tanımlanırken polislerin yetkilerini kısıtlayıcı yasalar getirilmişti, eskiden yargı kararı olmaksızın polisin ev arama ve benzeri uygulamalarda bulunması söz konusu değildi. Ancak yeni düzenlenen yasa ile yine tamamen muğlâk ve ucu açık, tamamen kişinin insiyatifine bırakılmış yeni bir durum uygulamaya konulmuştur. Artık polis istediği şekilde amirinden aldığı direktifle arama yapabilir, sorgulama yapabilir konuma getirilmiştir. Bu yeni uygulamada tamamen yoruma açık bir durumdur. Bu tür kopukluklar kesinlikle düzenlenmeli diye düşünüyorum. Daha demokratik uygulamalar getirilmelidir.

Gazeteci Bekir Coşkun’un çalıştığı gazetede yazdığı köşe yazısında “‘Sn. Gül, göbeğini kaşıyan adamın cumhurbaşkanı olacaktır, benim cumhurbaşkanım olmayacak' demesi üzerine Çoşkun’a, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “ O zaman Türk vatandaşlığından çık” şeklinde cevap vermesini avukat kimliğinizle nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olayları takip ettim. Ülkemizde her insanın uyması gereken belli kurallar vardır. Ve Cumhurbaşkanı da görevleri yetkileri belirlenmiş ve devletin en üst kademesinde bulunan önemli bir şahsiyettir. Burada bir söylem hatası olduğunu varsayarsak, sayın Bekir Coşkun kabul etmiyorum yerine, sevmiyorum deseydi böyle bir tepki oluşmayabilirdi. Bu anlamda düşünüldüğünde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtı çok sert olmuştur. Ancak bu söz anayasada görevi belirlenmiş birisine karşı söylenmiş olsaydı devletteki bir yapıya karşı çıkış olarak söylenmiş talihsiz bir cümle olurdu. Bekir Coşkun’un tam olarak neyi kastettiğini bilemiyoruz ancak verilen yanıt tabi ki ağır oldu. Daha önce başka siyasetçiler içinde bu tür yorumlar yapılmıştı. Rahmetli Turgut Özal için de “içime sindiremiyorum”tarzında söylemlerde bulunan kişiler olmuştu. Saygıyla karşılanması gerekir diye düşünüyorum. Olayda bir yanlış anlaşılma söz konusu olduğunu düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 44
: 1870
Kayıt tarihi
: 27.07.07
 
 

Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi, Basın-Yayın Bölümü mezunudur.        ..