Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Başka bir şey...

Başka bir şey...
 

mersinden gökyüzü...


Zor zamanlardı, her zamanki gibi, ne zaman kolay oldu ki zaten?....

Eline aldığı çay kupasını evirip çevirip bakıyordu. Ne kadar çok bağımlıydı eskiye, bu kupa kırılacak diye korkardı hep, onunla kahve ve çay içmek hoşuna giderdi. Açık zemin üzerine turuncu boyalar ve birbirine karışmış siyah boyalı geometrik desenler vardı üzerinde. Tıpkı kafasının içi gibiydi iç içe giderek küçülen üçgenler….

Sıradan günler yaşıyordu. Hayatın akışı ağır aksak çalışan eski bir köstekli saat gibiydi. Üstelik her akşam bir sonraki güne kurmak gerekiyordu. Bir sonraki gün olabilirdi umutların gerçek olduğu gün. “Neden olmasın” derken… İnanmıyordu eskisi gibi. Eskisi gibi değildi hayat.

Sınır dışı edilmeyi bekleyen bir kaçak gibi yaşadığını düşünmeye başladı. Her an kapıyı çalacaklar ve oturma izniniz doldu, "hadi size güle güle" diyeceklerdi. Gitmek istiyor muydu? Nereye? Hangi bilinmeze gidecekti? Kalacakta gücü yoktu. Peki ne olacaktı? “Kendi kendine soru sorma artık cevapları ver, bu cevaplar sende” diye kızdı içinden. Ama o akşamdan sözlüye çalışmamış çocuk gibi susuyordu. Eskidende yapardı bunu sözlülere çalışmaz hep susardı. Dersler hakkında söyleyecek bir şeyi olmazdı. Tek söylemek istediği :

“Başka bir şey benim, benim istediğim” demekti.

Hayat kendini bir şekilde pazarlama sınavıysa o çoktan sınıfta kalmıştı. Çıkan aflar bile onun bu okulu bitirmesini sağlayamazdı. Tek dersten uzatmalı olarak yaşayıp gidecekti.

Olur olmaz şeylere kızmıyordu artık vücut kendiliğinden bir sakinleştirici mi üretiyordu? Yoksa yaş kemale erdi sinyallerimiydi bunlar? Yaş kemale erse de beklentileri vardı bir yerlerde, sandıklarda lavanta kokularına sarıp saklamıştı beklentilerini. “Küf tutmuş olmasın bunlar” diye korkuyla geçirdi aklından. Biraz karıştırmak istedi. Canını sıkacaktı şimdi bu yığınlarca beklenti. Kafasının içinde önce ben, önce ben diye koşuşturup duracaklardı. Hem hiç de zamanı değildi, zamanı yoktu beklentileri kurcalamak için. Keyfinin yerinde olduğu bir güne saklamalıydı. Çıkarıp sandıktan havalandırdıktan sonra koruması gerekiyordu. Tekrar tekrar korumak, zamanın yıprattığı beklentileri.

Evden çıkmak lazımdı, neredeydi bu yalancı gülümsemeler maskesi? Koyduğu yerde durmuyordu. Yoksa dün eve girince elinden fırlattığı yerde orada ayakkabılığın yanında mı kalmıştı?

Eğilip yerden alırken maskeyi, derin bir nefes aldı.

Yüzüne yerleştirince maskeyi, nefesini bıraktı.

Şimdi hazırdı çıkmalıydı daha fazla duramazdı. Kapıyı çekip merdivenleri hızlıca indi. Apartmanın girişinden kendini dışarı bıraktı. Kafasını gökyüzüne kaldırıp beyaz bulutlara baktı.

“Sizi bırakıp hiçbir yere gidemem.” dedi.

 
Toplam blog
: 21
: 676
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

" verba volant, scripta manent." Hayatıma sürekli anlam katmakla meşgulüm. Galiba en iyi yaptığım i..