Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '15

 
Kategori
Sosyoloji
 

Başkanlık sistemi ve Türkiye 2: Türk tipi başkanlık nasıl olmalı?

Başkanlık sistemi ve Türkiye 2: Türk tipi başkanlık nasıl olmalı?
 

UYARILAR:

(!) Bu yazı dizisinin ikinci bölümünde başkanlık sisteminin ülkemize has yönlerinin ne olması gerektiği, eyalet sistemi ile başkanlık sisteminin alakasının olup olmadığı gibi konular tartışılacaktır.

(!) Kaç partili sistem olması gerektiği ile ilgili tartışmanın birinci bölümü için buraya TIKLAYIN

 

BİR ÖNCEKİ YAZININ KISA BİR ÖZETİ

Bir önceki yazıda tartışıldığı üzere ülkedeki  mevcut partilerimiz belirli siyasi görüşler altında toplanabilir, ikili ya da dörtlü bir siyasi düzen içerisinde seçimlere katılabilirler. Bunun en büyük avantajı seçim barajını %0'a indirmesi, bir başka avantajı ise seçmenin oyunun %100'ünün sonuçlara yansıması ve gereksiz fraksiyonların görüntü kirliliği yapmasının önüne geçmesidir. 

Ülkemiz yaklaşık 13 yıldır siyasi skalada yer alan siyasi görüşlerden üçünü meclise taşımış ve zaten 70 küsür partisi bulunan ülkemizde belirli bir parti damıtma işini doğal süreç içerisinde gerçekleştirmiştir. Yeni sistemde bu oluşumu kavga gürültü çıkartmadan doğru yere oturtmak yeterli olacaktır.

Öte yandan bir önceki yazıda da belirtilen en önemli husus PKK'nın siyasi uzantısı olan oluşum HDP'nin yeni sistemde olmaması gerektiğidir. Zira daha önceki yazılarımı okuyanlar bunun son derece bilimsel bir gerekçesi olduğunu bilmektedirler.

HDP hiçbir siyasi görüşü savunmamakta ve hiçbirisine de yakın durmamaktadır. Zaten ne söyleminde ne eyleminde herhangi bir modeli savunmamakta. Dolayısıyla bir parti olmadıklarına göre sistemde yer almaları söz konusu değildir.

Sağ ve sol görüş skalası için TIKLAYIN

Türkiye'deki partilerin sınıflandırılması için TIKLAYIN

HDP'nin bu skala içerisindeki yeri için TIKLAYIN

Peki ülkemizde bölünme, kan, vahşet isteyen ve sayıları milyonları bulan bu insanlar ne olacaklar? Cevap basit... Kendilerine gerçekten siyasi bir görüşü temsil eden partiler içerisinde bir yer bulmaya çalışacaklar. Örneğin yeni sistemde sosyal demokrat kanadın temsilcisi olacak CHP'nin içerisine geçmeyi tercih edebilirler.

Mevcut CHP yönetimi de büyük olasılıkla "Yaşasın bedavadan 4 milyon oy, heyooo" diyerek memnuniyetle onları kabul edeceklerdir. PKK'nın da var olandan çok daha büyük bir kitleye hitap etme hayali CHP'nin içine doluşma heveslerini artıracaktır. Bu durum CHP'nin çoktan bitkisel hayata giren yaşam şeklinin beyin ölümü seviyesine gelmesi demektir gerçi ama gözleri üç kuruşluk oy için hiçbir şey görmeyen CHP yöneticilerinin bunu da görmemesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu konuyu zaten CHP ile ilgili diğer yazılarımda uzun uzun ele almıştım. Konuyu uzatmayalım.

Sonra da kan dökmeden siyaset nasıl yapılırsa, dertleri neyse terör örgütü sözcülüğü yapmadan parlementoda anlatacaklar. Makul çözüm budur.

 

EYALET SİSTEMİ İLE BAŞKANLIĞIN ALAKASI VAR MI?

Hiç uzatmadan söyleyeyim ki yok. Eyalet bir ülke yönetim biçimidir, ancak seçim sistemi ve rejimle bir alakası yoktur. Eyalet sisteminin getirilmesinin tek amacı çok büyük ve geniş toprakların merkezden yönetilmesinin zorluklarına karşı merkezi otoritenin paylaşılmasıdır.

 

Şimdi kısaca Türkiye'de eyalet sisteminin imkânsızlığını birkaç maddede özetleyelim:

 

1) Ülkemiz topraklarının büyüklüğü küçük-orta klasmanında yer aldığından buna doğal olarak gerek yoktur.

 

2) Tarihimizden de biliyoruz ki İngiliz destekli tüm ayrılıkçı ve işbirlikçi azınlıklar önce özerklik sonra isyan ve bağımsızlık stratejisiyle devletten kopmayı tercih etmektedir. PKK'nın da İngiltere'nin emri, ABD'nin kavliyle yapmak istediği şey tam da budur dolayısıyla böyle hazırda bir düşman varken bu iki kere salaklık anlamına gelmektedir. Türkiye'de özerklik isteyen İngiliz uşaklarının tamamının hedefi şu an ABD'nin Ortadoğu'da askeri zor kullanarak zaptettiği coğrafyalarla birleşip Türk ve İslam düşmanı bir PKK devleti kurmaktır. Böyle net bir gerçeklik varken yetki paylaşımı tartışması saçmalık veya gerizekalılıktır.

 

BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMASI: AMERİKAN MODELİ Mİ MEKSİKA MODELİ Mİ?

Sistem meselesini tam olarak bilmediğimizden neyi desteklediğimizi ya da neye karşı olduğumuzu da bilmemekteyiz. Şimdi gündemdeki iki modeli ele alalım ve bir karşılaştırma yapalım. 

 

Meksika-Amerikan Modeli Başkanlık karşılaştırması

 

1) Bildiğimiz Amerikan tipi başkanlıktan farkı yetkilerinin daha geniş olmasıdır. Örneğin Amerikan başkanlık sisteminde başkan yasa teklif edemez, bunu parlamento yapar. Meksika modelinde bu mümkündür. 

2) Başkan her iki sistemde de bakanları atama yetkisine sahiptir.

3) Her iki sistemde de başkan parlamentonun yasalarını veto edebilir.

4) Meksika modelinde anayasa mahkemesi yargıçlarını, başsavcıyı, emniyet müdürü ve kuvvet komutanlarını ve büyükelçileri atar. Amerikan sisteminde ise yüksek mahkeme yargıçlarını başkana atamakta ancak kongre onayı gerekmekte. 

5) Amerikan sisteminde kongre, senato ve temsilciler meclisi olarak adlandırılan üç organ bulunmakta Meksika modelinde ise bu yoktur.

 

 

PEKİ TÜRK TİPİ BAŞKANLIK NASIL OLMALI?

Şimdi basit ve uygulanabilir olana kafa yormak en mantıklısıdır. Yani zaten fiilen uygulanan bir durumu yasaya kavuşturmak en sağlıklısıdır. Yeni bir şeyler getirmenin ve insanları anlamadıkları sistemlere zorlamanın anlamı yoktur.

 

1) Var olan durumda Türkiye 93 yıldır bir TBMM ile yönetilmekte. Bu durumda Amerika'daki gibi üç farklı yeni organa gerek yoktur. Burada başkanın görüşünü almak zorunda olacağı organ yine TBMM olmalıdır ve bu yeterlidir. Yani meclisi kapatmaya ya da yeni bir şey eklemeye gerek yoktur. Neticede bir kurum kültürü vardır.

 

2) Ülkemizde tüm bakanları hâlihazırda başbakan belirlemektedir. Ak Parti iktidarında cumhurbaşkanı da başbakan da aynı partiden çıktığından ve aralarında görüş ayrılığı olmadığından doğal olarak işleyen süreç cumhurbaşkanının ve başbakanın yetkilerinin tek elde toplanması sonucunu doğurmuştur. Yani ekstradan süper güçlere gerek yoktur. Yeni başkanlık sisteminin şimdiki sistemten tek farkı bir makam olarak başbakan ve cumhurbaşkanı yerine her ikisinin yetkilerini taşıyan bir başkan olacak olmasıdır. Fazlasına gerek yoktur. Zira ikisi birleşince son derece güçlü bir yetkiye sahip bir başkanı ortaya çıkarmaktadır.

 

3) Meksika başkanlık sisteminin en süper yetkisi başkanın tek taraflı olarak savaşa ve barışa karar verebilmesidir. Bu yetki tartışma yaratabilir gibi görünse de cumhurbaşkanımızda mavcuttur. Allah korusun ancak ülkemize ani bir saldırı durumunda cumhurbaşkanı başkomutan sıfatıyla orduyu savaşa sokma yetkisine zaten sahiptir. Ancak kimse deli olmadığından, bu yetkiyi ciddi bir savaş durumunda kullanması gerektiğini bilir. Canı sıkıldığı için savaş çıkarmayı düşünen kişiyi de hiçbir devlette yaşatmazlar, rahat olun. Yani Meksika devlet başkanı sırf bu yetkisi var diye Bolivya'ya saldırmayı düşünmez, huzurlu olabilirsiniz. Ya da Erdoğan sırf başkomutan olduğu için kafasına göre Suriye'ye savaş açmamıştır, emin olun denemeyi de düşünmemiştir. paranoyaya gerek yok. Devlet yönetmek ciddi bir iştir.

 

 

BAŞKANLIK SİSTEMİ GETİRİLEBİLİR Mİ? HALK NEDEN İSTEMİYOR?

Mevcut durumda başkanlık sisteminin getirilmesi mümkün değildir. Araştırma şirketleri de, benim görüp konuştuğum herkes de bunun böyle olduğunu söylüyor. En önemli sorun PKK. Ak Parti'ye oy veren %50 de dâhil olmak üzere halkın %70'i sisteme karşı.

 

Çünkü bir numaralı sorun başkanlığın eyalet sistemini zorunlu kılacağı düşüncesi ve öte yandan PKK destekli HDP tipi bölücülerin sistemin içerisine bir şekilde sızıp bu gücü devleti yıkmak için kullanacakları endişesi halkın bu sistemi korkutucu bulmasına neden oluyor.

 

Bu durumda Erdoğan ve ekibinin PKK'nın kökünü kazıması Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu bir daha geri gelmemek üzere PKK'dan arındırması ve PKK'nın sözde yöneticilerinin de paketlenip adalet önüne çıkarılması gibi bir şovu gerçekleştirmesi gerekiyor.

 

Paketlemekten bahsettim zira Amerika'nın yaptığı gibi bu adamların öldürüldüklerine dair bir açıklama veya bir fotoğraf kafi gelmeyecektir. Bu pisliklerin ölüsünün veya dirisinin kameraların karşısına çıkarılıp "Devlet kendisine uzatılan eli bağlı bulunduğu omurgasından sökmeyi bilir" mesajı verilmelidir.

 

Ayrıca PKK'nın bölgedeki tüm ekonomik, siyasi, bürokratik ve psikolojik nefesi kesilmeli ve PKK denilen katil sürüsünün halkın ciddiye alacağı bir şey olmaktan tamamıyla çıkması gerekmektedir. 

 

Erdoğan ve ekibi bunu başardığında, yani PKK'yı bitirdiğinde daha önceki yazılarımda da aktardığım gibi Türkiye'nin gözünde sıradan, güçlü veya istikrarlı politikacıdan "ölümsüzlüler" klasmanına yükselecektir. Erdoğan severlerin hemen "Bunca hizmet yaptı, çoktan öyle oldu bile" dediklerini duyar gibiyim. Ancak Demirel ve Özal gibi büyük hizmetleri olan insanlar bile o klasmana yükselemediler. Menderes de büyük oy oranı ve uzun yıllar siyaset yaptı o da o mertebeye çıkamadı. (Bu tartışmanın yer aldığı yazı dizisi için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz)

 

Ölümsüzler 1Ölümsüzler 2Ölümsüzler 3Ölümsüzler 4

 

Var olan cumhuriyet tarihi içerisinde o seviyede yalnızca Mustafa Kemal bulunmaktadır. Hatalarından ötürü İnönü bile bir savaş kahramanı olmasına karşın o seviyeye ulaşamamıştır. Halkın önemli bir kısmı onu sevmez. Erdoğan eğer bu terör örgütünü bitirebilirse bir Türk devlet adamının yükselebileceği en büyük mertebe olan Atatürk ile aynı klasmana yükselme imkânına erişecektir. 

 

Tabi bir ayrıntıyı da es geçmeyelim. Aynı klasmana yükselse de asla Atatürk'le eşit olamayacaktır. Bunu da sanıyorum ki herkes çok net anlayabilir. O bir devlet kurucusu, vatanı için göğsüne kurşun yemiş bir gazi, 7 devlete diz çöktürmüş bir deha ve aynı zamanda ülkesini küllerinden doğuran büyük bir devlet adamıdır. Erdoğan bu büyük başarıyı gösterse bile kurucu deha ile ancak aynı klasmana yükselebilecektir. Sanıyorum ki bu mertebe de Erdoğan'a fazla fazla yeter. 

 

Zira eğer Erdoğan bunu başaracak olursa Türkiye tarihi boyunca Atatürk'le yan yana anılmanın şerefini yaşayacak tek insan olarak tarihe geçecektir. Zaten bunu da başaran insana halkımız "Sen başkanlığı getirmedin; hak ettiğin için biz sana bunu verdik" diyecektir. Tıpkı 12 yıllık hizmetlerinin karşılığı olarak ona cumhurbaşkanlığını verdiği gibi.

 

Sözün özü; Erdoğan eğer devletin tüm gücünü istiyorsa bir savaş kazanmak zorunda. Atatürk devletin tüm yetkilerine basit bir anayasa değişikliği sonucu değil, devletini katillerin talanından kurtardığı destansı bir savaşın galibi olduğu için erişebildi. Bunun modern versiyonu ile karşı karşıya olan Erdoğan'ın yapması gereken şey de pek farklı değildir.

 

Eğer ölümsüzlük iksirini istiyorsa önce sarayın önünde duran çift başlı yılanın kafasını kesmesi gerekmekte.

 

 

SONUÇ

0) PKK bir an önce tüm kolları, kaynakları ve özüyle birlikte yok edilmelidir. Bu olmadan tartışmaya başlamak da sonuç almak da mümkün değildir.

 

1) Türkiye'de hükümet ve diğer tüm paydaşlar eğer bir başkanlık sistemini tartışacaklarsa konuyla hiçbir alakası olmayan ve amacı devleti yıkmak olan eyalet sistemini tartışmayı hiçbir şekilde düşünmemelidirler. Bunun sonucu bölünme olacağı gibi bu işe çanak tutanlar mutlaka ve mutlaka vatana ihanetten bir şekilde yargılanacaklardır.

 

2) Seçim sistemini daha işler hale getirecek bir sistemden bahsediyorsak eğer ilk yazıda tartışıldığı gibi mevcut siyasi akımları sağlıklı şekilde temsil edecek bir yapının inşası için tüm paydaşlar el ele vermelidirler. Bu konuda sorun çıkaracak PKK'nın savları bilimsel ve sosyolojik olarak tüm medya organlarında çökertilmelidir. Yoksa bilgi kirliliği ve iftira yoluyla her şeyi deneyecekleri malumdur.

 

3) Başkanlık sistemine geçilmesi halinde mevcut seçimlerde yapılacak sadece birkaç minik değişiklik olacaktır. Örneğin çok daha kısa bir pusula... Yoksa yine sandıklar illere kurulacak, yine aynı usülden sayım yapılacaktır. Daha az parti ve daha az miting görmek dışında yaşamımızda değişecek bir şey olmayacaktır.

 

4) Yeni sistemde başkanın eli her zamanki gibi parlamentoya mahkûmdur. Sadece kabine kurması daha kolaydır ve şüphesiz yetkileri anayasa ile sınırlandırılmış ve anayasa mahkemesinin denetimine tabidir. Parlamentoya bir şey danışmadan kafasına göre iş yapması hiçbir koşulda mümkün değildir.

 

5) Tartışmalarımızı bu şekilde yapıcı bir zemine oturtursak sistemi tartışabiliriz. Araya zehirleyici faktörler sokarsak bu sistem gelmeyeceği gibi gelirse de ülkeyi birbirine katacak bir ton rezilliği beraberinde getirebilecektir.

 

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..