Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '12

 
Kategori
Ankara
 

Başkentte karlı bir Pazar günü

Başkentte karlı bir Pazar günü
 

Ve kar altında Botanik Parkı girişi


Bu yıl, şöyle kar gibi kar oldukça geç geldi sayılır başkente… Genelde 15 Aralığı pek geçmeyen yağış bu yıl bir aylık bir gecikmeyle kendini gösterdi.

Özellikle kent çanağının güney tepe ve yamaçları, Çankaya, G.O.P. , Dikmen ve etekleri sanki Uludağ’a dönüştü. Bir gecede, plansız, programsız, rezervasyonsuz ve biletsiz sanki Uludağ’dasın. Ne güzel!

Günlerden Pazar. Yağış ve olası ulaşım güçlüğü nedeniyle  Ankaralılar genellikle evlerindeler. Evde olmak, gecenin siyahına nispet tüm kirleri örten bu bembeyaz manzarayı sıcak, huzurlu ve güvenli bir ortamda, hatta elinde sıcacık bir fincan sahlebi yudumlayarak izlemek de güzel… Renkli, HD, 3D ve sinemaskop. Üstelik de gerçek! Ama evler de limanlar gibidir. Gemiler orada güvendedir. Fakat onlar hep limanlarda durmak için inşa edilmezler… İnsanlar da hep evde olmak için yaşamazlar…

Ben de bu düstura uyarak kalın fitilli kadife pantolon üzerine kalın boğazlı kazağımı,  onların üstüne de mavi anorağımı alarak, başımı da şapka ve yünlü atkı ile sararak çıktım dışarıya. Aşağılara doğru, çocuksu sevinçlerle, güle, oynaya… Öyle dediğime pek bakmayın. Yüreğimde iki büyük efsanenin, bir yarısında büyük devlet adamımız R.Denktaş’ın, diğer yarısında da futbolumuzun ordinaryüsü Lefter babamızın kaybının verdiği büyük bir hüzün saklı aslında… Tek yapabildiğim de sarı blog panomu onları uğurlayan bir sözle değiştirmek...

Neyse, yaşam devam ediyor her koşulda diyerek, Uğru Mumcu'yu (eski adıyla Köroğlu cad.’ni) yürüyüp Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün ana kapı girişinin karşısından İran caddesi boyunca doğru aşağıya, biraz kayarak, biraz da düşe kalka doğru Seğmenler Parkı’na… Hem konumu hem de doğallığı açısından başkent Ankara’ya ayrı bir değer katan, 1983’de açılan ve 67 bin metrekarelik bir alanı kapsayan güzel bir park burası. BehzatÇ.’nin de ünlü dizisinde sıkıştıkça soluğu aldığı yerlerden biri…  Parkın ana girişindeki Burhan Aklar imzalı Seğmenler heykeli bile karlar altında… Yersiz-yurtsuz, çoğu genç, kaçamak âşıklar bu lapa lapa karın altında bile bankları kapmışlar, köpeklerini gezdirenler de tek tük göze çarpmakta. Naylon çantalarını kızak yapıp kaymaya çalışan (heye)canlı gençler de…

Bir genç adam karlarda deliler gibi yuvarlanıyor. Sanki yüzünün yarısında endişe diğer yarısındaysa coşku aynı anda hâkim. Öyle pek meczup gibi de görünmüyor. Kim bilir hangi âlemde? Sanki de kifayetsiz ve sanal ama belli ki yüreğini de yakmış dostlukların, belki de sevdaların ateşini kar suyu ile söndürmeye çalışıyor gibi. Onu hayretle izleyen iki çocuk da kendilerini karların üzerine bırakıp bu dar  yamaç boyunca yuvarlanmaya başlıyorlar...

İran cad. boyunca yokuşu çıkmaya çalışırken motor uğultuları ile zorlanan, patinaj yapan ve sağa sola savrulan araçlar var… Donanımsız, birikimsiz ve hazırlıksız halleriyle büyük büyük amaçlar için didinip duran insan hallerini anımsatırcasına…

Yine yarı yürüye yürüye, yarı kaya kaya, istikamet biraz aşağıdaki Kuğulu Park’a… Boyutlarının küçüklüğüne rağmen insana nedense inanılmaz bir huzur veren bir büyüye sahip olan bu küçük, nezih ve gizemli Park’a… Bu denli işlek ve gözde bir yerde küçük bir huzur adacığı gibi… Kaçamak sevgililer burada da yine bazı banklarda… Bir de üzerine benek düşmüş ellerini eldivenlerle, güngörmüş yüzlerini de kalın atkılarla sarıp sarmalamış çağdaş genç yürekliler de göze çarpmakta diğer bazı banklarda.

Bu arada, eyvah! Karum’a yakın bir yerde korkunç bir gürültüyle araç çarpışması. Tanrım, araç temaslarındaki şu gürültüye bak, bir de insan ilişkilerinde laf çarp(ış)malarındaki  sessizliğe bak. Bu ne yaman bir tezat! Ama birincisi hemen onarılıyor da ikinci türden olanı yıllarca yamuk, yumuk kalabiliyor!

Evet, şimdi de C’viz’de bir sahlep molası çoktan hak edildi bile… Sıcacık, ne iyi geldi. Karşımda tekerlekli sandalyesinde, temiz yüzlü, yakışıklı bir genç yine genç ve zarif kız arkadaşıyla el(diven) el(diven)e konuşup gülüşmekteler… Hissettim, o el o çocuğa çok iyi ve sıcak geliyordur diye… Sıcacık sahlep de bana nasıl iyi geldiyse işte öyle…

Ardından Tunalı Hilmi boyunca bir yürüyüş… İlk gençliğimizin, aşka, devrime ve meleklerin insan suretindeki varlığına inanılan dönemlerin uzak kaldırımları boyunca Tunalı Hilmi… Şimdi, bu orta yaş dönemimde bembeyaz bir örtüyle örtülü, günümüzün küresel şeffaf zamanlarında ayak izlerini belli ede ede uzandı ayaklarımın altında… Oh ne güzel, trafik de yok denecek kadar az. Sağlı, sollu, albenili, çekici vitrinler arasında… Hayret, mağazaların önemli bir kısmı açık… Aferin bu çağdaş ve çalışkan ticaret erbabına,  başkentimiz  Ankara’nın  kuzey yarısında ve varoşlarda mukim “İrticaret” sahiplerine nazire yaparcasına…

Şirin mi şirin, kumral lüle saçları kapşonundan taşmış küçük bir kız çocuğunun sımsıcak sesi geliyor kulağıma, bir soru cümlesiyle; “Kar her yerde beyaz mı yağar baba?” (*) Yine aynı kaldırımda diğer bir şirinimizse ısrarla, çeke çekiştire anne ve babasını bir vitrin önünde tutmaya çalışıyor. Pırıltılı gözleri beyaz ponponları sarkık kırmızı bir mantoya takılı! Ah anacım, bunlar büyünce de hep böyle diyen ilk-el bir serzeniş duyuyorum içimden gelen…

Dikmen'de Park Vadi de çok güzeldir şimdi. Ama oraya kadar uzanacak zamanım da enerjim de pek kalmadı maalesef. Kısmetse izleyen diğer kara da, oraya...

Kar, lapa lapa, gönlümüze de yağa yağa hoş geldin başkentime, Ankarama da…

Haydi, sana “gri kent, başkent” diye fırsat buldukça sataşan çoğu da Yedi Tepeli Mucizevi Kent’te mukim post-modern kalemşörleri kıskandır bir kez daha bakayım. Bu ışıltılı, canlı ve hayat dolu beyazlığınla da…

İ.Ersin KABAOĞLU,

15 Ocak 2012, Ankara 

(*) Şiir(im) için bkz.http://blog.milliyet.com.tr/kar-her-yerde-beyaz-midir-baba-/Blog/?BlogNo=110501 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..