Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Baykal yine vitesi boşa aldı, gaz pedalına basıyor

Baykal yine vitesi boşa aldı, gaz pedalına basıyor
 

Baykal'ın, MÖ 200'li yıllarda yaptığı açılımlara ait bir gazete küpürü


Deniz Baykal’ın, “uzlaşmaya hazır mısınız?” sorusu soran yazımdan bir hafta sonra böyle bir açılıma girişmesi beni hiç de şaşırtmadı doğrusu. (Daha önceleri de, benim yazdığım bazı yazılardan kısa süre sonraları çeşitli açılımlar –Örneğin geçen sene yine bu aylarda yaptığı Kürt açılımı- yapmasına alıştım artık :-)) Eğer az biraz şaşırdığım bir şey varsa, bu çarşaflı kadınlardan birisini, partinin ilçe yönetimlerinden birisine aday göstermemiş olmasıdır.

Baykal, bu konularda sınır tanımayan birisidir. Örneğin, 1990’ların başında Erdal İnönü’nün karşısına rakip olarak çıkarken, her gün, o zamanın (aslında bu zamanında) Amerikancı, özelleştirmeci sağ basını olan Sabah Gazetesi’nin manşetlerinden inmezdi. “İstiklal Mahkemesi ve Yassıada ile hesaplaşmamış bir sol nasıl demokrat olabilir” diye, “statükocu" İnönü’ye karşı, demokrat, özgürlükçü bir sol çizgi örmeye çalışırken de, olduğu gibi görünmemenin sınırlarını zorluyordu. Aslında tüm bu örnekler, Baykal’ın bir “kendisi” olup olmadığından insanı şüpheye düşürüyor.

Baykal her zaman pragmatist bir çizgi izledi. Kendisine fayda ve katkı sağlayacağını düşündüğü her çizgiye, şekle ve kalıba balıklama atladı. İnönü karşısında kendini var edecek çizgi, biraz sağcı, biraz özelleştirmeci, biraz demokrat, biraz özgürlükçü bir çizgiydi ve hemen o kalıba büründü. CHP’nin, SHP ile birleştiği dönemde de kendisine iktidarı açacak yolun, hele ki Refah Partisi ve AKP iktidarları koşullarında, sistemin statükocu kesimlerine bağlanmak olduğunu anladığında da en “derin” devletçi olup çıktı.

Bu nedenle tartışılması gereken, Sultangazi İlçe Örgütünün kurultayında çarşaflı kadınlara rozet takılıp, partiye üye yapılmasından çok, bu girişimin samimiyet düzeyidir. Bu girişimin doğruluğu, yanlışlığı, böylesi bir açılımın düzeyi, şekli ve dozu ayrı bir tartışma konusu.

Herkes biliyor ki, bu görüntüler fazlası ile reklam kokuyor ve bu tarz böyle bir açılımın yöntemi olamaz.

Öncelikle “çarşaflı bir bayan” imgesi, durumdaki abartıyı en güzel ifade eden şeyin kendisidir. Ben Tayyip Erdoğan’ın dahi böyle bir girişime cesaret ettiğine denk gelmedim, edebileceğini de zannetmiyorum. Çünkü Tayyip Erdoğan da bilir ki, çarşaflı bayanlar bu toplumun en fazla %2 veya 3’üne denk gelir ve doğru bir hedef noktası değildir. Ayrıca çarşaflı bayan imgesi, bırakın başı açık bir kadını, daha çok türbanlı bir kadın için oldukça soğuk, itici bir imgedir. Böylesi bir girişimin sahibinden ilk uzaklaşacak olan kesim, türban giyen bayanlar olacaktır. Çünkü türbanla çarşaf, oldukça benzer noktalarda durduğu zannedilse de, sosyolojik anlamda oldukça farklı iki dünyayı tasvir eder. Başı açık bir bayan için, türbanlı bir bayanla, çarşaflı bir bayan arasında fazla bir fark hissedilmese dahi, türbanlı bir bayan için bu fark, başı açık bir bayanın hissedemeyeceği düzeydedir.

İkincisi ve daha önemli olan nokta ise, böyle bir açılım yapma niyetiniz varsa, çarşaflı ve türbanlı bir bayanların, bir ilçe kongresinde yer almasından çok, o bayanların haklarının savunulması daha gerçekçi bir adımdır. Siz, partinize üye olan bir çarşaflı bayanın, türbanlı kızının üniversiteye girmesine müsaade etmedikten sonra, o çarşaflı bayanın yanınızda, sizin destekçiniz olarak duracağını zannetmeniz, ya oldukça hayalci olduğunuzu, ya da olayı bir olta misali kullandığınızı ve oltanıza takılacak birkaç sazanın hesabını yaptığınızı gösterir.

Aslında CHP ya da Baykal’ın bu girişimi, eğer içerikli ve doğru bir yöntemle yapılmasa, bence özlenen ve doğru olan bir açılım olabilirdi.

Örneğin, söz konusu kongrede bir türbanlı bayan çıkıp, şöyle bir konuşma yapsa, bence bu Türk solu açısından devrimci bir açılımın işareti olabilirdi;

“Ben inançlarımdan dolayı başörtüsü takan bir bayanım. İnanıyorum ki, çoğunuzun benim gibi inançları var ancak bu inançlarınızı benden farklı yaşıyorsunuz. Benim, inançlarınızı benden farklı algılamanıza saygım var, eminim ki, sizlerde benim algılama şeklime saygı duyacaksınız. Başımdaki örtü, benim için kadını erkekten farklı ya da geri kılan bir unsur değildir. Bende şu an burada olmakla ispatladığım gibi, bir bayanın erkeklerle aynı ortamlarda bulanabileceğine ve her türlü işi benzer beceri düzeylerinde yapabileceğine inanıyorum. Bu noktada başımdaki örtünün tek anlamı yaratıcının, beni erkeklerin kötü niyetlerinden korunmam, sakınmam için emrettiği şeye kulak vermiş olmamdır. Ve bu tercihim yalnızca beni bağlar.

Ancak bir çoğunuz, bu tercihime karşın neden burada olduğumu soracaktır. Ben bunun gayet iyi gerekçeleri olduğunu düşünüyorum. İnançlarım sayesinde sahip olduğum vicdanım, dünyanın eşitliğe, sosyal adalete, barışa ve demokrasiye fazlası ile ihtiyaç duyduğunu bana hissettiriyor ve ne yazık ki ben, inançlarım dolayısı ile daha önce bana yakın olan siyasi yapıların bu amaçlara yeterince çözüm üretmediğini fark ettim. Bireylerin hırslarına ve çıkarlarına teslim edilen ve kamu adına denetimin ve sosyal adaleti sağlayıcı sağlayıc müdahalelerin olmadığı bir dünyanın, ne kadar vahşi bir dünya ürettiğini bugün daha iyi anlıyorum. Bu nedenlerle, inançlarımla çatışmayan ama dünyaya eşitliği, adaleti ve özgürlüğü var eden bir yapının özlemini duyuyorum. Şu an burada bulunma gerekçemde, burasının özlemini duyduğum yapı olduğuna duyduğum inançtır.”

Biliyorum biraz fazla hayalciyim. Ama burada ki hayal, başı örtülü bir bayanın bu sözleri söyleyemeyecek olması değil, aksine CHP’nin böylesi bir açılıma izin verebilecek bir yapıya sahip olmamasıdır.

O zaman bu açılımı, Baykal'ın bir kez daha aracın vitesini boşa alıp, gaza basarak, bir hareket üretiyormuş hissi vermesinden başka bir şeyle tarif etmek mümkün değil. Bu durumda ne bir atılım ne de bir ivme üretilemediği gibi, araç (örgüt) anlamsız bir boğulmaya (tartışmaya) maruz bırakılıyor.

Bu konu, bir yazıya daha müsaade ediyor gibi,

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..