Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Batı Karadeniz gezisi

Batı Karadeniz gezisi
 

Gideros Koyu-Kastamonu


Daha önceden planladığımız ancak bir türlü fırsat bulup da yapamadığımız Batı Karadeniz Turunu 19 Mayıs 2014 resmi tatilinin Pazartesi gününe denk gelmesini fırsat bilerek gerçekleştirmeye karar verdik.

17 Mayıs Cumartesi sabah 06.00’ da Kağıthane Toplanma Merkezinde dostlarımızla buluşuyoruz.!

Kağıthane’de oturan dostlarımızın yeni aldıkları 2012 model yeni kasa VW Golf dizel otomatik aracı bu turumuzda deneme fırsatımız da oluyor.

İlk durağımız Sakarya ili Karasu ilçesi için yola çıkıyor ve Tem-Ankara yönü Gebze kavşağındaki yol çalışmaları nedeniyle E-5’de Kocaeli-Kandıra-Kaynarca üzerinden toplam 200 km yolu yoğun trafik sebebiyle 5,5 saatte alıyoruz. Daha gezimizin başında İstanbul’dan çıkmak için verdiğimiz efor bizi oldukça yoruyor.

Karasu’da kısa bir şehir turu sonrası soluğu Karasu’ya bağlı Yeni Mahalle’de alıyoruz. Sakarya Nehri’nin Karadeniz ile buluştuğu noktada olan Yeni Mahalle, Sakarya Nehri kenarına kurulmuş tesisleri ile harika bir konumda yeralıyor. Geç de olsa bizim de kahvaltı durağımız burası.

Kahvaltı için Nehir Cafe’yi tercih ediyoruz. Konum olarak tüm tesisler aynı güzellikte ancak Nehir Cafe bize sunduğu hızlı servis, bol çeşitli serpme kahvaltı tabağı, leziz mıhlaması ve güleryüzlü çalışanları ile bütün stres ve yorgunluğumuzu geride bırakmamızı sağlıyor. Fiyatları ise oldukça makul. 4 kişilik kahvaltı tabağı, sınırsız çay, ortaya söylediğimiz mıhlama, serpme kahvaltı menüsündeki lezzetli sigara böreği ve patates kızarması için ödediğimiz toplam ücret 65 TL.  Cafe sahibi biz ayrılırken yolumuzun uzun olduğunu öğrenince bize “15 şişe soğuk su vereyim yanınızda bulunsun” diye ikramda bulunmak istedi ancak biz bu ısrarı suyumuz olduğu için nazikçe geri çevirdik. Karadeniz insanının sıcakkanlı ve misafirperverliği Karasu’da başlamış oldu.

Kahvaltı sonrası Yeni Mahalle’ye 10 km. mesafede bulunan Acarlar Longozu’na güzel manzaralar eşliğinde 10 dk. gibi bir sürede varıyor ve 600 metrelik Acarlar Longozu yürüme parkurunda yürümeye başlıyoruz. Doğa harikası olan Türkiye’nin ikinci subasar ormanı (birincisi İğneada) Acarlar Longozu'nda su üzerinde açan nilüferler ve sular içinde kalmış ağaçlar görsel bir şölen sunuyorlar. Göl içerisinde deniz bisikleti ve tekne ile gezinti yapmanız da mümkün. Ancak bu tekne ve deniz bisikletleri nilüferlere zarar vermiyor mu merak ettim. Acarlar Longozu'na giriş ücretsiz. Eğer yolunuz Karasu tarafına düşerse Acarlar Longozu ve Yeni Mahalle’yi mutlak görmenizi, Yeni Mahalledeki tesislerde sabah kahvaltısı veya akşam yemeği, vaktiniz yoksa da bir çay-kahve içip keyif yapmanızı tavsiye ederim.

Öğleden sonra Karasu’dan ayrılıp Karadeniz sahilini takip ederek Akçakoca-Alaplı’yı geçerek Ereğli’ye varıyoruz. 85 Km mesafeyi Akçakoca’ da verdiğimiz güzel Karadeniz fotoğraf molası dahil 1,5 saat sürede alıyoruz. Yol üzerinde gördüğümüz köyler güzel sayfiye kasabaları havasında. Yol tek şerit ve hafif virajlı olsa da çok kötü değil.

Ereğli merkezi geçtikten 2 km sonra sağda tabelası görülen Cehennem Mağaraları ilk ziyaret noktası. Müze kart geçerli. Kartı olmayanlar için ise giriş ücreti 3 TL.  3 Mağaradan oluşan Cehennem Mağaraları 500 metre alan içinde gezmesi oldukça rahat bir lokasyonda yeralıyor. Mağaraların içindeki balıklı göletler ve Hristiyanlar tarafından ibadethane olarak kullanılması farklı bir atmosfer yaratıyor.

Cehennem Mağaraları gezimiz sonrası şehir merkezine geri dönüyoruz. Ereğli sahil şeridi çok güzel dizayn edilmiş. Sahil bandında yeralan yürüyüş yolları, bisiklet parkuru, cafeler ve çay bahçeleri Ereğli’ye değer katmış. Sahil şeridi hafta sonu olması sebebiyle oldukça kalabalık. İsteyenler kayık kiralayıp Karadenize açılabilir. Biz cesaret edemedik. Sahil şeridini gezdikten sonra arabamıza binip Hasan Kuru Pide Salonu’na Karadenizin en meşhur Pidecisine gidiyoruz. Ereğli merkezde bulunan Hasan Kuru Pide Salonu favori lezzet duraklarından biri olduğu için kime sorsanız gösterirler. Bilmeyen yok. Ancak sipariş ettiğimiz kuşbaşılı, kaşarlı, kıymalı pidelerden biz çok memnun kalmadık. En meşhurları kıymalı pide imiş ancak her yerde bu lezzeti yakalarsınız. Kaşarlı pide bence en kötüsü idi . Kuşbaşılı pide ise idare eder konumdaydı. 5 kişiyiz ve sadece bizim ufaklık bu pideleri beğendi.! Fiyatlara gelince normal diyebilirim. 4 pide ve 5 ayran için 50 TL hesap ödedik.

Hasan Kuru Pide Salonu’ndan ayrılıp tekrar sahile iniyoruz ve kısa bir tur atıp gece konaklayacağımız Zonguldak merkeze gitmek için tekrar yola koyuluyoruz. Ereğli-Zonguldak arası 51 km ve 1 saat içinde katediliyor. Rahat bir yolculuk sonrası akşam 20.00 civarı hotelimize giriş yapıp hotelimizin kafeteryasından günbatımını izliyoruz. Karadenizde günbatımı seyretmek güzel bir aktivite diyebilirim. Günbatımı sonrası Zonguldak merkezdeki sahil şeridinde yürüyüş yapıp dondurma yiyiyoruz. Ereğli kadar güzel bir sahil şeridi yok ancak biz zaten yorgun olduğumuz için 1 saatlik bir yürüyüş sonrası hotelimize tekrar dönüyoruz. Zaten Zonguldak’da gezeceğimiz tek yer Çaycuma mevkiindeki Gökgöl Mağarası ve biz de sabah Zonguldak’dan ayrılırken Bartın yolu üzerinde burayı görmeyi planlıyoruz.

18 Mayıs Pazar günü sabah 08.00 civarı kahvaltı sonrası otelimizden ayrılıp Bartın’ a gitmek için yola koyuluyoruz. Çaycuma yolunda Gökgöl Mağarasına varıyoruz ancak kapı duvar. Sanırım sabah erken saat olduğu için veya Pazar günleri kapalı olduğu için mağarayı göremeden Bartına doğru devam ediyoruz. Filyos yolu üzerinden gitmediğimiz için Çatalağzı mevkiindeki Cumayanı, Kilimli mevkiindeki Kızılelma mağaralarını görme şansımız olmadı. İsteyenler alternatif olarak Kilimli istikametine devam edip bu mağaraları görüp daha sonra Bartın istikametine yönelebilirler.

Zonguldak-Bartın 75 km ve 2 saat sürede hafif virajlı yolu ile saat 9.30 gibi varıyoruz. Bartın çayının harika manzarasını ve Fatih Sultan Mehmet'in heykelini fotoğraflayıp şehir merkezinde kısa bir tur atıyoruz. Küçük bir kasaba görünümünde olan şehir Amasra’nın gölgesinde kalmış, oldukça sakin. Denize kıyısı olan yerler daha çabuk gelişiyor ve turizme açılıyor. Bartın’da fazla vakit kaybetmiyoruz ve 18 km uzaklıktaki Batı Karadenizin Safranbolu ile birlikte turizm başkenti Amasra’ya yöneliyoruz. Batı yönünden girerseniz yol üzerinde Kuş Kayası yol anıtı  ve Amasrayı tepeden görebileceğiniz Bakacak mevkiine varıp buralarda kısa molalar verebilirsin. Fatih Sultan Mehmet’de buraları almadan önce zaten öyle yapmış. Dünyanın gözü dediği yer Bakacak tepesi ve Amasra’yı almaya burada karar vermiş. Tabii daha önceden alındığı için bizim almamıza gerek yok.! Biz sadece bakıyoruz, zaten bizimdir burası çok şükür.!  Napolyona ölmeden önce sormuşlar “ Fatih mi daha büyük komutan yoksa sen mi “ Napolyon’un cevabı çok ilginç “ tabii ki Fatih, çünkü o aldığı tüm toprakları sonraki nesillere aktarabilmiş ben ise hepsini kaybettim.”   Bakacak tepesinde yöresel ürünler de satılıyor. Biraz pahalı olsa da taze ve lezzetli ürünler var. Bzi elma kurusu ve erik aldık. Gezi boyunca yiyip durduk.

Saat 10.30 gibi Amasra’dayız. Aracımız ile kısa bir tur atıp Büyük Liman önündeki otoparka bırakıyoruz ve gezilecek yerleri gezmeye başlıyoruz. İlk olarak tekne turu için isimleri ve telefonumuzu yazdırıp görevliden bizi teknenin kalkacağı vakit aramasını bekliyoruz ama tabii böyle birşey olmayacak. Kendisi teklif ettiği halde tekne turu için bizi arayan soran yok. Bizim de zaten daha sonra tekne turu için vaktimiz olmuyor. Tekne turu 45 dk. da Büyük Limandan kalkıp Küçük Liman, Tavşan adası etrafında turlayıp sizi geri getiriyor. Ücreti 8 TL. Vakti olanlar tercih edebilir.

Biz önce kaleye çıkıyoruz. Manzara harika. Güzel fotoğraflar çekiyoruz. Amasra ve Karadeniz ayaklarınızın altında. Ancak Kaleden geriye birşey kalmamış. Anlaşılan Kale mahallesi Kalenin yerini almış.! Unesco geçici miras listesinde imiş ama yakında listeden burası çıkar.! Tarihi yerlere evler inşa etme de bizden iyisi yok.

Kale içinden Küçük Liman istikametine doğru yürüyoruz ve Fatih Camiine varıyoruz. Kilise Camii diye de anılan bu Camii Fatih Sultan Mehmet tarafından Kilise’den Camii’ye çevrilmiş ve yanına bir minare inşa edilmiş. Camiinin içi de ziyaret edilebiliyor. Minarenin ise sonradan yapıldığı ilk bakışta belli oluyor.

Boztepe Amasranın diğer tepesi ve Kale yerine buradan da Amasrayı ve Karadenizi görebilirsiniz.

Kilise Camii ziyaretimiz sonrası bir Türk kahvesi içmek için önümüze çıkan güzel bir çay bahçesinde duruyoruz. Boztepe ile Zindan mahllesini birbirine bağlayan Kemere köprüsü manzaralı çay bahçesinde kahvemizi yudumluyor, Kemere köprüsü ile Tavşan adasını fotoğraflıyoruz.  Kahvemiz bittikten sonra Küçük Liman tarafına yöneliyoruz. Sırasıyla iyi bir Beşiktaş taraftarı olan Amasralı rahmetli şarkıcı Barış Akarsu’nun heykelini görüp, Amasra Müzesine varıyoruz. Müze içini ziyaret etmiyoruz. Çünkü vaktimiz sınırlı. Geri dönüp Çekiciler Çarşısına giriyor ve hediyelik eşyalara bakıyoruz. Devrek bastonu ve ahşap ürünler çarşıda en ilgi çekici ürünler. Amasra’da yürüyüş rotamızda bulunan tüm gezi yerlerini tamamladıktan sonra Küçük Liman tarafındaki buranın en ünlü balık restoranı “Canlı Balık Mustafa Amca’nın Yeri (1945)” ne girip kendimize balık ziyafeti çekiyoruz. Direkli Kaya manzaralı denize sıfır restoran mekan olarak çok güzel. Balıklar ve Amasra Salatası da harika idi. Tatlıları ise biraz zayıf bulduk. 3 fileto mezgit, bir dil balığı, ortaya 5 kişilik kalamar ve Amasra Salatası, bir porsiyon ballı yoğurt ve helva için 119 TL hesap ödedik. %10 servis ücreti de dahil. Fiyat makul idi. Bu mekanı tek eleştireceğim nokta, garsonların bahşişi peşin aldıkları için güleryüzden uzak, soğuk ve vurdumduymaz tavırları diyebilirim. Yani ilgi- alaka ve hoşgörü bu mekanda göremeyeceğiniz şeyler. Bize tek güleryüz gösteren yemek sonrası çayları getiren çocuk oldu.! Bu kadar suratsızlığın ortasında hemen dikkatimizi çekti. 

Öğleden sonra saat 15.00 civarı Amasra’dan ayrılıp Cide’ye doğru devam ediyoruz. Amasra-Cide 72 km ve 1,5 saat sürede varılıyor. Tekne imalatı ile meşhur Kurucaşileden geçerek önce Gideros tabelasından içeri sapıp 100 mt. sonra Gideros koyuna varıp bir fotoğraf molası veriyoruz. Mutlaka görülmesi gereken, hatta yazın geleceklerin burada yüzme molası vermesi gereken harika bir yer Gideros. Sakin, dingin suyu ile adeta bir göl görüntüsü veren, yeşillikler arasında kalmış gizli bir koy burası.

Giderosu gördükten sonra ana yola çıkıp Kapısuyu deresi üzerinden geçip uzun plajı ile Cide karşılıyor bizi. Tüm sahil şeridi kum plaj ile kaplı Cide bir sayfiye yeri. Şehir merkezine girerken Hababam sınıfı romanı ile ünlenen şair ve öykü yazarı rahmetli Rıfat Ilgazın Müzeye çevrilen evini ziyaret ediyoruz. Giriş ücretsiz. Evde ünlü şairin şiir ve hababam sınıfı romanları ile giydiği kıyafetler, kullandığı eşyalar sergileniyor. Evden çıkıp Cide şehir merkezinde tur atıyoruz. Günlerden Pazar ve şehir merkezi adeta terkedilmiş gibi. Evler oldukça eski ve bakımsız. Kasaba da öyle. Bu kasaba için turizm fırsatları yaratılamamış. Son olarak yöresel lezzetleri Cidella’nın tadına bakıyoruz ve saat 17.00 civarı Cide’den ayrılıp İnebolu istikametine doğru yola çıkıyoruz.

Cide-İnebolu 101 km ve 2 saat sürüyor yolculuk. Yol oldukça virajlı ve tehlikeli. Bir süre gittikten sonra içimiz dışımıza çıkıyor. Eşim artık ne varsa Karadenizin yeşilliklerine çıkarıyor ve yükünü hafifletiyor, az da olsa rahatlıyor. Biz ise hafiften leylayız!. Yıllardır Türkiyenin birçok yerini gezdik, dolaştık ancak bu yol gibi bizi zorlayanı görmedik. Saat 19.00 civarı zor da olsa kendimizi İnebolu’ya atıyoruz. Dön dön nereye kadar.! İnebolu’ya gelecekler Cide’ye vardıklarında İnebolu tabelasını değil Kastamonu tabelasını takip edip yukarıdaki ana yola bağlanıp ana yol üzerinden tekrar İnebolu tabelasından saparlarsa çok daha kolay bir yolculuk yaparlar.

Bu kafa ile bu saatte İnebolu’da göreceğimiz pek yer yok. Eşyalarımızı kalacağımız yere bırakıp biraz  istirahat ettikten sonra akşam 20.00’de sahilde bulunan Heyamola Restorana gidip birer mercimek çorbası ve Heyamola köfte yiyiyoruz. Fiyatlar ucuz. Yemek sonrası hava da serin olduğu için uyku moduna geçip gezilecek yerleri sabaha bırakıyoruz.

19 Mayıs Pazartesi sabahı, hava 22 derece. Kahvaltı sonrası ilk olarak sahil tarafındaki Türk Ocağı ve Şerife Bacı Anıtını ziyaret ediyoruz. İstiklal madalyalı bu kasaba Kurtuluş savaşında Yunanlılara karşı amansız bir mücadele vermiş. Şerife Bacı bunlardan sadece biri. Cephaneleri korumak için çocuğunun ve kendisinin üzerindeki paltoyu cephanelere örtüp Yunanlılardan gizlerken, çocuğuyla birlikte donarak şehit olmuş. Türk Ocağı, Kurtuluş Savaşı esnasında komuta merkezi olarak kullanılmış. Eski hali ile şimdiki hali neredeyse aynı. Birebir restorasyonu sağlanmış.

Tarihi İnebolu evleri yakından çok ilginç gelmedi bize. Ancak sonraki durağımız olan Apeş tepesine çıktığımızda İnebolu evleri ile Karadeniz çok daha güzel bir görüntü verdi bize. Mutlaka Geliş veya Apeş tepelerinden birine çıkıp İnebolu’yu ve Karadenizi tepeden bir görün. Planımızdaki Pembe Köşk ziyaretimizi ise yürüme yolu hem yokuş hemde uzun olduğu için iptal ediyor, çarşıda biraz gezindikten sonra Safranbolu’ya gitmek üzere yola çıkıyoruz. Aslında İnebolu’dan 22 km ötedeki Abanaya da  gitmek istiyorduk ancak Cide-İnebolu yolu sonrası planımızdan çoktan çıkardık.!

İnebolu-Safranbolu arası 210 km  ve yaklaşık 3 saat sürüyor yolculuk. İlk 50 km biraz virajlı ancak idare edilebilir, sonrasında yol geniş ve düzlük. Safranbolu’yu geçtiğimiz yıllarda ziyaret etmiştik. Tarihi dokusu ve mistik havası bizleri sanki tekrar çağırıyor. Planda olmadığı halde içimizden kimse Safranbolu’ya hayır demedi.

Öğlen 12 civarı Safranbolu’dayız. Aracımızı park edip tarihi dokunun içinde gezmeye başlıyoruz. Safran lokumu, kolonyası ve sabunu almayı ihmal etmiyoruz. Bakırcılar Çarşısı, Köprülü Mehmet Paşa Camii ve güneş saati, Yemeniciler Çarşısı ve Demirciler Çarşısını gezip daha sonra bir kafede istirahat edip çorba ve çay içiyoruz. Hava sıcaklığı 22 derece. Akşam üstü yemeği için asıl planımız Safranbolu-Kastamonu yolu üzerindeki Çevrikköprü Kadıoğlu Tesislerinde Kuyu kebabı yemek idi ancak Eskipazarlı bir arkadaşımız ısrarla bizi köyüne davet edince hem akşam yemeği hem de Eskipazar’da Hadriaunapoulis Antik kentini ziyaret edeceğiz.

Safranbolu’daki 3 saatlik gezi, mola ve alışverişimiz sonrası Safranbolu’ya 12 km uzaklıkta olan Tokatlı Kanyonu Kristal Terası görmek üzere yola çıkıyoruz.

10 dakika yolculuk sonrası iyi tabela yönlendirmeleri sayesinde Kanyona varıyoruz. Giriş ücreti 3 TL. Araç park ücreti ise 1 TL. Yerden 80 metre yükseklikte 11 metre genişlikte inşa edilen cam teras 75 ton taşıyabiliyormuş. Roket atar mermisi ile dahi kırılamayacak sağlamlıkta olduğu iddia ediliyor.! Cam terasa çıktığımızda harika bir manzara ile karşılaşıyoruz. Kanyon ayaklarınızın altında ve cam üstünde, boşluktasınız. İnsan hafif tırsmıyor değil. Bazı sivri akıllılar cam teras üstünde zıplamasa daha iyi olacaktı.!

İsteyen Tokatlı kanyonu’na inip 9 km’lik yürüyüş parkurunu tamamlayabilir. Dere ve ufak bir şelale size eşlik edecek. Düzlük bir parkur ancak biz yürüyüş parkuruna inmiyoruz. Safranbolu’da konaklayanlar buraya 1 gün ayırabilir. Düne kadar kimsenin bilmediği bu kanyon bir cam teras sayesinde turizme kazandırılmış, emeği geçenlere sonsuz teşekkürler. Bu doğal güzellikler Avrupa’nın elinde olsa idi namını çoktan duymuş, görmek için çoktan Avrupalara gitmiştik.

Saat 16.00 civarı Eskipazar’a gitmek için Kanyon’dan ayrılıyoruz. Safranbolu’ya 10 km uzaklıktaki Karabük şehir merkezini merak ettik ve şehir merkezin de bir tur atıyoruz. Ancak ilgi çekici birşey yok.

Karabük-Eskipazar 45 km ve 30 dk. ‘da varıyoruz. Saat Kulesi, şehir merkezine bir hava katmış. Vakit kaybetmeden şehir merkezine 10 km uzaklıkta Hamzalar köyü bizim son durağımız İstanbul öncesi. Yol üzerinde Hadriaunapoulis Antik kentini görüyoruz. Ancak kazı çalışmaları devam ediyor. Bu antik kenti ortaya çıkarmak için büyük bir bütçe gerekli imiş. Şu anda ilgi çekici bir şey yok. İleriki yıllarda belki tekrar uğrarız.  Hamzalar köyüne vardığımızda Batı Karadeniz’de son gün ve son saatlerimizde harika bir köy ile karşılaşıyoruz. Tarihi Hamzalar Camii, yeşillikler için ahşap evler, köyün içinden geçen çay yorgunluğumuzu alıyor. Dostumuz evinde bizi misafir ediyor ve mangalda etlerimiz pişiriyor. Biz de o arada ağaçlardan erik toplayıp, köyün içinden geçen çay’da ayaklarımızı buz gibi akan suya bırakıyoruz. Yemek ve köy içinde kısa gezi sonrası ayrılmadan önce kuzuları sevmeyi, mıncıklamayı da ihmal etmedik. Hayvanlara pek dokunamayan dostum Birol ve eşim yine her zamanki gibi canlı yayın seyircisi!. Kızım ise ilk çekingenlik sonrası sevimli kuzuyu cici cici diye seviyor.! Bende kuzuyu mıncıklarken hayvanın mee’ lemesi sonrası daha fazla rahatsız etmeden bırakıyorum. Çocukluğuma adeta geri döndüm.

Yazımız biraz uzun oldu ancak detaylı Batı Karadeniz Turu yapmak isteyenlere faydalı olabilir. Turizm şirketlerinin kısa ve panoramik turları yerine böyle bir tur yapabilir, hem ekonomik hem de bütün Batı Karadeniz sahilleri ve gezi noktalarını görebilirler.

Akşam 19.30 gibi Hamzalar köyünden ayrılıp 326 km yol sonrası İstanbula gece 12.00 gibi varıyoruz. 1 günümüz daha olsaydı belki Valla Kanyonu seyir terası ile Tokatlı kanyonu yürüyüş parkurunu yapabilirdik.

3 günlük gezimizde toplam 1400 km yol yaptık. 2012 VW Golf Highline otomatik dizel aracımız virajlı yollarda gösterdiği performans ve 25 kuruş ortalama yakıt tüketimi ile hem rahat hem de ekonomik bir seyahat imkanı sağladı. Sınavını başarıyla verdi. Bizler açısından tek eksiği bir aile araba olmaması, içi ve bagajının küçük olması idi.

 

 
Toplam blog
: 38
: 4208
Kayıt tarihi
: 07.01.12
 
 

Küçüklüğümde yaramaz bir çocukmuşum, delirdiğim zamanlar kimse zaptedemezmiş beni. En büyük örneğ..