Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

BASİT İNSANIM

Evet, efendim bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere bir aydır Seferihisar Doğanbey’de tatildeydim. Ve itiraf ediyorum ki buraya geldiğimden beri ne kadar basit bir insan olduğumu anladım. Basit derken; basit dünyanın mutlu ettiği insan tipiymişim meğer. İnsan kendisini yakından göremez ya o hesap işte. Kendimi görebilmek için biraz uzaklaşmak lazımmış. Ne iyi oldu bu uzaklaşma.

Gerçek yaşamı keşfettim. Burada yaşam sessiz, sakin doğanın akışında sürüp gidiyor. Kendimi de, dünyayı da, ülkeyi de, tüketmeyi de, tüketmemeyi de unuttum. Hiçbir şey için endişem kalmadı.

Derdim yeni doğum yapmış kediyle, Viki’nin dalaşmamasını sağlamak, bahçedeki limon ağacının açtığı çiçeğe bakıp “aaaa bu dün yoktu, bugün açmış olmalı” diye sevinmek. Kedinin domates fideleri üzerinde gezip, fideleri ezmesine vah vahlanmak. Gece terasta, binlerce yıldızın altında yatıp, evrende bir toz zerresinden daha da küçük olduğunu anlayıp, kendisini evrenin merkezi olduğuna inanan insanlara alayla bakmayı öğrenmek.

Mısır tarlalarının yanından, ineklerin mis gibi dışkı kokularının arasından, denize gidip, denize atlayıp, yüzmek, yüzmek ve yüzmek…

Toraman ineklerin sütünden, mis gibi sütlaç yapmak.

İstediğin gibi yiyip içip, yaşamın bir parçası olarak yaptığın yürüyüş ve yüzme sayesinde kilo almadığın gibi kilo vermek.

Kafa dengi komşumuzla (evsahibemiz) sabahları ve akşamları kahve içip, aynı dili konuşmak. Birbirinize keşfettiğin otlardan, güzellik sırlarından, el işlerinden, kitaplardan, yemek tariflerinden, ondan bundan bahsetmek. Sabah işini erkenden bitirmek. Hep birlikte pazara gidip (4 km uzaklıktaki) hormonsuz ve çok çok taze sebzelerden meyvelerden almak Trafik ışıkları olmadan özgürce araba kullanabilmek.. Park yeri derdin olmadığını bilmek.

Sitenin evlerinden bahsetmek isterim bir de. 30 yıl önce yol, elektrik, su yokken yapılmış. Site mimarisi, tek katlı evler ve geniş bahçelere sahip. Evler iki oda bir salon. Yani yazlık gibi yazlık, hatta kışlık. Zira burada kışın da oturanlar var. Eve önem verilmemiş, yaşama ve doğaya önem verilmiş. Ev içleri ihtiyacı karşılayacak ölçüde. Site 30 yıl önce inşa edildiğinden, o günlerde ekilen meyve ağaçları, oldukça büyümüş. Dolayısıyla yemyeşil. Aynı hayalimdeki gibi rüzgarla birlikte ağaçlar ıslık çaldı durdu. Ayrıca site yüksek bir dağın eteğinde ve oldukça havadar. Aynı dağın ardında, ben diyeyim 5 siz deyin 7 km, orman içinde böbrek hastalıklarına iyi gelen şifalı Karakoç kaplıcaları var. Fakat ne yazık ki burayı Almanlar kiralamış mı, satın mı almış, ne? Yani işte …. Bilemiyorum işte, iyi mi olur, kötü mü?

Yaşam bu kadar güzel, bu kadar mutluluk vericiyken, hayatımızı neden zora sokuyoruz, bilmem ki… Hani bazen uzmanlar der ya; hayatta stres de lazım, yoksa insan stresi olmadan kendisini koruyamaz, diye. Olur ya, stres olmaz mı? Kedi domates fidesini ezmiş diye stres yapabiliriz, mesela.

Çok yakın bir tarihte burada yaşayacağımı biliyorum. Yazın da kışın da. Mayıs aylarından itibaren denize girilebilinir, mesela. Kışın özellikle aralık ayının pis, kurumlu, sisli havasından kurtulup yeşillikler içinde temiz havada solumak istiyorum. Lastik çizmelerimi giyip, bahçe çapalayıp, ıspanak, pırasa, turp, maydanoz, marul, ekmek istiyorum. Bahçedeki ocakta odun ateşinde yemek pişirmek istiyorum –becerebilirsem! - Daha bir sürü hayallerim var, burayla ilgili. Bu hayalleri kurmak bile beni mutlu etmeye yetiyor.

Zaten burada yaz kış yaşayan insanlar var. Ev sahibemiz annesi ile burada 13 yıldır yaz kış yaşıyormuş ve hayatlarından çok memnunlar. Tek endişem sürekli yaşam bıkkınlık yaratır mı? Bilemiyorum. O yüzden biraz tırsık durumdayım. Fakat biliyorum ki orada da, burada da yaşayacağım günler uzak değil. İnsan herhangi bir şeye odaklanırsa, inanırsa onun gerçekleşeceğine inananlardanım.

Güzel, her şey güzel.

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..