Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bayrak düşmeyecek hocam

Tek bir çiçekle bahar mı gelir Hoca? Diyenlere, “Tek çiçek de baharın müjdecisidir.” Diyerek kutlu ve umutlu bir yolculuğa çıkmıştı. Osmanlı paramparça edilmiş ve Anadolu’ya sıkıştırılmıştı koca imparatorluk. Halkımızın beyni boşaltılmaya, beyni boşaltılamayanların da kellesi uçurulmaya başlanmıştı. Üstad’ın, “Görmedim fikir çilesinden daha büyük işkence” dediği gibi, fikirler, inançlar, kutsallıklar yerle bir edilmeye başlanmıştı. Ezanlar bile susturulacak bu ülkede bir zaman gelip deseler, Osmanlı zamanında yaşayanlar güler geçerdi. Evet, yapılacak ne kadar işkence varsa hepsi yapılmıştı bu mazlum halka. Sahipsiz sanıyorlardı, kimsesiz sanıyorlardı, kimliklerini unuttururuz sanıyorlardı. Allah’ın varlığından, gücünden, rahmetinden ve gazabından bihaberdiler. Her şey aslına rücu eder, sözü boşlukta sallanadursun, aslına dönmeye başladı her şey. Tek bir çiçek gibi açtı ıssız dağlarda. Asr-ı Saadetteki gibi, bir bir yeşerdi etrafı, kalbi imanla ve vatan sevgisiyle dolu ne kadar insan varsa kenetleniverdiler etrafında. Yalnız değildi artık, kalbinde sarsılmaz bir iman gücü ve etrafında tam anlamıyla inanmış insanlar. Hepsinin tek bir gayesi vardı: Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya Düzeni kurmak. Dava samimi, insanlar samimi, yol Allah’ın yolu olunca, hiçbir kuvvet engel olamadı. Yeryüzünde tadılacak ne kadar acı varsa hepsi tadılmıştı. İşkencenin her türlüsü layık görülmüş, aşağılanmaya, ters yüz edilmeye, bir Müslüman’ı rencide edecek ne varsa hepsine maruz bırakılmıştı. İlerledikçe, hedefe yaklaştıkça hep bir yol kazasına uğruyordu. Yılıyor muydu? Hayır! “Kökü ezelde, dalı ebedde” bir davanın bayraktarlığıydı bu. Dünyaya nizam vermeye çalışıyordu. İktidar hırsı değildi, makam, mevkii hırsı değildi. O üstün ve kıvrak zekâsı sayesinde, Demirel gibi bir adamın sürekli iktidarda kaldığı bir dönemde, isteseydi, hiçbir zaman iktidar koltuğundan inmezdi. Ülkeyi uydu devlet konumuna getirmeye söz verdikten sonra, tüm koltukların tadına varılabilirdi. Gel vazgeç bu sevdadan, yoksa senin gibi bir ilim adamına yazık oluyor, dediler. O, ‘vallahi, güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseniz, yine de davamdan vazgeçmem, ’ diyen bir Peygamberin ümmetiydi. Kaderin cilvesine bakın ki, 28 Şubat öncesinde çıktı o kutlu yolculuğa. 28 Şubat ki, çakalların üzerine üşüştüğü gündü. Her zerresine kadar işkenceyi tattığı gün. Ne kadar vatan haini varsa, millet düşmanı varsa, inanç düşmanı varsa, hepsinin üzerine çullandığı gündü 28 Şubat. O acıyı o günün yıldönümünde tekrar yaşamasın diye aldı belki Allah yanına. Hikmetinden kim sual sorabilir ki? Hocam! O çakalların biri gidiyor diğeri geliyor, ülkemizi rezil etmek, sana ve davana inananları alaşağı etmek için, her dem tetikteler. Onlara her dönem, derslerini veriyoruz. Sana ve çıktığın yola selam durmaya devam edeceğiz. Bu ülkeyi çakallara yuva yapmayacağız. Onları inine süreceğiz. Bu ülkeyi layık olduğu yere, senin istediğin ve özlemini duyduğun yere yükselteceğiz. Bu ülke bizim, yıllarca itildik, kakıldık, hor görüldük, öz yurdumuzda garip kaldık. Ama artık eskisi gibi değil. Ektiğin tohumlar, bir bir yeşerdi. Meyve vermeye başlıyor artık. Gözün arkada kalmasın. Hayalini kurduğun yenidünya düzeni kurulacak. Diktatörlerin ve Siyonist uşakların tahtları sallanıyor. Yetiştirdiğin talebelerin tüm dünyayı sallıyor. Sallamaya devam edecek. “Surda açtığın gediğe Anadolu kıt’asını koyacağız, kahpe rüzgâr ne yandan eserse essin!” Ve son olarak sana çok sevdiğin şairimiz Mehmet Akif’in dizeleriyle diyorum ki: “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem? Sığmazsın!” 

 
Toplam blog
: 394
: 178
Kayıt tarihi
: 17.09.09
 
 

Bir kurumda yönetici olarak çalışmaktayım, 1974 Kayseri doğumluyum. Son demine varmadan hayatın h..