Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '16

 
Kategori
Efsaneler
 

Batık kıta Atlantis nerede?

Batık kıta Atlantis nerede?
 

Sular altındaki Attlantis


Platon 2400 yıl önce Timaeus ve Kritias adlı eserlerinde Atlantis’ten bahsetmeseydi, acaba Atlantis’i bilebilir miydik? Bugün bu batmış kıtaya dair bilgiler akıllarda kalır mıydı?

Eskilerin “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” sözüyle dem vurdukları gibi muhtemelen bir türlü yine akıllara düşer, sözden söze dolaşırdı bu mit. Çünkü, tek kaynak Eflatun da değil. Gelin biraz tarihin tozlu raflarında dolaşalım...

Antik Yunan’ın 3 önemli filozoflarından Eflatun, nam-ı diğer Platon, MÖ 427 - MÖ 347 yılları arasında Atina’da yaşamış, felsefeyi yerden göğe indirdiği kabul edilen Soktares’in öğrencisi olmuş. Ölümünden sonra 900 yıl ayakta kalan batı dünyasının ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi, batı felsefesinin temellerini atmıştır.

Eflatun, Atlantis hikayesi ile bir gece kendi evindeki bir felsefe sohbeti (symposium) sırasında tanışır. Bir devlet adamı olan akrabası Kritias, Solon’u tanıyan dedesinden duyduğu hikayeyi o akşam anlatır. Bir süre sonra Eflatun bu kadim hikayeyi önce Timaeus ve sonraKritias adlı Diyaloglar’ında kaleme alır ve Atlantis Kıtası’nı tanımlar.

Solon nasıl hikayemize vakıf olmuş bir de ona bakalım dostlar...

Bir gün Solon, Mısır’ın Sais şehrinde Mısırlı bilgelerle sohbet etmektedir ve sohbet sırasında Helen ırkını methetmektedir. Bu övgü silsilesinin uzun sürmesi neticesinde Sochis adlı Mısırlı yaşlı bilgelerden biri kalkar ve anlatmaması gereken hikayeyi Solon’a anlatır. Yunan ve Mısır Uygarlıklarının daha bir çocuk kadar genç olduklarını ve fakat asıl insanlığın altın devrinin kendi zamanlarından 9000 yıl önce sulara gömülerek batan ve yok olan Atlantis Uygarlığı olduğundan bahseder. Solon şaşırmıştır. Zira, bu bildiği ve anlatılan tarihten çok farklıdır.

Sais Rahipleri’nin anlattıklarına göre Atlantis “Herkül’ün Sutunları” denilen bugünün Cebelitarık Boğazı’nın açıklarında olan bir kıtadır. Atlas Okyanusu’nda yer alan bu kıta Libya ve Ön Asya’nın toplamından daha büyükmüş.  Ari ırk olarak adlandırılan beyaz insanların yaşadığı bu adada çok yüksek bir uygarlık düzeyine ulaşılmış,

Zamanında Atlantisliler, Batı Avrupa ve Afrika’nın çoğunluğunu fethetmişlerdir. Avrupa, Akdeniz, Karadeniz, Hazar Denizi ve Orta Amerika kıyılarına yaptıkları seferler ile koloniler tesis kurmuşlar. Hatta bu kolonileşmeleri sırasında Helenlerle yaptıkları büyük savaş sonucu Helenler savaşı kazanıp Atlantislileri Herkül’ün sütunları ötesine geri püskürtmüşler.

Bu büyük uygarlık sebebi bilinmedik bir şekilde günümüzden 11,500 yıl önce bir gecede Atlas Okyanusu’nun dibine batmış ve sularla kaplanmıştır. Tufan efsaneleri ile örtüşen bu hikayeye göre Atlas Okyanusu’nun suları tüm kıtayı kaplamış. Gerçi Edgar Cayce’in okumaları kıtanın 70 bin yıllık dönem içinde kısım kısım birkaç sefer battığını ve son kısmın da bir gecede batarak yok olduğunu da söylüyor.

İşte böylesine büyük bir yıkımdan geriye sağ kalan az sayıda insanın ise Avrupa’daki en yüksek dağlar olan Pireneler, Alp Dağları ile Kafkas Dağları’na kaçtıkları düşünülüyor. Zira, Kafkaslardaki Çerkez ve Abhaz haklı kültürleri, kadim ve az bozulmuş dilleri, çocuklarına anlattıkları hikayeleri ile sanki Atlantis’in çocukları gibidirler. Hatta bugün bile birisi kızdığında diğerine “Allah seni o batan kıtaya sürsün” diye söylenen bir söz vardır. Halen yüzyıllardır olduğu gibi çocuklara uçan gemilerin olduğu hikayeler anlatır büyükler. Bunu da ötesinde kendilerini Adıge diye adlandırırlar ki bu “Ad’dan gelen” demektir. Kur’an’da adı geçen “Ad kavmi” bu olmasın sakın.

Pirenelerdeki Baskların dili de Çerkez dili ile aynı aileden gelmekte ve modern dillerden çok daha kadim bir yapıya sahip. Bu denli birbirine uzak ama bir o kadar da yakın diller şüphe oluşturuyor değil mi?

Başka hangi işaretler var biraz onlara da bakalım…

Çanakkale yakınlarında yapılan Truva kazılarında Atlantis kralından yazlı bir hediye bulunmuştur.

Almanlar öykülerinde Thule diye batık bir kıtadan bahseder.

Mu kıtası ile ilgili hikayeyi çıkartan İngiliz Albayı James Churchward, kendisine gösterilen ve okumasına izin verilen Naakal tabletlerine göre Atlantis, Ana Kıta Mu’nun bir kolonisidir.

Antik Mısır’ın firavunlarından III.Ramses kendi yazılarında Atlantis’in konumu ve yerleşiminden bahseder.

Yine Antik Mısırlılar kendilerini Herkül’ün Sütunları’nın ötesindeki kıtadan gelenlerin soyundan olduklarına inanırlardı.

Bugün hala Atlantis hikayeleri anlatılmakta, filmler çekilmekte, kitaplar yazılmaktadır. Hatta Amerika ve Ruslar başta olmak üzere birçok Atlantis araştırması yapılmıştır. Bunlardan en ilginçlerinden birisi Küba’nın yakınlarında 1 mil derinlikte piramitler, çeşitli yapılar, yolları içeren bir batık şehir bulunmuştur.

Buna benzer bir şekilde Japonya’nın Yonaguni Jima adası yakınında, denizin 25 metre altında antik batık bir yapı bulunmuştur.

Günümüzde bu tür batık yapılar vardır ve çoktur ancak henüz Atlantis efsanesi kanıtlanmamıştır. Belki de bir gün Edgar Cayce’nin psişik okumalarında bahsettiği gibi su üstüne tam ve eksiksiz olarak çıkmasına dek kanıtlanmayacaktır da.

Araştırmalar ve yorumlar sürmekte. Bazıları Ege Denizi’nde 4 bin yıl önce patlayan Thera Yanardağı’nın patlaması ile batan Girit Adası merkezli Minos uygarlığına işaret ederken, bazıları da Almanların mistik batık kıta Thule inancını doğrularcasına Grönland ve Antartika’ya işaret etmektedir. Bazıları Çerkezya bağlantısı ile Kafkaslarda ararken, bazıları da Karadeniz’in Ege ve Marmara Denizi’nin taşmasıyla oluşumuna sebep olan o muazzam doğa olayına işaret etmektedir. Bazıları da Kıbrıs açıklarında Doğu Akdeniz’de olduğunu söyler.

Nerededir henüz bilinmez. Var mıydı, o da bilinmez. Ancak ben hala Eflatun’un dilinden Solon’a konuşan o Mısırlı rahibin Atlantis’in yerini nasıl tarif ettiğine dikkat çekmek istiyorum. Zira, anlatımdaki yer ve konum tanımlaması yaparken kullanılan açıklama sanki cevabı kendi içinde verir gibi.

Tam olarak kelimesi kelimesine hatırlamasam da anlatım özetle şöyledir.

Atlantis, Herkül’ün sütunlarının ötesinde yer alırmış ve Atlantis vasıtasıyla eski zamanlarda gemilerle batıda yer alan ve kuzeyden güneye tüm okyanusu kaplayan diğer kıtaya geçilirmiş. Ve Atlantis battıktan sonra Herkül’ün Sütunları’nın ötesi balçık olmuş, ve böylece Mısırlılar o karşıdaki kıtaya geçişi kapatarak o kıtada yaşayan kardeşleri ile bağlantılarını kaybetmişler.

Okyanusu kuzeyden güneye kaplayan kıta Amerika değil mi? Hatta orada yaşayan kardeşlerle olan düzenli irtibat ve afet sonrası bu irtibatın kaybedilmesi de Amerika kıtasıyla Mısırlılar arasındaki zamanında bir gidiş-geliş olduğuna işaret eder gibi.

İlginçtir ki, Kristof Kolomb’un elinde bir kadim harita ile Amerika’yı keşfe çıktığı anlatılır. Hatta, Amerika’ya vardığında bulduğu ilk adalardan birisinde beyaz insanların yaşadığına ve o insanların çok eski zamanlarda okyanusta batmış olan bir kıtanın çocukları olduklarını anlattıklarına dair Kolomb’un kayıtları vardır. Zaten İspanyolların bu denli sıcak ve saf bir şekilde karşılanmaları da kadim Quetzalcoatl efsanesinden dolayıdır. Güneşin doğduğu yerden gelen ve kadim Güney Amerika uygarlıklarını irşad etmiş Quetzalcoatl bir süre sonra geldiği gibi geri dönmüş ve insanlar binlerce yıldır onun dönüşünü beklemekteydiler zaten.

Dediğim gibi hepsi henüz bir efsane ve daha çok kanıta ihtiyaç var ancak ben o Mısırlı rahibin bu anlatımına takılmadan edemiyorum. Anlatım henüz bizler Amerika’yı keşfetmeden önce Amerika kıtasına işaret etmektedir ki bu bile yeterince büyük bir merak uyandırmaya yeter.

Görelim bakalım ilerleyen yıllar Atlantis efsanesine dair neler gösterecek…

Sevgiler,

Kenan

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..