Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '07

 
Kategori
Sinema
 

Bataklı Damın Kızı Aysel

Bataklı Damın Kızı Aysel
 

1935 yılında çekilmiş olan bu film Nazım Hikmet Kültür Merkezindeki Türk Sineması Atölyesi kapsamında gösterildi Salı akşamı. Mimar Sinan Üniversitesi STE arşivlerinde korunan filmin senaryosu da Nazım Hikmet’ten. Selma Legarlöf'un "Tösen Fran Stormyrtorpet" adlı öyküsüyle, İsveçli yönetmen Vıctor Sjöström'ün uyarladığı "Bataklık Kızı" filminden Hasan Cemil Çambeli’nin uyarladığı öyküyü , Nazım Hikmet senaryolaştırırken Mümtaz Osman adını kullanmış. Yönetmen Muhsin Ertuğrul.

Görüntü yönetmenleri ise Cezmi Ar ve Remzi Ar.

Müzikler Cemal Reşit Rey’den.

Dekor ise Nikola Peroff

Oyuncular : Cahide Sonku, Talat Artamel, Feriha Tevfik, Sait Köknar, Behzat Butak, Mahmut Moralı, İ.Galip Arcan, Nafia Arcan, Müfit Kiper, Hadi Hün, Hazım Körmükçü, Sami Ayanoğlu, Ergun Köknar

Muhsin Ertuğrul, kendi adına yapıp işletmesini İpek Film'e devretmiş.

İlk köy filmi denemesi olması bakımından da ulusal sinama tarihinde önemli bir yeri var.

Çeşitli web sayfalarından sağladığımız bu bilgilerden (1)(2) sonra filmi anlatabiliriz:

Film Aysel ile Ali’nin aşk öyküsünü anlatıyor. Temiz yapmacıksız bir aşk onlarınki.

Aysel Satılmışzadelerin evinde çalışırken evin beyinden hamile kalır. Ancak adam çocuğu üstlenmemektedir. Olay mahkemede çözülecektir. Film köy yolunda at arabasıyla ilerlemekte olan Çamlıbel köyünden Ali’yi görürüz. Patikada da bir köylü kız yürümektedir. Ali köylü kızı arabaya alır. Kız mahkemede işi olduğunu söyler. Kıza kim olduğunu sorunca Bataklı Dam köyünden Aysel olduğunu öğrenir. Kız arabadan iner. Benim Aysel olduğumu bilseydin arabana almazdın değil mi der. Mahkeme salonunda Satımışzade ailesinin beyi Aysel ile birlikte olduğunu inkar edip yemin edince Aysel beklenmeyen bir davranış göstererek:

"Çocuğumun babası olan kişinin yalan yere yemin etmesini istemiyorum Hakim Bey!" diyerek davanın düşmesini sağlar. Böylece çocuğunun bakımı için kendisine bağlanacak nafakadan da olmuştur.

Burada kadının ağlayıp çaresiz bir şekilde mahkeme salonunu terk edeceğini bekleyen seyirci ilk şaşkınlığını yaşar. Aysel gururlu, yaptığının bilincinde ve akıllı bir kadındır. Üstelik çok da güzeldir.( Cahide Sonku canlandırdığına göre) Başında filmin sonuna kadar çıkarmadığı tipik bir yemeni ile bağlı olsa da güzelliği ayan beyan ortadadır.

Ailesi yoksuldur Aysel’in ve çocuğa bakarlar ama Aysel çalışmak zorundadır.Yolda arabasına bindiği Ali; yatalak annesine bakması için Aysel’i eve alır. Biraz zaman geçmiş ve Aysel Ali’nin annesine başarıyla hizmet etmekte bir dediğini iki etmemektedir. Köyün zenginlerinden bir adamın köylü olduğu halde köyünden ayrılmayan ve şehirliler gibi modern giysiler giyen kızı Gülsüm (Feriha Tevfik) Ali’ye vurulur. Kızın ailesi Ali’lerin evine gider.(burası da biraz göreneklere uygun mu diye düşündüm) Fakat evde hizmet eden Aysel’i gören Gülsüm ve annesi Aysel’in o evde çalışmasını istemezler. Ali’nin babasına Aysel’i işten çıkartma şartını koşarlar. O gece Ali, arkadaşları ile son bekarlık gecesini yaşar.( O yıllarda bizdeki köylerde böyle bir gelenek var mıydı bilmiyorum) Ali çok sarhoş olur. Sonra kasaba meyhanesinde Aysel için söylenen bir kötü söz nedeniyle kavga çıkar ve sanırım Satılmışzade öldürülür. Sabaha karşı eve sarhoş dönen Ali gazetede cinayet haberini görünce cebinden çakısını çıkarıp kontrol eder. Çünkü haberde öldürülen kişinin başında bir çakının parçası bulunmuştur. Ali bir de ne görsün, çakısının ucu kırık değil mi? Adamı kendisinin öldürdüğüne kanaat getirir. Çakıyı alıp köyün kenarındaki bataklığa atar. Bu olaya şahit olan Ali’nin babası bataklığa girip çakıyı bulur. O gün kız evine gidilecek akşama da kına gecesi olacaktır. Kızın babasına size söyleyeceklerimiz var deyip Ali’nin yaşadığı kavgayı ve cinayeti anlatmasını sağlar Ali'nin babası.

Burada da bir kırılma noktası ya da baht dönümü yaşanır. Gülsüm’ün babasının bu işi örtbas edeceğini düşünen seyirci şaşırır. Çünkü adam bu şartlar altında kızını Ali’ye veremeyeceğini söyler. Kız da babasını onaylar. Aşkı bir anda sönmüş gibidir Gülsüm’ün.

Olay kısa zamanda duyulur. Tam bu sırada Bataklı Dam’ın kızı Aysel evden ayrılmasına ve işten çıkarılmasına neden olduğunu bile bile; Ali’nin sözlüsü Gülsüm ile buluşmak ister. Ali’nin çakısının ucunu çok zaman önce Aysel kırmış ve kırık olduğunu söylemeden çakıyı kapatıp Ali’ye vermiştir. Yani bu cinayeti Ali işlememiştir. Ali’nin suçsuz olduğunu anlatır Gülsüm’e. Dileği Gülsüm’ün bundan haberi yokmuş da yaptığı davranıştan pişman olmuşçasına Ali’ye dönmesi ve Ali’nin yıkılan gururunu tamir etmesidir. Nasıl olsa gerçek yani ALİ’nin katil olmadığı yakında ortaya çıkacaktır. Gülsüm de Aysel’in istediğini yapar. Ali ile tekrar barışmak üzere bir araya gelir ama bu sefer de vicdanı konuşur ve bu olayı Aysel’in kendisine anlattığını söyler. O sırada da Ali Aysel’i çılgınca sevdiğini kavramış ve onunla düğün yapma hazırlıklarına girişmektedir.

Kız doğruyu söyleyince sorun çözülür ve Ali Aysel ile evlenir.

Nazım Hikmet’in yazdığı bu şiirsel ve güzel senaryoyu çok iyi anlatamadığımı farkındayım. Sadece bir fikir verebilmek için özetlemeye çalıştım.

Filmde konuşmalar az ve anlatılmak istenilen olaylar ve duygular hem görsel( tarlada çalışan köylülerin yoğun emek savaşımı, ekinlerin sürülmesi vs) hem de müzikle verilmiş. Nazım Hikmet gibi evrensel bir ozanla, Cemal Reşit Rey gibi dünyaya mal olmuş bir bestecinin çalışmalarından çıkabilir ancak bu kadar güzel bir estetik-şiirsel anlatım. Mutlu anlarda çok sesli Türk sanat müziği ve bazı durumlarda da klasik batı müziği kullanılarak, anlatılmak istenilen fikir, filmin arka fonundaki müzikle kuvvetlendirilmiş. Çok beğendim. Yine de keşke daha net olabilseydi ve herkese ulaşabilseydi.

O günlerde köy yaşamının birer doğal nesnesi olan testi, su küpü, mangal, yayık, saban, pulluk , orak gibi nesneleri bugün görenler için ilginç. Ayrıca tek bir otomobile de rastlanmıyor filmde. Ulaşım köyler arasında ya da kasabalara hep atlı arabalarla ve faytonlarla yapılıyor. Tarlalar, köy evleri, keçi ve koyun sürüleri, pulluk çeken mandalar, düğün alayı için süslenen atlar, yayıkta süt döven köylü kadınları, tarlada harman kaldıran köylüler, köylerin daracık kargacık burgacık sokakları hepsi sahne sahne o zamanki gelenekleri ve yaşamı yansıtmada çok başarılı. Ancak filmin bütününe bakıldığında Batıdan esen bir şey var, ne olduğunu tam bulup çıkaramadığım. Köydeki olağanüstü düzen mi, köylü karakterlerde görülen modern bakış mı, yoksa dekor olarak seçilen köyün çok mükemmel görünümü mü kestiremedim. Umarım filmi izlemiş olup da yazımı okuyanlar katkıda bulunurlar.

Özellikle at arabalı sahnelerde, ekin biçme ve kaldırma sahnelerinde çekim açıları çok mükemmel. Bir de Aysel’in yerden çekilen bir yürüyüş sahnesi vardı ki tek kelimeyle muhteşemdi, unutulmaz güzellikte bir sahneydi. Bu sahneyi çeken kameramanların epeyce toz yuttuğuna değmiş muhteşem bir alt açılı çekimdi. Belirtilmek istenen durum ve duygular kamera açılarının ustalıklı kullanımı ile de yansıtılması bakımından çok önemli bir film Bataklı Damın kızı Aysel. O yıllardaki Rus sineması ekolunun etkilerini de sezdim kamera açıları bakımından. Bu tür filmler devam ettirilebilseydi ve 1959 yılındaki o şansız Belediye deposu arşiv yangını olmasaydı; bugün Türk sineması bambaşka yerlerde olurdu sanırım.
Filmde tuhafıma giden Ali’nin babasının ve kardeşinin başındaki yüksek fötr şapkalardı. Üzerinde epeyce düşündüm. Belki de o şapkalar biraz da bilinçli olarak seçilmişti. Filmin çekildiği koşullardaki Türkiye Cumhuriyeti modern bir hamle içinde ileriye doğru ilerlemekteydi. Bu koşulları göz ardı etmeden yapılacak bir sosyolojik değerlendirme aynı filmin bugün neden bütün olarak bakıldığında daha Batılı gibi durduğunun da yanıtını verebilir. Bugün Batılı görünen film belki de o günün ilerleme hamlesi içinde olan gerçek bir köyü yansıtıyor olamaz mı? Yani bu yazıyı yazarken köy enstitülerini de hatırlayınca sorumun yanıtını da buldum sanırım. Seksen yıl önceki ilerleme hızımızın kesildiği ve hatta geriye doğru adımlar atmaya başladığımızdan olsa gerek.

Film doğrunun ve gerçek aşkın zaferini vermesi bakımından etik mesajlar da taşıyordu. Tabii ki üzerine daha çok şeyler yazılıp çizilebilir ama bu sıcak havada termometre 40 C sıcaklık gösterirken benden bu kadar dostlarım. Yine de fısıldamadan edemiyorum. Cahide Sonku bu filmde başrol oyuncusu olan Talat Artemel ile evlenmiş. Bence çok yakışmışlar.

(1) http://www.sinematurk.com/film.php?1

(2) http://www.telifhaklari.gov.tr/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF1A9547B61DAFFE2A1966176E3ABFFFF2

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..