Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '13

 
Kategori
Dünya
 

Batı'nın Osmanlı urganı şimdi nerede?

Batı'nın Osmanlı urganı şimdi nerede?
 

Osmanlı Devletimizin 1878'deki egemenlik alanları (Alıntıdır)


Terörle Mücadele sürecinde Türkiye oldum olası Batılı müttefiklerince yalnız bırakılmıştır. Bence Batılılar da İslam Ülkeleri de Türkiye'nin bu haklı mücadelesine gerekli destekte bulunmamışlardır. Dökülen Kardeş Kanından başta Terör Odakları olmak üzere Batılı güç odakları kadar Türk ve Arap ülkeleri de olması gereken siyasi desteklerini göstermemişlerdir. Bu yüzden Türkiye dün olduğu gibi bugün de sinsi saldırgan terörle mücadelesinde Batı'nın Ortadoğu tasarıları doğrultusunda 'bir kaç sortilik destek' alabilmiştir denilse yeridir.

Bu bağlamda Paris'te kapı şifreleri kırılarak öldürülen Kürdistan propagandistlerinin neden ve niçin öldürüldükleri de yılan hikayesine dönmeye başlamıştır. Öldürülen üç (3) PKK'nın Türkiye'deki uzantıları için ne kadar önemli kilit görevde olduklarını da anlamış olduk. Bu tasarlanmış kıyım için kopartılan kızılca kıyamet ve dedikodular ile BDP yetkililerinden Başbakan Erdoğan'a yöneltilen eleştiriler Ayrılıkçı Propagandanın Batı destekli gücünü bir kez daha ortaya koymuş olmalı. Bu bağlamda olası bir sözde 'Savaş değil Barış görüşmeleri' sürecinde Türkiye'nin ikiye bölünmesi için özellikle Avrupa kamuoyu Türkiye aleyhine döndürülerek yola devam edilmek istendiği açık.

Öldürenler PKK'lı kadının özellikle Fransa için olduğu kadar Ayrılıkçı basın yayın araçları için de ne kadar önemli olduğunu anladık. Üç PKK'lının PKK iç hesaplaşması sonucu mu yoksa olası bir Türk-Kürt çatışması için gizli ellerce mi öldürüldüğü bütün gizemini koruyor. Sorunun içerisinde öncelikle Türkiye'nin bulunduğu ancak Fransa, İsrail, İran, Amerika, Rusya, Suriye, İran gibi bazı odakların da göz ardı olunamayacağı sanılıyor.

Görülen o ki Türkiye'de yaşanılan uluslararası Terör Sorunu ile Kürt Sorunu kör düğüm olsun da nasıl olursa olsun odakları iş başındadır. Gerçekte her iki sorun da Türkiye'nin 'yumuşak karnı' olmak bakımından gerektiği gibi çözüme kavuşturulamamıştır. 1878'de imzalanan Berlin Anlaşması'nın önünü kesmek için 2. Abdülhamid'in kurduğu Hamidiye Alayları da aşiretler düzeyinde tutularak; kültür ve eğitim içerikli olmadığından gerekli feodal yıkımı sağlayamamıştır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında patlak veren bazı güdümlü silahlı ayaklanma da yine gerektiği gibi ne toprak ağalığı ne dinin siyasete alet edilmesi ne de Kürtçülük akımının gerekli eğitim, kültür ve İslam Kardeşliği bağlamında çözümüne gidilmiştir. Bu durum Öğrenci Olaylarının peşinden yaygınlaşmaya başlayan yeni Kürtçülük akımı ile PKK Terörü karşısında da değişmemiştir.
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi de yeniden körüklenen terör saldırıları yüzünden ve gerekli çok yönlü çalışmalar yapılamadığından dumura uğramıştır, desem yeridir.

Öte yandan bu süreçte başında Eşbaşkan olarak Başbakan Erdoğan'nın da bulunduğu BOP tasarısı çok yönlü olarak yörüngesine oturtuluyor, denilebilir. Çünkü Tunus'tan Yemen'e, Mısır'dan İran ile Irak'a kadar taşlar yerinden oynatılmış iken Türkiye bu kargaşanın dışında tutulabilir mi idi? Gerçekte kirli ellerce yönetilen propaganda ve terör odaklarının istediği Türk - Kürt çatışmasını günden güne bilemek değil de nedir?

Terör ve ayrılıkçı siyaset her gelişmede kan ve barut yayılsın; komşuluk ve akrabalık içerikli ruhsal kopuşlar yanında toplumsal ve ticari ilişkiler de bir an önce kopsun istiyor. Bu süreçte içi doldurulamayan anadilde eğitim yanında Kürtçenin lehçelerinin dil bilim ve köken bilim yanında çağı yakalayıp yakalayamayacağı gibi bilimsel tartışmalar da bir yana bırakılarak Erbil'e komşu Diyarbakır merkezli yeni bir Özerk Kürdistan kurulmak isteniyor. Oysa K. Irak'ta Arapça ağırlıklı olarak konuşulan Soranice'nin Arap harfleri ile yazılmakta oluşu yanında Türkiye'deki Kürtçü dayatmanın önerdiği Latince harflerine dayalı Kürtçe ile Zazaca (Dımılki) kim bilir nasıl dengelenerek geleceğe bakılabilecektir.

Kaldı ki geniş toplumun çoğunluğunu oluşturan Türkler ile binlerce yıllık soy sop, dil ve kültür kaynaşması ile yoğrulan bu toprakların potası içerisinde başta İslam Kardeşliği olmak üzere dil, lehçe ve ağız gibi bazı farklılıklara rağmen; el sanatlarından zevklerimize, yoğurt ve peynir yapımından halı ve kilim desenlerine, yaylak ve kışlak geleneklerimizden atalar kültüne kadar yüzlerce ortak paydaların varlığı nasıl inkâr olunabilir? Oysa içlerine güdümlü olarak 'ayrılıkçılık kurdu' düşmüş olanlar ortak paydadan çok bir kaç farklılık üzerinde yola çıkarak Amerike'yı yeniden keşfetmek emeline kapılıyorlar. O Amerika ki hiç de sanıldığı kadar ye vücut değildir. Olamaz da. Yeter ki ortak dil, hukuk ve yurtseverlik üzerinde anlaşmaya varılsın.

Bence Türkiye dil, kültür, din, tehdiş (terör), toplumsal kopuş, göç ve uluslararası olmak gibi görünümleri ile 1880'lerde Balkanlarda ve Arap topraklarında bocalayan Osmanlı'ya dönüldü. Dün olduğu gibi bugün de Türkiye'nin her türlü sorununda sözüm ona barış masasında' bulunmak istiyor. Özellikle 1800'lerde başlayan savaş ve barış süreçlerindeki Hünkâr İskelesi'nden Paris ve Berlin Barış Konferanslarına kadar Rusya ile birlikte Batı yatağına yatırdığı Hasta Adam sıfatlı Osmanlı'nın hep baş ucunda bulunmuştur kendi egemenliğini sağlayabilmek için. Çok değil daha üç yıl önce bile komşumuz Ermenistan ile bazı konuları değerlendirmek için bir araya gelinmesi protokolu için yine Batılı devletler bu kez de Bakan Davutoğlu'nun tepesinde ayakta durmuyorlar mı idi? Bilindiği gibi Osmanlı Devletimiz bazı savaşlarda yenişmiş olsa bile adına 'barış konferansı' da denilen çoğu anlaşmalarda sürekli olarak 'masada kaybeden taraf' olmuştur. Bu bakımdan Batının yağlı urganına yapışanlar yandı, diyebiliriz.

On yıllık gizli görüşmeler yanında Arap Baharı ile birlikte yeniden yaygınlaşan terör ve ayrılıkçı, özerkçi söylemler toplumu da geremeye başladığından çok dikkatlı olunması gerektiği bir kez daha ortaya çıktı bence. Yarın Diyarbakır'da üç PKK'lı kadın için düzenlenecek olan cenaze töreni bakalım ne gibi olaylara sahne olacaktır.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..