Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '10

 
Kategori
Efsaneler
 

Batı ve Türk mitolojisinde aşkın simgesi

Batı ve Türk mitolojisinde aşkın simgesi
 

Görsel:www.forum-ozledim.net


Efsaneler; insanla, doğal ve ruhani dünya arasındaki yakın ilişkiden doğmuştur. Onlar bir anlamda gerçekle fantezi arasında dolaşır, belirsizlik ve tuhaflık arasındaki güçleri temsil ederler. Fakat aynı zamanda heyecan ve ilham kaynağıdırlar. Nerede yaşarsak yaşayalım simgelerle (sembollerle) kuşatıldığımızı fark etmişsinizdir. Bu zengin (s)imge kaynağından habersiz yaşamak yerine çevremizde yer alan bu imgelerin temelinde yatan gerçekleri öğrenebiliriz.

Aşkın klasik simgesi neden okun deldiği kalptir?

En genel tanımıyla bir şeyin başka bir şey yerine kullanılması olan sembol, bir gösterge olmanın yanında her zaman kendisinden daha üst bir gerçekliği ifade etme olanağı sunar. Onlar bu anlamda beş duyu (ve üç boyutlu) his ve algılarımızın bize tanıttığı dünya ile, iç dünyamız arasında geçişi sağlayan birer üst dil olurlar(1)

Bu anlamda çoğu kültürde kalbin başta sevgi olmak üzere duyguların merkezi olduğuna inanılır. Eros kalbe okunu attığında kurbanı tutku dolu bir aşka kapılır. Aşkın hem haz hem de acı verici olduğunun söylenmesi de temelde işte bu efsaneye dayanır.

İlk başta belirtmeliyiz ki; Batı kültüründe sevgi ve aşk aynı anlamdadır. Doğu kültüründe ise farklıdır. Batı'da başlıca dört çeşittir. Bunlar Libido (Seks, şehvet), Eros (Üreme ve yaratma), İlia (Dostluk ve kardeşlik) ve Uronia'dır (Tanrısal aşk). Afrodite Pandemos  ise sıradan aşk anlamına gelir. 

Antik Yunan mitolojisi derki; başlangıçta, yani dünya oluşmadan önce Khaos (sonsuz boşluk) vardı. Sonra Khaos'tan Gaia, yani toprak ve daha da sonra çekici gücün sembolü Eros çıktı. Eros'un sayesinde Khaos ve Gaia'dan Erebos (yeraltı karanlığı) ve Nyks (gece), onlardan ise Arther (göğün üst tabakalarının ışığı) ve Hemere (gündüz) doğdu. Daha sonra Uranos (gök) ve Pontos'u (deniz) dünyaya getiren Gaia Uranos'la birleşerek erkek ve dişi titanları, tek gözlü devler olan Kyklop'ları ve Hekatonkheires adlı yüz kollu devleri doğurdu. En son doğan erkek titan olan Kronos babasını yenerek tüm evrenin kralı oldu. Krallığını kaybetmemek için kendisi gibi titan olan karısı Rhea'dan doğan çocuklarını yiyen Kronos, kendisinden kaçırılan oğlu Zeus tarafından yenilince mitolojide tanrılar devri başladı.

Eros, aşkın yaratma ve üreme ile ilgili tanrısıdır. Önceleri genç olarak betimlenen Eros daha sonra Helenistik dönemde kalpleri ok ile yaralayan kanatlı bir çocuk olarak betimlenmeye başlanmıştır.(2)

Ya bizim kültürümüzde bu simge ne olabilir?

Türk ulusunun açık semavî (göksel) dinlerle henüz bir temasının olmadığı dönemlerde bir Türk mitolojisi üretilmişti. Yaratılışla, türeyişle, varlıkla, yerle, gökle, tabiatın işleyişi ile canlı ve cansızlarla, toplumsal hayatla, savaşlarla, göçlerle, mücadelelerle ilgili duygu, düşünce ve olaylar bu külliyat içinde yerini almıştır. Biz de salt insanlık kaynaklı sevgi ve korku, yöneliş ve kaçış, istek ve ret arasında gidip gelen kontrolsüz duygularımıza simgesel karşılıklardan oluşan bir edebiyat birikimi ortaya koyduk. İslamiyet’e geçişle birlikte duygu ve düşüncelerle ve bunlara bağlı olan davranış biçimleri de ağırlıklı olarak bu referans kaynağına odaklanmıştır.

Eski Türk destanlarında Tanrının insana ışığı sunması motifi çokça kullanılır. Gökten tanrısal bir ışık iner ve Türkleri her anlamda aydınlatır. Büyük Türk yiğidi Oğuz Han, Tanrıya yakarır ve çevresini saran koyu karanlıklarda gökten çok parlak bir ışık düşer. Bu ışıktan çok güzel bir kız çıkar. Oğuz Han, bu ışık kadınla evlenir. Bu kadından üç ışık kaynağı yani Gün, Ay ve Yıldız adlı 3 erkek çocuk doğar. Oğuz Han’ın otağına güneş gibi bir ışık girer. Bu ışıktan büyük bir bozkurt çıkar. Bu bozkurt, Oğuz Han’a, ordusuna ve milletine rehberlik eder. Bozkurtun liderliğinde Oğuz Han çok düşman yener, çok yer fetheder, Türk hakanlığını büyütür genişletir. (3)

Burada “ışık” ve “bozkurt” gibi kavramlar, asıl anlamlarında değil; simgesel anlamlarında algılanmalıdır. “Işık”, bilgi, duygu, düşünce, sevgi aydınlığıdır. Ferasettir, öngörüdür, tecrübedir, akıldır. Bozkurt ise iradeli önderliktir, karizmatik liderliktir, hakiki rehberliktir, ışığın yani akıl ve bilginin güçlü bir önderlik altında organize edilmesidir. Bu gibi yorumlar daha da çoğaltılabilir.

Eski Türkler, yıldızların da ışık verdiklerine inanırlardı. Ülker burcunun altı yıldızı, Dünya mitolojisinde olduğu kadar, Türklerin günlük hayatlarında ve efsanelerinde de önemli bir yer tutmuştur. Anadolu'da da bu yıldıza Ülker veya Ürker derler. Bu söyleniş, hemen hemen bütün Türk lehçelerinde aynı gibidir. Bu deyimin doğrusu Ülker idi. Yine bütün Türk kavimlerinde, ikinci bir adı bulunmayan tek yıldız da bu idi. Anadolu'daki Türk kızları, güzellik bakımından diğer Türkler arasında büyük bir ün yapmışlardı. Bu sebeple eski kültür hazinemiz Kutadgu Bilig, Ülker yıldızını Anadolu Türkmen kızlarına benzetmektedir:

"Yüzün gizledi yere, Rumeli kızı, / Acunun benzi oldu, bir zenci yüzü, / Aklı gelmedi durdu, baktı bir yana, / Gör, Ülker savrulmuş, uçukmuş tüne!..." (4)

Batı kültür dünyasında Venüs, Önasya'da da Zühre, v.s. gibi adlarla anılan yıldız ise, her iki dünya mitolojisinde de büyük bir yer tutmuştur. Türk mitolojisinde de bu, Kutup yıldızından sonra, en fazla önem kazanan bir yıldız olmuştu. Türklere göre bu yıldız, çok güzel bir kız idi. Batıdaki Venüs ve Zühre de, daima kadın güzelliğinin bir sembolü olmuşlardı. Peki ya, Sibirya'nın buzlu tundralarında ve karanlık bölgelerinde yaşayan, uzun zamandan beri medenî âlemle ilgilerini kesmiş bulunan Yakut Türkleri Batıdan nasıl ilham almışlardı? Öyle anlaşılıyor ki Türklük, çok eski çağlardan beri Batı ve İran mitolojisi ile bu bakımdan bir bağ kurmuş bulunuyordu.(5)

"Zühre yıldızı çıkar, çobanların korurmuş. / Tayları doğurturmuş, atlar esen dururmuş!..."

Bu bağlamda eski Türk kültüründe ışık ve yıldız (Ülker, Zühal) diğer anlamları da içerecek şekilde sevgi ve aşkın simgesi olarak düşünülebilir kanısına varabiliriz.

İslamiyet’e geçişle birlikte,

İnsan doğasındaki sevgi (ve korku) duyguları, Tanrı’ın Cemal ve Celal sıfatlarının gereği olan niteliklerle kontrol altına alındığını görürüz. Yani aşırı ve olağanüstü güzel, tek, yegâne güzel olan Allah’tır ve sadece ona âşık olunur. Gerçek sevgiye ancak o karşılık gelebilir. İnsanın sevme duygusunu ancak o tatmin edebilir. Bu da Tanrı’ın Cemal sıfatını ifade eder. Yine aynı şekilde korkulacak tek büyük güç Allah’tır. Ondan başka korkulacak bir güç yoktur. Tek yaratıcı Allah’tır. Dolayısıyla Allah’tan başkasından korkulmaz. Bu da Allah’ın Celal sıfatıdır.

Son söz yerine,

Mitoloji, kültürel değerler toplamının oluşturduğu bir atmosferin ürünüdür. İslam kültürü ile Batı kültürü taban tabana zıt iki ayrı dünyadır. O yüzden bizde Eski Yunan ve Latin mitolojileri yakın zamanlara kadar (Sevgililer günü ülkemizde de popüler olana değin diyelim) hep eğreti birer süs motifi olarak kalmıştır.

Doğu da ya da batıda, kalp, yıldız, gül ya da lale, sembolü ne olursa olsun, dileriz ki tüm doğru aşklar, bu cihanda özlenen hedefine ulaşsınlar!

İ.Ersin Kabaoğlu,

14 Şubat 2010, Ankara

Kaynakça:

(1) Kaya Bilgegil, "Hüsn-ü Aşk'a Dair", Dergâh Yayınları, İst.,1992.

(2) 'Kökenleri ve Anlamlarıyla Efsaneler ve Mitler', Philip Wilkinson, Alfa Yayınları. Şubat 2010.

(3) Prof.Dr.Nurullah ÇETİN , Türkçe Bakış, 6 Mayıs 2010 www.edebiyatufku.com

(4) Türk Mitolojisi, Ülker burcu, İnternet; 'forum.bolcasohbet.net'

(5) Türk Mitolojisi, Zühre yıldızı , İnternet; 'forum.bolcasohbet.net'

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..