Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

 
Kategori
Yolculuk
 

Batı Karadeniz 1

Batı Karadeniz 1
 

Şimdiye kadar hiç görmemiştim Karadeniz’in hiçbir yerini. Geçtiğimiz hafta mütevazı bir Batı Karadeniz gezisi yaptık, çok da iyi yaptık.

Pazar sabahı erkenden çıktık yola. Eskiden olsa Bolu Dağında kahvaltı yapalım derdik, şimdi tünelimiz var. Tünelden çıktıktan sonra Metro tesislerinde yaptık kahvaltımızı. Tabi dağ havasına benzemez de idare ettik işte.

Rotamız Sinop’tu. Önce Boyabat’a bağlı bir köye uğradık, kabir ziyareti için. Bir saat kadar oyalandıktan sonra ver elini Sinop.

Önceden kalacak yer ayarlamadığımız için ilk iş otel bakmak oldu. Hemen kıyıda

MELİA KASIM otelini görünce bir bakalım dedik. Eskiden beri ismini duya geldiğimiz bir otel burası. Mülk Sahibi SSK imiş. Uzun süreli kontrat yapılamadığı için otel harap vaziyette; işletmeci yatırım yapamıyormuş kontrat sorunu nedeniyle. Tek iyi tarafı çarşaf ve havluların tertemiz oluşuydu. Onun dışında konakladığımız 2 gece boyunca sürekli bir öğürtü hissiyle gezdim.

Otel sahiplerinin Melia ve Kasım isimli bir çift olduğunu sanırdım. Meğer Melia, ailem kelimesinin tersten okunuşuymuş. Kasım ve ailesi yani. Kasım Bey rahmetli olmuş, eşi Melek hanım işletiyormuş şimdi. Bakım yapılabilse bölgenin tartışmasız en iyi oteli olur, SSK'ya duyurulur.

Sinop merkezde denizi arkanıza alıp tepelere baktığınızda oldukça büyük bir yapı görürsünüz. Burasını onüç yıl öncesine kadar Amerikalılar radar olarak kullanırmış; Rusya’yı izlerlermiş. Radar kapanınca Amerikalılar da bölgeyi terk edip gitmişler. Otelin en üst katında onlar kalırmış o zamanlar. Sinop o dönemde altın çağını yaşamış "dolar konuşurduk, Türk Lirası kullanmazdık" dedi birisi.

Her şey bir tarafa konumu mükemmel. Balkona çıktığınızda Karadeniz ayaklarınızın altında, doya doya seyredin.

Merkez küçük bir yer, hele İstanbul’dan giden biri için avuç içi kadar. Kıyı şeridi her daim yürüyen insanlarla dolu. Oldukça geniş ve uzun bir iskelesi var, Gümrük de bunun yanında hemen. Bu iskelede insanlar balık tutuyor, yürüyor, bisiklete biniyor falan filan.

Kaleye çıkıp aynı manzarayı tepeden görmeniz de mümkün. Hatta giderseniz muhakkak görün derim. Denizi arkanıza alıp şehir manzarasına bakmaya kalkarsanız, her yerde görebileceğiniz çarpık kentleşmeyi görürsünüz, zaten yabancısı da değiliz bu manzaranın.

Sinop halkı beklediğimden daha modern. Beyleri o kadar değilse de hanımları ve genç kızları oldukça modern. Halk SOL’un kalesi olmakla övünse de belediye başkanları AKP’li. Yerli halk pek memnun değilmiş yerel yönetimden ama seçmişler (!) işte.

Kalede sohbet ettiğimiz birisi “burada gecenin bir yarısında onüç yaşında bir kız iskelede alır birasını içer, kimse de bir şey demez” diyerek modernliklerini övdü! Bana göre bunun modern olmakla hiçbir ilgisi yok ama neyse.

İlk akşam karnımızı kıyıda bir balıkçıda doyurduk. Hele bir de yol yorgunu olunca balık çok keyifli geliyor. Yemek eşliğinde içtiğim kolanın gazabına uğrayıp, davul gibi şişince tek çare yürümek oldu. Kıyıda bir uçtan bir uca Karadeniz esintisiyle dolaşmak çok güzeldi. Bizim İstanbul’da alıştığımız nemli hava orada yok tabi. Mis gibi efil efil havada bol bol yürüdük. Herkes üşüdü ama ben oldum olası severim serin havayı.

Yolculuğa hazırlanmanın yorgunluğu, sabah erkenden kalkmak, yolculuk, temiz hava derken hepimizin erkenden uykusu geldi. Sadece havlu ve çarşafları temiz olan odamıza çıktık ve ilk günümüzü böylece tamamlamış olduk.

 
Toplam blog
: 14
: 942
Kayıt tarihi
: 28.10.06
 
 

Yıllardır hayatımı hesap, kitapla kazanırım. Kendimi bildim bileli ne bulursam okurum. En çok da ..