Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bayram, din, kültür, sosyal hayat vesaire…

Bayram, din, kültür, sosyal hayat vesaire…
 

Bayram namazından dönüşte sokaklarda rastladığım afişler beni hem güldürdü, hem düşündürdü. Genel olarak partilerimiz, “ramazan bayramınız mübarek olsun” yazan pankartlar asarlarken, adını vermek istemediğim bir parti “şeker bayramınız kutlu olsun” şeklinde bir afiş asmıştı.

Aslında anlam olarak ikisinin arasında hiçbir fark yok değil mi?... Böyle olunca ortada bir sorun da olmaması gerekiyor. Ama ne yazık ki var. Zaten bu ifadeler, birilerine bir şeyler anlatmak, “ortada bir sorun var” demek için, biraz da bilerek ve isteyerek kullanılıyor.

Halbuki aynı anlama gelen kelimelerin çokluğu, dilin zenginliği olarak kabul edilir. Normal hayatımızda biz eş anlamlı kelimeleri çok rahat kullanırız. Özellikle yazı dilinde, tekrardan kurtulmak için, aynı manaya gelen sözcükler imdadımıza yetişiverir.

Bu ramazanda pek de gündeme gelmeyen bir tartışmayı durup dururken yeniden alevlendirmek gibi bir niyetim yok. Ama üstünü örterek, görmezden gelerek, yok sayarak hiçbir sorunu halledemeyiz. Halletmiş gibi görünsek de, kısa bir süre sonra o sorunlar, daha da büyümüş, giriftleşmiş, en önemlisi de çözümü zorlaşmış olarak karşımıza çıkarlar.

Eğer “Kürt mürt yok, hepimiz Türküz” diyerek bugünlere gelmeseydik, bugün “açılım” diye bir derdimiz olmayacak, beş bin küsur civanımız ölmeyecek, beş bin küsur ocağa ateş düşmeyecek, beş bin küsur ananın bağrı yanmayacaktı.


*****

Dini hayatımızda önemli bir yeri olan ramazan ayını geride bıraktık ve ardından 3 gün bayram yaptık. “On bir ayın sultanı”nı kimileri “Yâ şehr-i Ramazan” diye karşıladılar. Ne demek olduğunu kaç kişinin bildiğini tahmin bile edemiyorum.

“Ey ramazan ayı!”

Sizce güzel bir karşılama cümlesi gibi görünüyor mu? Hiç sanmıyorum. Sadece anlamadıkları bu kelimeleri önemli ve “dinî” zannedenlerin halt yemesi… Aynen Ramazan bayramına ısrarla “şeker” bayramı diyenlerin yaptığı gibi…

*****

Cdenizkent arkadaşımız, dikkatimizi bayramın sosyal ve kültürel yanına çeken bir blog yazmış.

Ramazan da, bayramlar da, sosyal ve kültürel hayatımızın gelenekselleşmiş bir yanı, ayrılmaz birer parçasıdır. Hatta rahatlıkla diyebilirim ki, bizim karşıladığımız ramazanlarda ve kutladığımız bayramlarda, dini motifler neredeyse yok denecek kadar azalmıştır. Çünkü biz onları kendi sosyolojik ve kültürel potamızda, öyle yoğurmuşuz ki, işte ortaya bugünkü ramazanlar ve bayramlar çıkmış…

Dinin bayram anlayışında, eğlenceyi bir tarafa bırakın, dinlenceye bile yer yoktur. Çok ilginçtir, çalışmayı şart koşan ve onu hayatın ayrılmaz bir parçası kabul eden İslâm dininde, özellikle düğün-bayram gibi günlerde sevinci belli etmek üzere ölçülü bir eğlence teşvik edilmişken, dinlenmekten ve tatilden hiç söz edilmemektedir.

Bu bağlamda ramazan bayramını, sanki oruçtan, teravihten, diğer zamanlara göre daha yoğun yaşanan bir dinî hayattan kurtulmaya sevinirmiş gibi, gülerek eğlenerek geçirmek, zaten din anlayışıyla bağdaşır bir durum değildir.

Bugün bizim yaptıklarımız ve geçmişte de “bayram” adına yapılan bütün neşeli, eğlenceli etkinlikler, tamamen sosyal ve kültürel hayatın yansımalarıdır.

*****

Kur’an’da bayramla ilgili bir hüküm yoktur. Ramazan bayramı da Kurban bayramı da hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlamıştır. Hz. Muhammed, Medineliler’in kutladıkları Nevruz ve mihrican bayramını kastederek, “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, ramazan ve kurban bayramıyla değiştirdi” buyurmuştur.

Ramazan bayramının 3 gün, kurban bayramının 4 gün olarak kutlanması da, Hz. Peygamber zamanındaki uygulamalara dayanmaktadır.

Ramazan bayramının birinci günü oruç tutmanın haram olduğu, ikinci ve üçüncü günleri oruç tutulabileceğinin bildirilmesi, bu bayramın üç gün olarak kutlandığını anlatmaktadır.

Aynı şekilde, kurban bayramında kurbanın ilk üç günde kesilmesi gerektiği ve dördüncü gün kesilemeyeceği hükmü, ayrıca teşrik tekbirlerinin bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar devam etmesi, bu dört günde oruç tutmanın haram kabul edilmesi, bu bayramın da dört gün olduğuna dair işaretlerdir. (*)

*****

Milliyet Blog’da yazan arkadaşlara gönderdiğim bayram mesajlarına gelen bir-iki ilginç cevabı da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir arkadaşımızın mesajı şöyle: "Roşané şima pitoz bo. cejna wé piroz be. ramazan bayramınız kutlu olsun."

Bir başkası: “Bayramların sevinç günleri olması konusunda sizinle aynı fikirdeyim. Ama ülkemde selde can kayıpları yaşanırken, vatan toprağımızın dağlarından şehit kanı akarken, Türküm, doğruyum, çalışkanım diyemeyecek çocuklar yetişmeyecekse bayram bizim neyimize ?”

Bir diğeri de şöyle: "Bayram gibi bayram olmalı. misafirlerime ikram edebilmek için yarım kilo şeker alamıyorsam veya şekeri bulup, misafiri bulamıyorsam… Bayramı yaşayanların, bayramını kutlarım. Saygılarımla."

*****

Din, insan hayatının dışında, alınan, satılan, yakınlaşılan, uzaklaşılan, istendiği zaman birlikte veya ayrı olunabilen somut bir varlık değildir. O, yaşantımızdan asla ayrı kabul edilemeyecek, sözlerimizden, hareketlerimizden, davranışlarımızdan, düşüncelerimizden, hayallerimizden, özlemlerimizden, duygularımızdan ibaret, soyut bir kavramdır.

Otuz gün boyunca, kendini dindar hissedenlerin büyük bir kısmı, çevrelerindekilerle beraber sahura kalktılar, oruç tuttular, iftar yaptılar, namaz kıldılar, teravihe gittiler, Kur’an okudular, mukabele dinlediler, fitre-zekât verdiler ve üç gün bayram yaptılar.

Bireysel olarak kendilerini mutlu hissetmiş olabilirler, “görev”lerini yerine getirmiş olmanın hazzını yaşamış olabilirler, dindar olmaktan dolayı gurur duymuş bile olabilirler.

Ancak dinin gerçek anlamıyla ramazanda hayatımıza ne kattığını, topluma nasıl bir katkı sağladığını, bayramın insanlara neler verdiğini cidden merak ediyorum.

Bayram sevinci tüm toplum tarafından paylaşılmadıkça ve ortak bir şölene dönüşmedikçe, geleneksel bir sosyokültürel etkinlik olmaktan öteye gidemeyecek, ramazanlar da, bayramlar da, çok kişi tarafından benimseniyormuş gibi görünseler de, beklenen etkiyi gösteremeyeceklerdir.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..