Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Neslihan ERDOĞDU Serbest

http://blog.milliyet.com.tr/kariyerkoc

26 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Başörtüsünde herkes haklı, herkes suçlu

Başörtüsünde herkes haklı, herkes suçlu
 


Bulunduğum yeri tarif edersem kıskançlık duyguları uyandıracağımdan eminim, ama yapacağım…

Boğaz köprüsünü tam karşıdan gören İstinye koyunda; henüz yapraklanmamış yaşlı çınar ağaçları ile çevrili, güneşin ceketle oturacak kadar insanı ısıttığı, bununla yetinmeyip boğazın sularını kıpır kıpır kıpırdattığı, martıların nazlı nazlı süzülerek yiyecek aradığı, denizin üzerine inip kalktığı, uzaktan gelen diğer ezan seslerine, balıkçı motorlarından gelen seslerin karıştığı, balık kokusunun aç olmamama rağmen iştahım kabarttığı, muhteşem bir ortamda yazıyorum…. (yazımı burada tamamlayamayacağımı biliyorum ama yaşadığım anı, şimdi tam burada paylaşmak istiyorum )


İstinye sırtından aşağıya inerken düşündüm; eğer ben de başımı örtüyor olsaydım “yapabilirliklerim” ne olurdu? Diye…Mesleğimi sürdürebilir miydim? Şu an da yaptığım işteki konumum ve koşullarım ne olurdu? Ne tür sınırlarla karşılaşırdım?


Sınırlar yani “engel”…Engellenme; bireyin hedefe yönelik dürtülerini veya eylemlerini iç ya da dış etkenlerle gerçekleştirememesi halinde yaşanan psikolojik bir süreçtir.

Örneğin; bir üniversitenin konferans salonunda seminer yapmaya gittiğimde ”hanımfendi pardon, başörtüyle giremezsiniz” deseler.. Ne hissederdim?….Binlerce kadın ne hissediyor?

“Semineri ben veriyorum “ dediğimde ortaya çıkan sorun nasıl çözümlenirdi acaba?

Bunca yıl biriktirdiğim bilgi ve deneyimi her şeyiyle paylaşmaya hazır olarak gittiğim bu salonda bu türden bir engellenme ile karşılaşsaydım neler hissederdim diye düşündüğümde, tanımlayabildiğim duygular, kızgınlık, öfke; devamlılığı ya da çözümsüzlüğü halinde isyan…

Engellenme durumunda kalan bireyin kaçınılmaz olarak hissettiği duygulardır bunlar ve evrenseldir. Amaca yönelik davranışın içten ya da dıştan gelişen nedenlerle gerçekleşmemesi bireyde aynı duygusal tepkimeleri yaratır.

Bu yıl birlikte bir eğitim aldığım başörtülü ve görme engelli çok sevdiğim bir kardeşimin üniversite salonuna girerken yaşadığı tedirginliği gözlerimle gördüm, önemli bir engeli vardı ve göremiyordu.. Bu engeline rağmen kendini geliştirmek, kendi gibi olanlara yardım edebilmek, örnek olabilmek için çıktığı yolda karşısına çıkan engele bakar mısınız? ”Neslihan abla ya almazlarsa beni dediğinde neler hissettiğimi anlatamam “


Peki bu son derece kişisel olan tercih neden toplumsal bir boyut kazandı da bunca kadın bu işten zarar gördü?


1995 seçim dönemi Fatih’te bir dershanede felsefe grubu derslerine giriyordum. Lise 2 İmam Hatip sınıfımız vardı, erkek sınıfı… Bir gün derse girdim 25 kişiden sınıfta 4 kişi var. “neredeler?” dedim ”mitingdeler” cevabını aldım. Sonra hararetli hararetli konuşmaya başladı mitinge gidemeyenler de… ”hocam biz iktidara gelelim böyle gezemiyeceksiniz, dolaşamıyacaksınız, cihata hazırlanıyoruz, Allahın emri böyle… Allah adına ne gerekirse yapacağız, gerekirse kan dökülecek… kan dökmeye Allah adına ölüme gitmeye hazırız” türünden konuşmalar geçti. Ertesi ders mitingde olanlarla da konuyu devam ettirdiğimde duyduklarımdan çok ürktüm ve korktum…


Ve duyduklarım 15 yaşında delikanlıların söylemleri değildi, kesinlikle … Sanırım akşam sohbetlerinde ya da namaz vaazlarında hemen hemen dikte ettirilmiş, beyinlerine kazınmış ve başka beyinlerden çıkan hastalıklı düşüncelerdi. Bu gençler şimdi avukat, belki kaymakam adayı, belki bir kamu kurumunda. Bu gençlere bu sözleri söylettiren ağabeyler ise; belki kaymakam, vali, savcı, hakim, milletvekili….

Allahla kul arasında gerçekleşmesi gereken bir mesele nasıl da siyaset malzemesi, nasılda toplumsal bir yara, nasılda bir mağduriyet gerekçesine dönüştü..


Hatırlıyorum da üniversitedeyken tepeden tırnağa lacivert giyinen, başını da lacivert örtenler vardı bir de kahverengi giyinenler, bunlar Süleymancı, şunlar Nurcu denirdi kim kimdi hatırlamıyorum şimdi. İstanbul Üniversitesi önünde eylemler olurdu sık sık. Önce aralarında oturduğumu hatırlıyorum, özgürlüklerine müdahale olduğunu, okuma haklarının engellenmesinin doğru olmadığını düşünerek…

Sonra bu eylemler Cuma günlerine rastlamaya, Beyazıt Camisinden çıkan kalabalığın; çember sakallı, sarıklı, cüppeli, ileri geri sloganlar atan amacın başörtüsüne destek olmaktan çıkıp, rejim sorununa dönüştürüldüğünü anladığımda ben aralarında değil, izleyen olmayı seçtim. Ve o genç kızlar maalesef kendi işlerine başkalarını karıştırarak hem kendilerine hem de topluma zarar verdiler ve vermeye de devam ediyorlar.

Birileri tehdit eden, birileri koruyan kollayan olma durumunda olmadan karşılıklı adımlarla çözülemeyecek hangi sorun vardır?

Her sorunda kendini ifade edebilme temel şarttır; bu doğru yer ve zeminde yapılmadığında içinden çıkılmaz bir hal almaz mı?


Başörtüsünü takmak ve işine okuluna gitmek isteyen tüm hem cinslerim HAKLIDIR, onlara destek vermek isteyen ağabeyleri, eşleri, babaları da HAKLIDIR, cumhuriyeti savunmak ve korumak durumunda kalan askerler de HAKLIDIR, bu meselden siyasi çıkar elde etmek isteyenler de HAKLIDIR…..


Başörtüsü benim sorunum bu sorunu ben çözmeliyim diyemeyen, işine başkalarını karıştıran ve bunu sonradan kontrol edemeyen hem cinslerim SUÇLUDUR, kardeşlerine, eşlerine, kızlarına destek vermek isteyen ama bunun sınırlarını belirleyemeyen ve amacından saptırarak, bu durumu rejim alehtarı bir havaya sokan kardeşler, eşler ve babalar da SUÇLUDUR, Cumhuriyeti korumak kollamak sorumluluğununda olan“Anayasa'nın tanımladığı Cumhuriyet'in demokratik, laik ve sosyal hukuk devlet ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı, diye devam eden MGK kararlarını alan ve bu meselede suçlu suçsuz ayırmadan herkesi aynı kefeye koyan askerler de SUÇLUDUR, bu meseleyi hala bir siyaset malzemesi olarak kullanan ve çözüm yolu bulmak yerine benzer söylemlerle uzlaşmaz tavır sergileyen iktidarı elinde tutanlar da SUÇLUDUR.


HERKES KENDİ BULUNDUĞU NOKTADA YAPABİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMEDEN, AYNI TAVIR VE AYNI YÖNTEMLERLE SORUN AŞILAMAYACAĞI GİBİ, BU DURUMUN YARATTIĞI MAĞDURİYET SADECE MALESEF Kİ KADINLARIN HANESİNE YAZILMAKTADIR.

BUNU GERÇEKTEN “KENDİ”SORUNU OLMAYAN ERKEKLER DE ÇÖZEMİYECEKTİR.


Bu yazı www.siyasetinsesi.com da 28 Şubat 2007 de yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 157
: 876
Kayıt tarihi
: 10.09.07
 
 

HAYAT YÜZ ÇİZGİLERİ YÖNÜNDE İLERLER.. ..