Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Sinema
 

Başka dilde aşk

Başka dilde aşk
 

Başka dilde Aşk


“Bana bakarak konuş”

Genç adamın (Onur rolündeki Mert Fırat’ın) bir tokat atacak gibi havaya kalkan elinin(avcunun) içinde bu cümle yazıyordu.

Aslında, hepimizin her zaman yapması gereken ama en çok da işitemeyen biriyle konuşurken mutlaka yapılması gereken bir kuralı, filmin yönetmeni İlksan Başarır böyle anlatmıştı bizlere.

Daha nice mimik mimik, karşımızdakini yaralayan, üstünde durmadığımız insanlık hallerimiz, en doğal, en yalın haliyle, perdeden yüreğimize yansıyordu.

Örselenen ilişkilerde, çocuklarımızın aldığı darbeler…

Kalabalıklardaki yalnızlıklarımız...

Onca bağrış çağrışlarımız arasında, asla birbirimizi duymadan yapılan konuşmalar…

Kendini kabul ettirmeye çalışan, bizleri anlamak için gözlerimizin ta içine bakmak zorunda olan bir gençtir, işetemeyen, konuşamayan Onur.

Anlamak ve anlatabilmek için yüzyüze bakılması gerektiğini o kadar güzel kabul ettirdi ki, bir an onun gerçekten “dilsiz” olduğunu bile sandık.

İş yerinin kütüphane olarak seçilmesi ayrı bir derinlikti. Zira, mekan ile o kadar özdeşleşmişti ki; koca koca kitap dizili rafların arasında dolanırken, aslında yüreğindeki labirentleri görebiliyorduk.

İki insanın kendisini çevreden soyutlamadan bizzat hayatın içinde kalarak, birbirini gerçekten tanıyıp, anlayıp, yaşamdaki zorluklar karşısında, yanında olurken önlerine çıkan zorluklar ve tabii ki hoşluklar…

Tüm bunların yanısıra, diğer insanların yaşadığı travmalara da ortak olabilmek?..

Filmde komşuları rolündeki, Şebnem Köstem’in psikolojik sorunları olan kardeşi Tuğrul Tülek'le yaşadıkları oldukca inandırıcı bir şekilde aktarılmıştı ki, tiyatro sahnesi olsa, oyun alkışdan kesilirdi diye düşünüyorum.

Hepsine ayrı ayrı “bravo gençler” diyorum.

Filmde 2 şey dışında benim hiçbir olumsuz eleştirim yok.

1- İki genç sinemada büyük bir keyif ve kahkahalarla gülerek film izlerken; diğer seyirciler silah zoruyla oradalarmış gibiydi.

2- Filmin afişinde [B]“hiç konuşmadan anlaşabilir miyiz?[/B] Yazıyordu. Oysa bizlere sinemadan çıkarken, daha ne kadar konuşacaktınız? diyecek kadar çok şey anlatılmıştı...

İnsanımızın yaşadığı bunca sıkıntılı, birbirine düşmanmışcacına nifak tohumlarının ekildiği son günlerde, bu toplum mutlaka bir gün patlayacak! diye hep bekliyordum.

İlk patlamanın sinemadan geldiği görmek, filmlerin peşpeşe vizyona girmesinden inanılmaz sevinç ve gurur duydum.

Tek kelime ile atağa kalkan Türk Sineması beni gururlandırmakla kalmayıp, önyargılarımı da yavaş yavaş kırmaya başladığını itiraf etmeliyim.

Ancak, hepsine “iyi iş çıkarmışlar” demek mümkün değil. Yazık olmuş bunca paraya, emeğe dediklerim çoğunlukta ne yazık ki.

Bu filmin gelirinin bir kısmının da, işitme engelliler için anaokulu projesinin gelişmesine destek amaçlı kullanılacak olması da ayrıca sevindirici.

Bu film, Türk seyircisini embesilmiş gibi hissettirmeyen, ota-b.ka, belden aşağı esprilere gülen, içi boş insanlar gibi algınlanmayıp, yapılan işe emek ve saygı gösterildiğinde -az bir bütçeyle de olsa- iyi şeylerin yapılacağının ispatı idi.

Şöyle bir durup, etrafımızda neler oluyor?

Ayaklarımızın altında ezilen karıcalar var mı? diye bakmaya fırsat bulamadığımız, neye ve niçin bu kadar koşturduğumuzu pek de bilmeden yorgun bedenimizi uykuya teslim ettiğimiz günümüzde, sevgisizlikten, iletişimsizlikten şikayet etmeye ne kadar hakkımızın olduğunu hatırlatmaları çok hoştu. İletişim aletlerinden başımızı kaldırıp gerçekten birbirimizin yüzüne, gözlerinin içine bakabileceğimizi küçük bir pencereden de olsa anlattıkları için onları kutluyor, başarılarının devamını diliyor ve sinema severlere bu filmi izlemelerini öneriyorum.

Saime Eren

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..