Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Başucumda Ben

Başucumda Ben
 

Oysa hiç konuşmamıştı adam kadının dudaklarını konuşurcasına bir sıradanlıkla öperken. Zihni ve dudakları birbiriyle yarışıyordu gittikçe ısınan bedeninin kontrolünü ele geçirmek için. Kendiyle mi mücadele etmeliydi yoksa her şeyin kendi kendine mi olması gerekiyordu bilmiyordu. Ama oradaydı işte. Yağmur yağdıkça buğulu cama yansıyan masum sureti rüzgâra tutulmuş alev gibi titriyordu. Nefesi sıklaştı, titredi, yatağa yığılıp bir süre hareketsiz kaldı. Gözü biran uzaklara daldı, izin vermedi uzaklaşmalarına. Hemen başucundaki sigara paketine sarıldı. Çarşaftan kayarcasına komodinin üzerindeki çakmağı aldı ve sigarasını tutuşturup genzini yakan ve bir o kadar da haz veren sihirli zehri soludu.

Düşünmeyi sevmezdi. Aklı sürekli pişman olduğu bir döngüde çalışırdı. Önce hareket eder, sonra pişman olur, düşünür ve tekrar hareket ederdi. Hayal kurardı saçma sapan. Belki bir film artisti olurdu bir gün ya da ünlü bir ses sanatçısı olurdu herkesin peşinden koştuğu. Işıkları severdi ama hayatı hep karanlıkta geçti. Gölgeden beterdi, onun başkası tarafından görülme lüksü bile yoktu. Karanlıkların içinde eriyip gitti hayatı.

Saçma sapan yaşardı. Evi, arkadaşı, ailesi, hiçbir şeyi belli olmayan bir adamdı. Parmak izleri olmadan yaşamak gibi bir şeydi onunki. Bir hiçliğin içinde var olma mücadelesi vermişti. Ve sigarasının son nefesini hasretle içine çekip yağmurda uçarcasına ilerleyen arabasının camından sonsuzluğa fırlattı.

Islak rüzgâr saçlarını savururken saçma sapan düşüncelerle boğuşuyordu. Babaannesi geldi akına. Elleri hep yeni açmış gül gibi kokardı. Küçükken dizlerine uzanıp öylece yatardı düşünmeden. Huzur dedikleri buydu herhalde. Her şeyin iyi olduğunun farkına varmak. Onunla hayat nasıl olurdu acaba? Bir gül bahçesinin içinde kaybolur muydu?

İlk öldürdüğü adam geldi aklına. Bıçaktan eline süzülen sıcak kan, son nefes sesleri… İki çocuk… Yok, hayır, o an adamı öldürmek dışında aklında tek bir düşünceye bile yer yoktu. Şimdi düşünüyordu geride kalan o çocuklara ne olduğunu. Belki onlar da kendi gibi yetimhaneye düşer de oradan feleğin kucağına otururlardı.

Eve döndüğünde yatakta kendisinin yerinde bir başkasını yatarken gördü. Karanlık koridorda yavaşça ilerledi, silahını çekti ve biraz daha yaklaştı. İşini bitirmeden önce kim olduğunu görmek istiyordu. Biraz daha yaklaştı ve yerdeki ıslaklık dikkatini çekti. Botlarına bulaşan bu sıvı yataktan geliyordu. Adamın sırtının kanlar içinde olduğunu gördü. Bir kurşun yarası. İyi tanırdı bu çirkinliği. Korkuyla silahını doğrultup etrafa baktı. Adama yaklaştı, nefesini tuttu. Soğuk bir beden, ağır, hareketsiz ve… Yataktaki adam ona benziyordu. Öyle çok… o kadar çok… ama bu… olamaz… olamazdı! Ürperdi, vücudu buz gibi oldu. Yatağın başucundaki boş kanyak şişesini gördü. Sızmış olmalıydı. Bir kiralık katilin sonu ancak bu kadar basit, bu kadar sessiz ve önemsiz olabilirdi. Gerçek korku, işte şimdi onu iliklerine kadar hissediyordu.

 
Toplam blog
: 128
: 1989
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

Gözlerini kapat ve düşün: bir cümle kaç kişide farklı etki yaratır? Birbirimizi anlamanın gittikçe z..