Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bayram biraz mutluluk, biraz da hüzündür aslında...

Bayram biraz mutluluk, biraz da hüzündür aslında...
 

Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer...

İnançlar ve onların gereğinin toplumsal bir ruhla yapılması insanları bir araya getirmek için çok iyi bir mayadır.

Bir ülkede çoğunluğun inandığı, inanmayanların ise hoşgörü ile karşıladığı zor bir ibadetin yapıldığı bir aydır ramazan. Onun bitmesinin ardından gelen üç gün ise bayram

Hepimizin bayramlara ait anıları, özlemleri var kuşkusuz.
Bayramları çocukluğumuza eş tutarız çünkü.

Bayram kelimesi bilinçaltımızda, çocukluğumuzun kaygısız dönemlerini hatırlattığından bugünleri asla beğenmeyiz çoğumuz.

……………………….

O kadar yakındaki şu an çocukluğum, bu bayram kelimesi ile çıktığım düşünsel bir yolculuk.

İlkokul yıllarımda ilk oruç denememi yaptığımda, öğleyin okulun çeşmesinde içtiğim suyu da hatırlarım, o bayramda alınan sarı renkli kazağa da, elimi uzatsam dokunacağım sanırım.

Annemin koşturmalı, heyecanlı bayram hazırlıkları, geç saatlere kadar süren telaşı da daha dün gibi.

O yıllarda da bana hüzün veren bir yanı vardı bayramların belli belirsiz, şimdilerde de var.

Mezarlık ziyareti ile ilk tanışmam, bir ramazan bayramı arifesine rastlar. Öncesinde korktuğum gerekçesi ile bundan kaçınırdım hep.
Ortaokul yıllarında dedemin vefatından sonraki ilk bayramda,

babamı kıramayarak dedemi ziyarete ben de katıldım. Mezarlık bir bayram öncesinde inanılmaz kalabalıktı. İnsanlar yakınlarını ziyarete gelmiş, hem hüzün dolu hem de, yakınları ile karşılaşıp da hal hatır sorarken mutlu oldukları, ilgimi çekmişti.

Babam babası ile arasında mesafe olan biri idi. Birbirlerine olan sevgilerini ifade etmeyi ayıp sayan bir döneme aittiler.

Babamın ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordum, hatta pişmanlıkları olduğunu sezebiliyordum.

Yaşamla ölümün iç içe olduğu o arife günü mezarlıkta, babasının mezarı başındaki babamın hali yüreğime çok dokunmuştu.

Ağlamıyordu ama hissettiklerini yüzünden okuyabiliyordum, onun yokluğunu çok derinden hissediyordu.

Oradaki döktüğüm gözyaşlarımı herkes dedem için sansa da, ben aslında bir gün babamı kaybedebileceğim düşüncesine ağlıyordum. Bir gün kendi babamın mezarı başında olabileceğim gerçeğinin varlığını hissetmiş olmaktan dolayı ağlıyordum.

Bir yanınız çocuk da olsa, tüm gam ve keder sizden uzakmış gibi de olsa, anne babanızdaki kayıplarını, onların üzüntüsünü anlayabiliyorsunuz.

Hayatınızın tamamen ailenizin varlığına bağlı olduğunu düşündüğünüz o savunmasız dönemde, onları kaybetmek korkusuyla irkiliyorsunuz.

O mezar ziyaretinden sonra defalarca gizli gizli uyurken babamın nefesini kontrol ettiğimi de hatırlarım, ölecek endişesi ile günlerce uykularımın kaçtığını da.

Yine ölenlerin ardından, ilk bayramda yapılan ziyaretlerin, herkesi nasıl acıttığını da.

Bayramlar, toplumsal ortak paydalardır. Bu yüzden çok önemlidirler. Ortaklaşa bir ibadet yapmak, akşamüstü pidecide, gece teravi namazında bir araya gelebilmek kesinlikle sosyolojik açıdan çok önemlidir.

Yine yardıma ihtiyacı olanlara zekât fitre vermekte öyledir.

Ama unutulmaması gereken şey bayramın kayıpların da en çok anımsandığı zamanlar olması ve onların da ziyaretinin unutulmaması gerekliliğidir.

Değişen dünya düzeni bir takım bayram adetlerini değiştirmiş olabilir, bunda da yadırganacak bir yan göremiyorum.

Hala iftarlar, hala pideler, hala bayram algısı varsa asıl olan budur ve bayram ruhu, biraz kabuk değiştirmişte olsa yaşıyordur.

Sürekli eski bayramlara takılı kalmak, ‘’o dönemde her şey güzeldi bugün çirkin’’ tezini savunmak, yanlıştır.

Kendi adıma eski bayramlara ait, mutlu anılarım kadar, hüzünlü anılarım da var benim.

Asıl olan bugünün koşullarında yaşayabilmek bayramı elden geldiğince, bir bayram sabahında uyanıp heyecan duyabilmek gönlünce.

Bayram geliyor diye eve çeki düzen verip, kenarda ikramlık bir şeyler tutabilmekte günlerce hazırlık yapmaya eştir, niyet değişmeyince.

Şart değil ki, bugünün illa geçmişe eş olması. Bu durum bayramın şartı değildir, ayrıca.

Mevcut koşullarda bir bayram sevinci yaşayabilmek, gün zaman ayrımı yapmadan koşula bağlamadan hatta gerekirse tek başına da o coşkuyu duyabilmek asıl olan.

Yazıma son vermeden önce, yine babama ait bir anımı anlatmak istiyorum kısaca.
İlkokula yeni başladığım yıldı sanırım, yol üstünde küçük bir dükkân vardı ve vitrininde de kırmızı, rugandan önü fiyonklu bir çift ayakkabı.

Oradan her gelip geçişte aklımın takıldığı, gözümü her kapadığımda gördüğüm bir rüya gibiydi.

Her gün korkarak vitrine bakar orada olduğunu görünce, huzurla okula koşardım.

Bayram yaklaşınca zorlanarak da olsa babama ayakkabımı anlattım ve yerini de sır söylermiş gibi eğilip kulağına fısıldadım.

Olur, anlamında başını salladı.

Üstünden biraz zaman geçti.

Arife günü geldi çattı, bayramlıklar alındı ama benim kırmızı ayakkabım da görünürde yoktu, ona dair bir söylem ya da açıklamada.

Zaten çekingen bir çocuk olduğumdan ve bu duruma da alındığımdan babama neden alınmadığını sormadım.

O bayram akşamı, uyumadan önce de yatağımda bir süre sessizce ağlayıp uykuya daldım.

Uyandığımda evde bir çay kokusu, mutlu bir atmosfer, yanan bir soba vardı. Yavaşça yatağımdan doğrulunca pencereye doğru baktım ve ne göreyim yastığımın en ucunda kırmızı ayakkabılarım duruyordu.
Sanki kırmızı kadife güller gibi.

Bir an öylece kaldım, sanki rüya görüyorum da hareket edersem uyanacağım ayakkabılar kaybolacak gibi geldi bana.

O sırada babam geldi, yüzünde bir gülümseme. Önce eğilip beni öptü, sonra elini uzattı öpmem için. Uzanıp ayakkabıları aldı, elime verirken de, çok bayramlar gör çok ayakkabılar giy ama bu bayramı ve bu ayakkabıları unutma dedi.

Sonradan öğrendim, ayakkabıların bayramdan birkaç gün önce satıldığını, babamın aynısını bulmak için epey uğraştığını, ilk satın alan çocuğun ayağına küçük gelip vazgeçmesinden sonra ayakkabıcının geç saat eve getirmesi ile bana ulaştığını.

Ben ne o bayramı unuttum, ne de uzun yıllar sakladığım o kırmızı ayakkabıları.

Herkesin bayramı kutlu olsun diyor, mutluluklar diliyorum.

Hüzünlü yanları da olsa bayram mutluluktur çünkü.

Saygılarımla..

Prof. Dr. Nazan Apaydın Demir
27.07.2014
Muğla

 
Toplam blog
: 130
: 1375
Kayıt tarihi
: 08.04.14
 
 

Muğla Üniversitesinde Prof. Dr. olarak çalışmaktayım. Kozmetik Ürünler Uygulama ve Araştırma Merkez..