Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '20

 
Kategori
Mesleki Eğitim
 

Bayıldım Bu Hediyeye

 

Önce şu gerçeği

     Kabul etmek gerekiyor:

         “Zenginin olmadığı yerde

                     Fakir de olmaz!”

                                        H. Esat Yavuztürk

                               (Özgürlüğe Çağrı Destanı)

 

                Sevgi, sevgi!.. Her işin başı sevgi!..

                Sevginin yapamayacağı, sevginin başaramayacağı hiçbir işi düşünemiyorum ben.

                “Ya sevmeden yapılan işler?” diyeceksiniz.

                Evet, sevilmeden de yapılabilir iş. Emirle… Mecburen… Metazori…

                Tadı tuzu yoktur ama o işlerin.  Yapan da zevk almaz, yaptıran da… Hele hele o iş sonucu ortaya çıkacak “ürün”den yararlananlar hiç mi hiç zevk almaz.

                Niçin mi böyle başladım söze?

                762 sayfalık bir kitap var; önümde.  300 değil, 500 değil, 762 sayfa… Dile kolay!

                “Ne olabilir, bu kitabın konusu?” diye merak edersiniz sanırım. Adını yazmam yeter de artar:

                “Uygarlığın Tuğlası Arifiye Köy Enstitüsü”

                Arifiye Köy Enstitüsü, benim de Aksu Öğretmen Okulu’ndaki çok değerli öğretmenlerimden Musa Okay ve eşi Mürüvet öğretmen’in mezun olduğu okul…

                Karabey Aydoğan’ın, yaklaşık 20 yıl emek vererek hazırlayıp Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nca “Eylül 2019”da basılan bu dört dörtlük eserinden, geçen yılın son ayının son günü akşamına kadar haberim yoktu benim.

                Yılbaşı akşamı, kızımız Dilem Gözde ve üniversite öğrencisi torunum Erim Erkan ile birlikteydik; İstanbul/Bahçeşehir’deki evimizde.

                Saatler 24.00’ü vurduğu anda, yeni bir yıla daha sağlıkla, mutlulukla girmenin sevinciyle kutladık birbirimizi. İşte o sırada torunum, “Dede, sana küçük bir hediyem var.” diye büyükçe bir paket koymasın mı önüme!

                Öğrenci torunumdan hediye!..  Kalınca bir paket hem de… Ne olabilirdi bu? Merakla açtım hemen.

                Kitap!..

                Evet, yukarıda sözünü ettiğim kitap çıktı, o hediye paketinden. Nasıl sevindim, nasıl mutlu oldum bir bilseniz! Eşim de kızım da çok değerli armağanlar verdiler; bana bugüne kadar. Cep telefonları, kol saatleri gibi… İnanın, hiçbiri bu kadar mutlu etmedi beni.

                Neden mi çok önemliydi bu?

                Söyleyeyim:

                Bu hediyeyi veren, 20 yaşında bir genç…

                “Âdet yerini bulsun.” diyerekten bir gömlek, bir kravat da alabilirdi. Bilemediniz; bir kalem, bir defter de olabilirdi.

                Hayır, ille de kitap alacaksa, ünlü yazarlarımızdan birinin bir romanı, bir öykü kitabı da olurdu bu örneğin. Ya da yabancı bir yazarın dünyaca ünlü bir eseri…

                Memnun olurdum, yine memnun olurdum da, özellikle bu tür bir eser seçmesi, böyle bir kitap arayıp bulmasındaki ince düşünce ve çabası çok mutlu etti beni.

                Dedesinin Köy Enstitüleri’ne karşı olan ilgi ve sevgisinden haberdar olması, bu sevgiye saygı duyması da cabası…

                Her dede gibi, doğal olarak, zaten severim torunumu ama yılbaşından bu yana, daha çok takdir ederek sevmeye başladım O’nu.

                Yeri gelmişken, torunumu bilinçli olarak takdir edip sevmemin bir nedenini daha söyleyeyim:

                Bilirsiniz; pek çok genç, üniversite sınavına girerken ya da sınavı kazandıktan sonra, tercih ettikleri meslekleri sıralarken, aile büyüklerinin etkisinde kalarak, ön sıralara sevdikleri meslekleri değil de kendilerine zorla dayatılanları yazar. Anne, baba başta olmak üzere, yakın akrabalar çok memnun olur; gencin bu tercihinden.

                Ancak, hayatının belki de en büyük yanlışını yapmış olur o genç. Sözgelişi, çok iyi bir ressam olacakken, işinden nefret eden çok kötü bir doktor olur.

                Sözgelişi, iyi bir besteci, başarılı bir sporcu, ya da örnek bir eğitimci olacakken, sıradan bir avukat, sıradan bir mühendis…

                Torunum Erim Erkan Kaya, ne güzel ki, böyle bir hata yapmadı. Lise son sınıfa gelinceye kadar niyetini açıklamadı hiç. Zamanı gelince, “Ben, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesinin İletişim ve Tasarım Bölümünde okumak istiyorum.”  dedi. Bir iki tercih daha yaptı ama onlar da benzer okulların benzer bölümleriydi.

                Sonuç mu?

                İlk tercih ettiği okul ve ilk tercih ettiği bölümde okuyor şimdi.

                Doğrusu ya ne annesi, ne de anneannesi ve ben, “Olur mu? Onu yazma, bunu yaz.” demedik.

                Bugüne kadar okulundan, seçtiği bölümden ve derslerinden şikâyet ettiğini duymadım hiç. Aksine, okulunu da seviyor, bölümünü de…

                Kimi anne ve babaların, çocuklarının iş ve meslek seçimi ile eş seçimine aşırı derecede müdahale ettiklerini görüyorum. Bunu yapmamaları gerektiğini söyleyince de:

                “O benim yavrum, biricik evladım. Ben onun kötü olmasını ister miyim? Sonradan pişman olacağı bir seçim yapmasın diye uyarıyorum.” derler.

                Evet, her anne baba çocuğunu sever. Bunun için de onların gelecekte hep iyi olmasını ister. Kendi anlayışlarına göre hep iyi bir iş, kendi deneyimlerine göre iyi bir eş seçerlerse çok mutlu olacaklarını sanırlar.

İşte bu nedenle gençlerin iş (meslek, okul, bölüm) ve eş seçiminde kendi görüşlerini benimsetmek için ısrarcı olurlar. Ancak, farkında olmadan, en büyük kötülüğü yapmış olurlar çocuklarına.

Niçin mi?

Gerçekte ne kadar zor olursa olsun, sevilerek yapılan hiçbir iş, hiçbir meslek zor gelmez insana. Aksine, sevdiği işi yapmaktan dolayı mutlu olur her insan.

Sarışın, mavi gözlü, üstelik Hıristiyan ya da Musevi bir genci, siz sevmeyebilirsiniz belki ama gidin, onu kızınıza ve oğlunuza sorun bir de.

Gençlere bu konuda tavsiyem şudur benim:

Annenizi, babanızı ya da başka büyüklerinizi, onları anlamaya çalışarak saygıyla dinleyin ama iş seçerken de, eş seçerken de kendi bildiğinizden şaşmayın asla.

En sevdiklerinin gönlü olsun diye iş seçen de pişman olur sonunda, eş seçen de…

Bu iki konuda ailelerini dinlemeyen gençleri çok takdir ediyorum ben.

Gençler derken, kız – erkek ayrımı yapmadığımı özellikle belirtmek isterim.

“Sevgi, sevgi!.. Her işin başı sevgi!..” deyip torunumun yılbaşı hediyesi  Karabey Aydoğan’ın “Arifiye Köy Enstitüsü” (*) adlı kitabından söz ederken taa nerelere geldik.

Bu değerli eserde sergilenen güzellikleri önümüzdeki haftalarda sunacağım sizlere.

                                                                                                 Hüseyin Erkan

                                                                              huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr                                                        ------------------------------------------------------------------------                                                              

 (*) Uygarlığın Tuğlası Arifiye Köy Enstitüsü: Karabey Aydoğan,                                                                    T. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2019, 762 Sa. 45 TL

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..