Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '15

 
Kategori
Blog
 

Başınızı kaldırıp gülümseyin ve dudaklarınızı yalayın

Başınızı kaldırıp gülümseyin ve dudaklarınızı yalayın
 

Ve evet efendim vesikalık resim çektirtmek başa beladır!


“Gülümseyin lütfen” der fotoğrafçı, eskilerden kalma bir alışkanlıkla… Hani sanki gülümsemeyen vesikalıklar Pasaport dairesinde işleme konmazmış gibi. Oysa direkt ekrana bakacaksın, profil vereyim, yere doğru bakarak gizemli bir hava yaratayım vesikalıkları artık geçerli değil dijital dünyada. “Aslını” istiyorlar maalesef!


Oysa hanımlar pes etmezler…


Verdikleri pozdan emindirler mesela ama o “kör olası” foto bilmem ne zamanlamayı tutturamamış, parlak çıksın diye yalanan dudakların üzerindeki dil, deklanşöre basıldığı anda henüz geri çekilmemiştir ve ortaya çıkan “Einstein” görüntüsü içler acısıdır. Ve böylesi durumlarda bir cinayet çıkması gayet normaldir.


Aslında iyi niyetlidir görevli, anlayışlıdır.


Ve Tapu Dairesindeki işlem için gerekli olan 6 adet vesikalıktan bir “sanat” şaheseri yaratmak ister.


Ama çoğunlukla da yüzüne gözüne bulaştırır!(Beceriksiz)


“Ayol bu ben miyim?” feryatlarına da alışkandır! Sükûnetini bozmaz ve teknolojik imkânlar sayesinde gerekli rötuşları yapar; dışarı sarkan dili ait olduğu yere tıkıştırır bir güzel; gözleri ve dudakları parlatır; kaz ayaklarını yok eder; kaşları istenilen seviyeye yükseltir; o kemerli burnu bir güzel zımparalar; “Botoks da yapalım mı Hanfendi?” demez ama bunun arzu edildiğini bilir zira “Hanfendi” ensesindedir!


 Elindeki fareyle harikalar yaratır ve önemli olan müşteriyi memnun etmektir!


E bu da onun işidir!


***
Şaka bir yana efendim, şaka bir yana…


Yazı uğraşında da vardır, fotoğraf stüdyosundaymış gibi “poz” vermeler. Söyleyecek sözü olmayanların, kendini saklamak veya olduğundan farklı göstermek isteyenlerin izledikleri yegâne yol!


***


Aslında hergele mi hergele! Kırdığı cevizler bini aşmış!


Kamera karşısındaymış gibi dudaklarını büzüştürmese, başını yukarı kaldırıp gülümsemese…


Poz vermese, poz!


“Ben aslında buyum ulan, var mı bir itirazınız?” diyecek kadar harbi olsa, amenna!


Ama o vesikalık pozlar veriyor yazılarının her satırında… Sanal dünya hergeleliklerini gizleyebilmek için!


İyi, güzel, doğru, sağ duyulu, tumturaklı ve terbiyeli bir “enstantane” yakalama peşinde. Zira buna şiddetle ihtiyacı var.


Parmağı da deklanşörün üzerinde…


Kamuflaj sağlayacak bir “selfie” peşinde.


Ama beyhude!


Gizlemeye çalıştıkça açılıp saçılıyor!


Ve bu konuda tek örnek değil “İndrakadri”!


Üzgünüm ama öyle!


Oysa bilenler bilir…


Hiç gereği yokken doğru, dosdoğru görünme çabalarının altında “ince hesaplar” yatar!


Samimiyetten nasibini almamış bir “yapaylıktır” bu!


Üçkâğıttır!


Oysa hergeleliğin bile bir şerefi vardır!


***
Toparlarsak efendim… Klavye başına oturunca karşımıza geçip “ Başınızı kaldırın, biraz gülümseyin ve dudaklarınızı yalayın” diyen birileri yok!


Hepi topu yazacağımız bir iki sayfacık yazı!


Her hangi bir devlet dairesi bizlerden 6 adet vesikalık resim istemiyor ki!


Poz vermeden çekilen resimleriniz ister beğenin, ister beğenmeyin sizin en doğal halinizi yansıtır. Geçerli ve güzel olan da budur!


Yazı yazarken poz vermek…


Vesikalık resim çektirtmeye benzer!


Tatsız ve sahte, üstelik yalan!


Yazılarımızla varız!


Ama hangi konuda yazarsak yazalım sonuçta kendimizi (de) anlatırız.


Poz vermeye gerek yok!


Bir paragrafın köşesinden, bir satırın arkasından suretimiz yansır ister istemez.


Bunun elbette bir sakıncası yoktur.


Ama İstediğimiz kadar “poz” verelim, yazı uğraşında “selfie” olmaz!


Deklanşöre basan “okurdur” sonuçta!


Ortaya çıkan resmin “rötuşu” da olmaz!


Neyse odur efendim…


Neyse odur!




 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..