Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

09 Nisan '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Başınız sağ olsun da...

Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Ben bu gruptanım. İki hamileliğimde aş ermedim diye aş erenlere (bu ne demek bilmiyorum) inanmak istemiyorum. Ama hamileliğimde sürekli uyudum diye bütün hamileler uykuyu çok seviyorlarmış zannediyorum. Hamilelikler bitti hala uyku için ölürüm de…

Hayır yazı konusu bu değil. Geçtiğimiz Cuma izinliydim. Annemin bacakları şişiyor nedenini araştırmak için Siyami Ersek Kalp Hastanesindeydik. Koşuşturmalar, tahliller, filmler, beklemeler… Kendi içinde garip bir şekilde sistematik bir hastahane olmasına rağmen havasız. Sonuçlarımızı almak için beklemek zorundayız. Yemeğimizi yiyoruz hastahane kafesinde. Yemekten sonra bahar havası alabilmek için bol ağaçlı bahçeye çıkıyoruz. Acilin karşısındaki banklardan birine oturuyoruz ana-kız. Havanın güzelliğinden konuşurken acı kadın çığlıklarıyla içimiz acıyor. Kalabalık bir grup acilin kapısından bağıra-çağıra-çığlık ata-kendini yere ata-parçalaya çıkıyorlar. Acıları çok yeni birazdan geçer diyoruz ama gitgide daha da çoşuyorlar.

Yanımda oturan kadının ve annemin nefesleri daralıyor, sakin olun diyorum. Ben, aklımdaki –gidip hepsini kendinize gelin burası köyünüz değil, sessiz olun diyerek sarsmak- eylemi kafamdan uzaklaştırmaya çalışıyorum. Sakın bana ateş düştüğü yeri yakarmış gibi anlamı lastik kıvamında, bir laf söylemeyin ne olur. Tabi ki ateş düştüğü yeri yakacak ve kavuracak. Ama bu kimsenin özel alanına girip her alanda rahatsız etmek anlamına gelmemeli. Acıların ardına sığınıp yapmak istediğini yapmak-yaptırmak, huysuzluklarını devreye sokmak için bahane olmamalı. Yanımdaki kadın bunları bilmediği için, “Kızım, ateş düştüğü yeri yakarmış” diyor. Ateş sadece düştüğü yeri yaksın o zaman, bakın bu bahçe kalp hastalarıyla dolu, siz dahil nefesiniz daraldı, onların babaları öldü diye sizlerin kalbinizin sıkışması gerekmiyor. “Kızım, sen daha acı görmemişsin” diyor. “Hanımefendi birçok acı yanında, evlat acısının bile ne demek olduğunu kısmen yaşadım inanın ve ses çıkmayınca acı daha az yaşanmıyor, şu gördüğünüz tamamen herneyse… Gözleri dolan annem, fark ettirmeden gözyaşlarını siliyor suratımdaki ifadeden.

Hemen yandaki banktaki adam, bağırışmalar yüzünden fenalaşıyor. Biriniz şunları uyarın diyor. Kalk biraz yürüyelim diyorum. Birbirimizin ellerini sıkıyoruz. Dolaşıp dönüyoruz yarım saat sonra aynı nakaratlar aynı bağırışlar devam ediyor. Bizi zaten Avrupa Birliği’ne almasınlar şunların haline bak diyorum anneme. Kızım sus günah diyor. Sadece annemi üzmemek için susuyorum. Ölüm karşısında ses çıkmayınca acılar azalmıyor ki! Anadolu kültüründe olabilir ama dinimizde böyle yüksek sesli ağıtlar yok. Yüksek bağırtılı ağıtların ölülerimize azap olarak geri döndüğü söyleniyor, ben söyleyenlerin yalancısıyım.

Haşa, amacım kesinlikle büyük konuşmak değil ama acının yaşanma biçiminde bile düzgün bir şekil olması gerektiğini savunuyorum inatla. Hiçbirimiz kendi acılarımızla başkalarına acı ve üzüntü yüklememeliyiz diye düşünüyorum.

(Yinede bütün büyük konuşma sınıfına girecek olan cümlelerim için şimdiden Yaradandan af diliyorum.)

Sağlıcakla kalınız.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..