Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Basit değildi hem de hiç basit değildi.

Basit değildi hem de hiç basit değildi.
 

“Dün Çiçek Pazarından geçerken fark ettim “ dedi kadın.

“Uzun zamandır hiç kimseden çiçek almadım ben… Halbuki ne kadar çok severim çiçekleri… Özellikle de kır çiçeklerini… Düşündüm de … “ diyerek gözlerini kuruladı kadın.

“Çiçek verilmeyi hak etmiyorum demek ki ben. Ne eşim ne de çocuklarım… Arkadaşlarım bile… Yıllardır hiç çiçek getirmediler bana… “ diyerek burnunu çekti.

“En yakınındaki insanlar bile bunu düşünmezken yani bir buket çiçeğin bana vereceği mutluluğu hiçe sayarken bunu arkadaşlardan beklemek çok saçma biliyorum “ dedi nemli gözleri ile bana bakarken.

Bir buket çiçekti özlemini çektiği… Hepsi buydu… Hatırlandığını, değer verildiğini, birilerinin onu düşünüp, onun için bir şeyler yaptığını görmek içini ısıtacaktı onun …

Derinden bakınca gözlerine buna gerçekten de ne kadar ihtiyacı olduğunu düşünmeden edemedim… Ne kadar yalnız bakıyordu gözleri… Sevmeye, sevilmeye ne kadar da ihtiyacı vardı…

Neden bu kadar zordu sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylememiz ya da sevdiğimizi, değer verdiğimizi anlatacak hareketlerde bulunmak… Bir buket çiçek gibi mesela…

Sevgi sözcükleri çok zor çıkarda dudaklarımızdan… Çekiniriz, utanırız da bu cümleleri kurmaya… Hani bekleriz ya karşımızdakinin aklımızdan geçenleri anlamasını … Sanki onun sihirli küresi varmış gibi. Oysa ne kadar kolay sarf ederiz kaka sözcükleri utanmadan, sıkılmadan.

“Biliyor musun dedi “ kadın düşüncelerimi delerek.

“Bugüne kadar hiç kimse hatırlamadı doğduğum günü… Hep sürpriz doğum günü partisi düzenlenmesini arzu etmişimdir ama bu dileğimin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini geç de olsa anladım… Yitip giden hayallerim aldı sabırlı bekleyişimin yerini. Artık beklemiyorum biliyor musun..”

Peş peşe kurduğu bu cümleler beni öyle derinden etkilemişti ki… Bir sihirli değnek olsun istedim o an elimde… Her şeyi yeni baştan, yüreğinden geçtiği gibi yaşamasını sağlamak, yüzünün güldürmek istedim… Yalnız olmadığını bilmesini sonra…

“Ah… Durduk yerde seni de üzdüm “dedi buğulanan gözlerime bakarak…

“Ben de ne saçma şeylerle uğraşıyorum… Neleri dert ediyorum değil mi… Dünya da neler oluyor …Benim bu söylediklerim devede kulak…Yani derdim yok dert arıyorum “dedi telaşlı bir şekilde ayağa kalkarak…

“Evet dünyada neler oluyordu…”

Yine duygularının üstünü örtmüştü kadın… Hiç beklemediği anda taşan duygularının üstünü bir kez daha örtmüştü… Başkalarının davranış biçiminden şikayet ederken bir kez daha kendisi, kendisine değer vermemiş ve içini acıtan duyguları hafife almayı yeğlemişti…

“Gitmem gerek şimdi daha akşam için yemek hazırlamam gerek “dedi çantasını alarak…

Gidiyordu işte… Gitmek değil de sanki bir kaçıştı bu… Hayallerine gömdüğü isteklerinden bir kaçıştı düpedüz… Pişmanlık duymuştu belki de böylesine su yüzüne çıkan duygularının benim yanımda taşmasına.

“Görüşmek üzere “diyerek öptü yanaklarımı ve gitti…

“Gitti hayallerini de alarak yanına gitti… Kalp kırıklarını toplayarak gitti. Nereye… Ona bir günden bir güne değerli olduğunu hissettirmeyen ailesinin yanına… Onlara yemek yapmak üzere gitti. Kendisine verilen anne ve eş rolünü oynamaya…Mutsuzluğuna gitti bile bile… “ diye düşünmeden edemedim…

Evet dünyada neler oluyordu… Onun da dediği gibi dert edilecek şey miydi bu… Ama ya ruhunda açılan o kocaman kocaman yaralar… Tedavi edilemezse neler yaşayacaktı kadıncağız… Ruhu acıyordu hem de çok. Yaraların en geç iyileşeni belki de hiç iyileşmeyeni değil miydi ruhta açılan yaralar…Küçük küçük, azar azar içinde biriktirdikleri kişinin… İnsanın kendisini iyi ya da kötü hissetmesinin nedeni ruhu değil miydi… Yaşadığı her şeye yansımıyor muydu ruh hali…

Dünyada ne olursa olsun iyi ya da kötü ruh hallerinin birer sonucu değil miydi insanların yaşadıkları, yaşattıkları… Basit değildi hem de hiç basit değildi kadının hissettikleri.İçimize attığımızdan o küçük diye nitelendirdiğimiz sorunları belki de bu kadar mutsuz, bu kadar çaresiz hissetmemiz kendimizi zaman zaman da olsa…

Hani bir söz vardır…

“Sevdiklerinizi incitmeyin, gün gelir incitmek için bile onları bulamazınız”

Eee… Ne duruyorsunuz hadi bugün eve gitmeden önce birer buket çiçek alalım sevdiklerimize… Gösterelim onlara ne kadar değer verdiğimizi… Onları ne kadar sevdiğimizi fısıldayalım kulaklarına… Korkmayın hiçbir şey kaybetmeyiz bir yerlerimizden.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..