Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '12

 
Kategori
Dünya
 

Batı’nın karanlık oyunlarına düşen habercilik açmazları

Batı’nın karanlık oyunlarına düşen habercilik açmazları
 

İran, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz ve Anadolu'yu da kapsayan Büyük Selçuklu Devleti (1040-1308)


Yeni okuduğum bir habere ve o habere iliştirilmiş olan bir Irak haritasına göre dertlenmemek elde değil. Bu konuda aklıma ilk gelen sorular şunlardır: Orta Doğu neden nice çözümsüzlükler içindedir? Orta Doğu ulusları neden bin parçaya ayrılmıştır? Kargaşa içindeki Orta Doğu’nun sahipleri kimlerdir? Bazı yönleri ile toplumların aynası olarak o topraklardan bize haber veren basın nereye gidiyor?

Reuters Haber Ajansı'nın bildirdiğine göre günümüzden yaklaşık iki ay kadar önce (22 Aralık 2011) Irak'ın başkenti Bağdat'ta Perşembe günü düzenlenen bombalı saldırılarda (63) kişi hayatını kaybetmiş. Koordineli saldırıların ardından ülkede mezhepler arasındaki gerginliğin giderek artmasından korkuluyormuş.

Kimi gerçeklerden üretilen ayrıştırıcı kara propaganda

Bu haberi Türkçeleştirerek yayınlayan bir İstanbul gazetesi ellerinde Irakta’ki etnik çeşitliliği gösteren bir harita bulunmadığı için olsa gerek tepesinde ‘Irak’taki Mezhep Bölgeleri’ yazılı bir  tasarım yayınlamış. İçinde Arap ve Kürt’ten başka etnik topluluk görmeyen bu tasarım (!)  bana göre baştan sona bir kara propaganda unsurudur. Haberin başlığı ile de bağdaşmayan bir işgüzarlık örneğidir. Kaldı ki söz konusu harita sanal ortamdaki İngilizce bir kaynaktan da dönüştürülmüş olabilir. Hiç olmazsa Time Dergisi gibi başlıkta olsun çevirilerde bile ciddi olalım. Yalana sapmayalım.

Çoğu zaman zülf-ü yârede dokunsa haberleri de dosdoğru bir çeviri ile verelim. Belki bir tek bu yönü ile olsun kamuoyu gerçekleri kendisi için kimin ne düşündüğünü daha açık bir biçimde düşünmeye başlar. Yoksa çoğu zaman görülmekte olduğu gibi kimileri ‘bulanık suda balık avlamak’ yolu ile en umulmadık dertleri başımıza musallat edebilir. Ben bu gidişe kimi gerçeklerden üretilen ayrıştırıcı kara propaganda diyorum.

Irak kaç parçaya bölünebilir?

Time Dergisi’nde 2006’da Tony Karon’un bir haberinde (Understanding Iraq's Ethnic and Religious Divisions)  yer aldığı gibi  ‘Irak’taki Etnik ve Dini Kesimler’ başlığını yazabilseydiniz, değil mi? Yaklaşık 25 milyon kişinin yaşadığı Irak’ta %80 çoğunlukla yaşayan Araplar yanında %15-20 oranında Kürt ve %5’ten az olmamak üzere Türkmen nüfusun varlığına da dikkat çekiliyor. Bu toplum için girişilen ayrımcı değerlendirmeler de ne yazık ki hiç bir sayısal araştırmaya dayanmayan Sünni, Şii ayrımı; yaşanılan topraklar bakımından da Sünni Arap- Sünni Kürt ayrımı yanında Şii Arap – Sünni Arap ayrımı ile damgalanıyor yıllardan beri. Kimi yeni yetme kaynaklara göre ise Kuzey Doğu Irak’taki Kürtler’den  ile geriye kalan Irak’ta Şiilerin varlığından başka bir ayrım düşünülemez.

Anlaşılan o ki Irak’ta ne Şii Kürt ne de Sünni ya da Şii Türkmen var. Arap ve Kürt’ten başka hiç bir etnik çoğunluk yok görünürde. Var ise de kökleri çok eski kültür ve uygarlılara dayanan onları görmüyor ‘yeni Orta Doğu haritası’ çizerleri. Bırakınız kimi devlet işlerindeki kargaşayı, sanırım çoğu haber işlerinde de özellikle çeviri haberlerde kim bilir ne tür yönlendirmeler vardır. ABD Irak’taki işlerini şimdilik birirp çekildiğine göre bakalım Irak kaç parçaya bölünecek. Bu yolla kimin için ya da hangi amaçlar ile örtülü propaganda içinde yüzülmekte olduğu ise benim için karanlık olsa da sanırım Irak’taki gelişmeler karşısında gerekli hassasiyetleri gösteremeyen yetkililer için durum oldukça bellidir.

1970’lerde tanışmaya başladığım Iraklı Arap ve Türkmen arkadaşlarımdan dolayı özel olarak ilgi duyduğum Irak bilindiği gibi üstünde egemenlik kurmuş olduğu petrol varlığı nedeni son on yıldan bu yana bölünme tehdidi altında. Onun bu aşamaya gelmesi silah düşkünü eski asker Saddam Hüseyin’in değişik içerikli saldırgan tavırları ile 11 Eylül Terör Saldırısı yüzünden ABD tarafından bir kurban olarak seçilmiş olmasıdır. Peki son on yılda Irak’ta yaşanan toplumsal, siyasi ve petrol paylaşımına da dayalı pek çok gelişme karşısında bakalım Türkiye nasıl bir tavır sergileyecek. Gerçi ‘atı alan’ çoktan istediği menzile ulaştı!

Orta Doğu neden bu kadar sahipsiz?

Benim bildiğim gerçekler Batı basını ile birlikte kimi İstanbul basını için doğru imiş gibi dayatılan propagandalardan oldukça farklıdır. Kimi kaynaklarda Selçuklu İmparatorluğu’nun arta kalan mirasçıları gibi gösterilmeye çalışılan çoğunluğu Kerkük’te bulunan Türkmenler ise gerçekte en az iki bin yıl kadar önce yörede 'Turkopolos' olarak görülmeye başlayan savaşçı Türk süvarileri ile Bağdat’ın Abbasiler tarafından kuruluşunda da yer alan Oğuz Tükleri olmasın?

Bu bağlamda Bağdat’ın savunulması için Samarra kenti ‘ 836 yılında Halife Mutasım tarafından Abbâsî hizmetindeki Türk birlikleri için ‘ordugah şehri’ olarak kurdurulmuştur.(Alıntıdır). Irak’ta bulunan Musul, Sincar, Zengi, Beg-Teginoğulları ile Eyyubî Atabekliklerinin etnik kökenleri ile İslâmi kökenleri ne oldu?

İşte bu bakımdan yapılan kimi köksüz ayrımcılıklar Selçuklu tarihi kadar Arap tarihi için de pek çok hatalar taşımaktadır. Yeniden günümüze dönecek olursak Irak’ta binlerce yıldan bu yana yaşadığını bildiğimiz Sumerler, Hurri Mitanniler, Hattiler, Babilliler, Elamlar, Akadlar ve Persler  ile karışmış olan Asuri, Nasturi, Mecusi, Süryani ve Yezidi topluluklar buharlaşarak gökyüzüne mi çekildi ‘kıyamet’ kopmadan önce? Kaldı ki Batılı kimi kaynaklar bu tür nitelemeler için topluluk, etnik grup ya da sadece ‘etnik ve dini gruplar’nitelemesinde bulunmaktadır. Ki antropolojik ve sosyolojik olduğu kadar diplomasi ve habercilik için de tutulması gereken yol budur.

Görebildiğim kadarı ile Orta Doğu bırakınız kendi içinde kardeşçe bir birlik kurabilmeyi bana göre baştan sona sahipsiz bir çaresizlik içindedir. Sayın Davutoğlu'nun iyi niyetler ile uygulamaya çalıştığı Sıfır Sorun yaklaşımının bugün ne durumda olduğunu anlatmaya gerek var mı? Osmanlı'nın mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana 'ne olur ne olmaz' diyerek sürekli olarak Orta Doğu'daki gelişmelerden uzak tutulmaya çalışılıyor. İşte bu yüzden olsa gerek Orta Doğu’nun kaderi Araplar ile Türkler eli ile değil iş bilir Batılı Güçler ve Ruslar tarafından çizilmek isteniyor. Son gelişmelere de bir tepki olarak bu yazının içeriğine önemli bir damga vursun diye yaklaşık (250) yıl yaşamış olan Büyük Selçuklu İmparatorluğu haritası ile çıktım karşınıza.

Orta Doğu’da ‘nüfus sayımı, harita ve müze’ çalışmaları ne demektir?

İngiliz kökenli Amerikalı siyaset bilimci Prof. Benedict Anderson (1936) Batı yayılmacılığını incelediği Hayali Cemaatler (Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması ) adlı eserinde sömürgeci Batı'nın kanatları altında kimi ulusların doğuşunu, gelişmesini ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünü irdelemeye çalışır. Milliyetçiliği birer 'ayrılıkçılık' (anomali) olarak niteleyen Benedict Anderson bu konulara da eğilen Liberal ve Marksist görüşlerin 'görünüşü kurtarmak için girişilen gecikmiş bir çaba' olduğunu vurgular. Anderson'a göre 'ulus, antropolojik bir yaklaşımla değerlendirildiğinde’, kendisine egemenlik ve sınırlılığın içkin olduğu ‘hayal edilmiş bir siyasi topluluk’ ya da ‘hayal edilmiş bir cemaat’tir.

 ‘Popüler hayal gücüne derinlemesine nüfuz’ ettiğini anlattığı bu eserinde Anderson ‘her yerde görülebilen ve anında tanınabilen logo-harita’ çizimlerinin de önemine değinir. Ona göre 'Sömürgeleştirilmiş bölgelerin mekanik yeniden üretim çağına girmeleriyle birlikte biçim ve işlevlerini değiştiren üç iktidar kurumu ön plana çıkıyor: Nüfus sayımı, harita ve müze.' gibi özel çalışma alanları vardır Batı’nın.(Alıntı). Bu bağlamda 'Nüfus sayımları gibi Avrupa tarzı haritalar da bütünleştirici bir sınıflandırma temelinde iş görüyorlar ve bürokratik üretici ve tüketicilerini sonuçları bakımından devrimci politikalara doğru yönlendiriyorlardı.'(Alıntı).

Osmanlı Devletinin yıkılışı sürecinde de Batılı devletlerin önce Balkanlar’daki uluslara birer harita, mağara hayatına kadar uzanan birer geçmiş, her şeyi anlatabilecek birer alfabe ve var olan dillerini geliştirebilecek birer gramer sunduklarını bu konunun uzmanı bir siyaset bilmciden dinlemiştim. Bugün yeniden biçimlendirilmeye çalışılan Orta Doğu içerisinde de Benedict Anderson’un diğer alanlar için belirlemiş olduğu gibi yoğun bir ‘nüfus, harita ve müze’ çalışması yapıldığını kimse gözlerden uzak tutamaz. Bu çalışmaların zaman zaman basında yer alması ise söz konusu kimi ‘hayali cemaaler’in özellikle Batı güdümlü ‘logo-harita’lar ile ayrılıkçılık (anomali) bağlamında iş gördüğünü anlıyoruz. Anderson'un yaklaşımlarına göre değerlendirecek olursak; bugün görmekte olduğumuz bazı tezahürler Batıyı da biçimlendiren 'yurttaş ulusalcılığı'ından sonra 'ikinci dalga' olarak yaygınlaşmaya başlayan 'etnik ulusalcılık' olgusundan başka bir şey değildir.

Ülkemizde Batı’nın geçmiş tasavvurlarına dayanarak bugün nerelere geldiğini bilmeyen siyasiler ile olan bitenlerin muhasebesini yapamayan kimi basın yayın yetkilileri ne yazık ki büyük bir kargaşaya (kaos) doğru gidilmekte olduğunu göremiyor. Bilindiği gibi tarih bilincinden yoksun ve kafasını kuma gömerek zevahiri kurtarmak isteyen kimi siyasiler ile onlara destek olan kimi uzmanlar bilindiği gibi her türlü hatadan uzak (münezzeh) olarak, her şeyin en iyisini bilirler ülkemizde.

Kamuoyunu bilgilendirmek için habercilik tek başına yetmez

Bu bakımdan haber dili mümkün olduğu kadar bilim dili ile ya da bilim dilinin daha anlaşılabilir bir anlatımı ile ortaya çıkmak zorundadır okuyucu karşısına. Bu yönleri ile habercilik bakımından gazete yayın yönetimleri kadar iletişim fakültelerindeki öğretim kadrolarının (ne yazık ki büyük bir çoğunluğu basın yayın uygulamasından gelmeyen) tek başına ‘haber dili’ ile yetinmeyip; ‘çeviri haber’ konuları dahil genel kültür düzeyinde de olsa az biraz 'arkeoloji', ‘tarih’, 'antropoloji', 'filoloji'  ve ‘sosyoloji’ konularında da 'kül yutmayacak' kadar uyanık olmaları gerekmektedir. Bu alanlarda yeteri kadar bilgisi olmayan gazateci yeri geldiğinde soru sormayı ne kadar becerebilir?

Değişik yönleri ile Türk kamuoyunu da etkilemeye çalışan kendinden menkul bu tür habercilik yaklaşımları Batı’nın Orta Doğu toplumlarına dayattığı Latin kökenli ‘böl-yönet’ (divide et impera) siyasetinin bir uzantısı değil midir?

Siz ABD dahil hiç bir Batı ülkesi için dinler, mezhepler, etnik özellikler ile ulusal toplulukları içeren bir kaç harita yayınlandığını duydunuz ya da gördünüz mü? Anlaşıldığına göre kimi haritalar ‘çok özel’ amaçlar için çizilen birer dış satım malıdır!

 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..