Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '12

 
Kategori
Öykü
 

Batıda on yıl (5)

Batıda on yıl (5)
 

Yoğun duygular beni sıkmış, duygularımı felce uğratmıştı. Hava kararmış etraf iyice tenhalaşmıştı. Acıktığımı o zaman hissettim. Akşamın soğuğu iyiden iyiye hissedilir olmuştu. Hızlı adımlarla öğretmenevine gitmenin telaşında idim. Mermer merdivenlerden çıkıp öğretmenevi salonuna girdiğimde yüzüme sıcak bir hava dalgası vurdu. Giriş katın sağ tarafında kafeteryaya gittim. İçerisi kalabalıktı. Boş bir masaya oturdum. Yemek çeşitlerini seçmek için vakit harcamadan kendimi İskender ziyafetine hazırladım. Üstüne sıcak bir çay, sonrasında bir çay daha beni kendime getirdi. Kafeterya aynı zamanda öğretmenevinin lokantası olarak kullanılıyordu. Yemekleri dışarıya göre biraz daha ucuzdu. Oturanların çoğunluğu kravatlı idi. Yani ya öğretmen ya da diğer kurumlarda çalışan görevlilerdi. Yanlarında eş ve çocukları olanlar da vardı.

Görev yaptığım il ve ilçelerde eşimi ve çocuklarımı alıp öğretmenevine yemeğe götürmedim. Nedeni orası ilçe ya da il dışından gelen öğretmenlerin misafir olarak kaldıkları yerdi. Öncelik onlara aitti. Fakat bu şekilde eşi ve çocukları ile yemek yiyen görevliler de yok değildi.

İyi hatırlıyorum 1995 yılında İstanbul’a gitmiştim. Kartal’da kayınpederin evi var. Orada misafir idik. Bir iş için Topkapı’ya gitmem gerekti. İşim uzadı. Biraz yolun uzak olması, biraz da günün yorgunluğu ile o gece Öğretmenevinde kalmak istedim. Eve haber verdim. En yakın öğretmenevi Sarayburnu’nda deniz kenarında idi. Sultanahmet’ten yokuş aşağı yürüyerek oraya gittim. Lobide görevliye öğretmen kimlik kartımı gösterip il dışından geldiğimi ve bir gece kalmak istediğimi söyledim. Görevli kimlik kartına bakma gereğini duymadan göz ucu ile bana baktı ve “yer yok” dedi. “Hem bugün hem de hafta boyu odalar dolu” diye de ekledi. Canım sıkılmıştı. Görevliye “kalanların tümü öğretmen mi” diye sordum. Cevap vermedi. Israr etmedim. Israra da gerek yoktu. Kalanların tümünün öğretmen olmadığı anlaşılıyordu. Öğretmen kimlik kartı “Öğretmenevi”nde  “yer yok “cümlesi ile tekrar cebe girmişti.

Zaman da geçmişti. Hava kararmak üzere idi. Lobide bir başka görevliye burada yer yok nerede kalabilirim diye sordum. O bana Zeytinburnu’nda bulunan Adile Mermerci uygulama Oteli’ne gidebileceğimi söyledi. Banliyö treni ile otele gittim. Şansıma yer vardı. O gece orada kaldım. Sonrasında bir daha da öğretmenevine gecelemek için başvurmadım yıllarca. Ta ki yeni görev yerime atamam yapılana kadar. Bana ders olmuştu. Saatlerce kalacak yer aramak. Aslında Aksaray civarında oteller vardı lakin oralarda kalmak istemedim her nedense işte.

Bir yandan çay içiyorum bir yandan da etrafı izleyip düşünüyordum. Yeryüzünde yaşam alanı bulan canlılar arasında en hassas olanı insanoğludur diye. İnsanoğlu yerine göre ne kadar aciz, ne kadar çaresiz, ne kadar muhtaçtır. Yerine göre ise anlaşılması güç biri olarak karşımıza çıkar. Aslında her insan ayrı bir evrendir. Her insanın huyu, alışkanlıkları, becerileri, davranışları, kararları, istekleri ve seçimleri kendine özgüdür. Bu özelliklerin oluşmasında kuşkusuz ailenin, yaşadığı çevrenin, arkadaş gurubunun ve aldığı eğitimin payı vardır. Yani biri diğerine benzemez. İçgüdüleri ağır basar ve herkesin içgüdüsü, çevreyi, çevrede olan bitenleri algılaması farklıdır. Lakin içgüdülerimizi doğru olana yönlendirmemiz, bencilliklerimize ket vurmamız, insanca özlemlere, eylemlere dönüştürmemiz gerekir.

O yıllarda bugünkü teknolojik olanaklar yoktu. Eski görev yerim büyükçe bir köy idi. İlkokulun yanı sıra Ortaokulu da vardı. Kozan ilçesi sınırlarında sırtını Aladağların yamacına vermiş etrafında gür bir orman örtüsü vardı. Sıcaktı. Ekim ayında da sıcaklık hissedilirdi. Severdim o köyü. Öğrencilerimi de. Aradan yıllar geçmiş olması dostluklarımızdan bir şey kaybettirmedi. Hem öğretmen arkadaşlar ile hem de öğrencilerim ve aileleri ile zaman zaman fırsat buldukça konuşuruz. Vefakâr ve cefakâr insanları vardı. Bu özelliklerini kaybetmeden devam ettiriyorlar.

Kafeterya da fazla kalmadım. Günün yorgunluğu beni bunaltıyordu. Dinlenmem gerektiğine karar verip tek kişilik odama çıktım. Çocuklarım burnumda tütüyordu. Köyde sadece muhtarlıkta telefon vardı. İnsan böyle durumlarda eşini ve çocuklarını merak etmesinler diye bilgilendirmek istiyor. Biliyordum ki onlarda beni merak ediyorlardı. Parkta otururken ihtiyar adam ile sohbet etmiş zamanın nasıl geçtiğini de fark etmemiştim. Yani en azından akşam olmadan eşim ile konuşmayı düşünememiştim. Hayıflandım. Yaptığım hata idi.

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..