Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Baykalları anlayamamak

Baykalları anlayamamak
 

Son dönemlerde birileri yine, Sayın Baykal’ı tartışır oldular. Sayın Baykal da yine, hem kendi yandaşlarından bazıları tarafından eleştirilme hem de rakipleri tarafından yapmacık olma suçlanması gerçeğiyle yüzleşme gerçekliklerini yaşama zorunda kaldı. “Zaman her şeyin ilacıdır” deyip, Sayın Baykal’ın Türk Demokrasisinin ve Aydınlanmasının gelişimi konusunda yapmış olduğu takdire şayan girişimlerinin, eninde sonunda hak ettikleri değeri bulacağını biliyorum. Ancak artık bu toprağın insanlarının, kendileri için her türden zorluğa katlanan insanlara hak ettikleri değerlerini öldükten sonra değil, onlar ölmeden önce vermelerinin zamanının geldiğini düşünüyorum. Yazımın başlığını da Sayın Baykal gibi düşünen daha nicelerinin olduğunu bildiğimden “Baykalları anlayamamak” olarak koymayı tercih ettim.

Bu kısacık girişten sonra, son dönemlerde Sayın Baykal etrafından dönen tartışmalar konusunda bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bu düşüncelerimi paylaşmadan önce, Türkiye’de sol partilerin iktidar olamayışlarını sürekli eleştiren zihniyetin amaçlarının artık “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” olduğunu da tamamıyla idrak etmiş olmanın rahatlığını yaşıyorum. Aslında bu zihniyetteki zümrenin davranışlarıdır, Türkiye’de sol düşünceyi böylesi dar kalıplar içerisine sokan ve ülkemiz insanının aydınlanmasını, bu kadar geciktiren.

Değerli Dostlar, bu ülkede eğer Anadolu insanının gerçek özelliklerini bilmeden, onu dışlayarak siyaset üretmeye çalışırsanız %30’lar düzeyindeki oy oranınızı artıramazsınız. Bu da sizin hiçbir zaman tek başınıza iktidar olamayacağınıza, sadece ve sadece koalisyonlara bağlı olarak iktidar şansını yakalayacağınıza işaret eder. Solu sadece Kürt ve Alevi açılımına bağlama, indirgeme saflığınızdan dolayıdır ki Sayın Baykal’ın ne yapmak istediğini bir türlü anlamıyorsunuz. Solu sadece bu iki olaya bağlayıp öyle yol almak isterseniz, sizler hangi güç ya da enerji ile başa geçerseniz geçin kusura bakmayın ancak bir arpa boyu yol alıp da, Anadolu insanının aydınlanmasına en ufak katkı sağlayamazsınız. Aynı duruma, bu ülkede demokrasinin kör ya da topal yerleşmiş olduğunu unutarak, aynen Sayın Baykal’ın da ifade ettiği gibi, tek partiden oluşan bir ülkede iktidar mücadelesi yapan parti içi gruplar gibi yaklaşarak topluma hizmet etmeye çalışırsanız da düşersiniz. Böylesi bir durumda, ortaya, aydınlanmanın önünü tıkayan, ona yaşam senaryosunda zorlu yokuşlardan sonra uçurumlara düşüren uçuruma düşen adamı oynatmak zorunda kalacağınız ucube görüntüler çıkar.

Böylesi bir davranışı sergilerken, Sayın Baykal’ın, Cumhuriyetin değerleri konusunda gösterdiği hassasiyet ise herkesin malumudur. Üniversitelerde ve Devlette Türban konusundaki tavırlarının değişmediğini de vurgulamaktadır. Durum böyle iken, toplumu sürekli geren kutupların bu insafsızca vuruşlarını anlamakta zorluk çekiyorum.

Yapılan kamuoyu anketleri, Anadolu insanının %70 küsurunun başının bağlı olduğunu göstermektedir. Elbette ki bunlar içerisinde sistemle, rejimle sorunu olan insanlar da mevcuttur. Ancak bu o insanların hepsinin de aynı kefeye konulması gerektiği manasına gelmez. Gelmemelidir de! Başı bağlı insanlarımızın çoğunun başında Sayın Başbakan'ın "velevki siyasi sembol" dediği türban değil, yazma, tülbent vb örtüler ve çok azında da çarşaf vadır. Sayın Baykal'ın bu girişimi, o insanları, siyasi sembol olan türban tuzağına düşmeden Cumhuriyet değerleri ile kucaklaştırma girişimi olarak da değerlendirilebilir. İçine düşülen iflah olmaz bir paranoya ile, bu insanların hepsini dışlama saflığına düşülürse, ışığı göreceği günü hayal eden insanları, daha uzun yıllar karanlığa mahkum etmek isteyen zavallı insan müsvettelerinin eline teslim etmiş olmaz mıyız? Bence bu noktayı çok iyi düşünmemiz gerek. Bu noktada Sayın Baykal'ın izlediği siyaset ile, Sayın Başbakan'ın izlediği siyasetin %100 zıt olduğunu düşünüyorum.

Hem neden korkuyoruz ki “ışığı gören, ışığa kavuşan herkes” eninde-sonunda Mustafa Kemal Atatürk’ün tarif ettiği köprüden geçiyor. Tarih ve de geçen zaman bizlere bunu defalarca ispatladı. Bu kadar korkarak, onca devrimi ve de dönüşümü yapan Mustafa Kemal Atatürk’e layık olabileceğinizi mi, düşünüyorsunuz? Bence, çok yanılıyorsunuz… Bu topraklar, zamanında, kendisini aydınlatan, o ışığa doğru yönlendiren bir tane Mustafa Kemal’e sahipken, bugün ise milyonlarcası ile bu görevi yerine getiren bir orduya sahiptir. Unutmayınız ki insanlar, korkularından kaçarak değil, onların üzerine doğru giderek, onların korkularının oluşmasına neden olacak kadar önemli gerçeklikler olmadığını algılar ve çözümler üretirler.

O nedenden, “korkmadan ve de insanların aydınlanmalarının önündeki engelleri kaldırma konusundan sorunlarımızı duygusal olarak yaklaşmadan, aklımızla çözme yolunda artık herkesin şapkasını önüne koyarak düşünme zamanı gelmiştir” diyerek bu yazımı da burada sonlandırıyorum…

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..