Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '09

 
Kategori
Bayramlar
 

Bayram sabahları

Bayram sabahları
 

Mutsuzluk, alışkanlığınız olmasın."Her şey bir tebessümle başlar."


Her kaybedilen şey değerlidir, bilirsiniz: Hastalanınca sağlığın değerini, ayrılınca aşkın ve sevgilinin değerini anlarız. Ve hepsinin ardından “keşke” deriz; “pişmanım, bir daha elimdekilerin değerini bileceğim, onlara ve kendime gereken özeni göstereceğim”. Pişmanlıklarla dolu yaşantılarımız için “ bir daha öyle yapmayacağım” sözü vermek ve belki de yaptıklarımızdan ya da yapamadıklarımızdan ders alıp bu verdiğimiz sözü tutmak kolaydır. Ya, hâlâ, elimizde tuttuğumuzu sanıp da günden güne eriyen, yok olan değerlerimiz?.. Komşuluk, imece, hasta ziyareti, bayramlaşma, dostça iletişim gibi unutulan; belki de kabuk değiştirerek yaşamaya çalışan; can çekişen; bizi biz yapan, insan olduğumuzu bize hatırlatarak bizi mutlu eden güzelliklerimize ne oluyor acaba?

Ramazan bayramına iki gün kala kızlarımdan biri bana şöyle dedi: “Bilirim ben seni anne. Her zaman çok uyur ve geç kalkarsın ama bayram sabahı erken kalkıp, bize sabah sabah börek açacaksın.” Bunu büyük mutluluk, coşku ve özlemle söyledi. Bir öğretmen olarak her sabah saat altı dolaylarında kalktığımı değil de, hafta sonları üç afacanın gürültüleri arasında geç kalkabilme lüksünü yaşama mücadelemi gördüğü için sözünü esirgemeyen kızıma ilk anda biraz içerlesem de, bir iki saniye sonra bana müthiş tatlı gelen bir şeyi fark ettim. İçimi mutluluk ve huzur kapladı. Daha şu yeni girdiğimiz Ocak ayında ikizi ile birlikte dokuz yaşına basacak olan kızım, benim bayram sabahları erken kalkmamda birçok lezzet bulmuş ve bu tadın devamı için beni tatlı tatlı uyarıyor. Bak şu küçük afacana! Öncelikle bayramın özelliğini ve bayramla birlikte aileme göstermeye gayret ettiğim özeni fark etmiş. Ne mutlu ki bana, daha küçük de olsalar evlatlarıma bunu sezdirebilmişim. İkincisi ve daha da önemlisi bayram sabahlarında aile ile birlikte sıcak bir börek yemenin ( ya da ne bileyim sıcak bir çorba içmenin) önemini anlamış ve mutluluğuna ermiş bu küçük yürek.

Anneciğim, taa kızlarıma kadar erişen bu mutluluk zinciri için sana teşekkür ediyorum. Hem senin ailen hem de babamın ailesi doğdukları şehirlerde akraba içinde yaşlanırken; sadece babam, sen ve iki kız kardeşimle benden kurulu hep gurbeti yaşamış ailemize, sayılı da olsa, güzel gelenekler bıraktın diye... Her bayram sabahı erkenden kalkar, kendi ellerinle çarşaf böreklerini açar, sıcak sıcak pişirir, babamın bayram namazından dönmesine kadar bize böreği elletmezdin. Biz üç kardeş bu süre içinde bayramlıklarımızı giyerdik. Babam namazdan döndü mü, böreği ilk o böler, bizlere dağıtırdı. Babamın elini öptüğümüzde, annem de sıraya girer eşinin elini öperek bayramlaşırdı. Babamız harçlık verirdi ama annemizin elinden öpmek için daha bir sabırsızlanırdık. Çünkü, mutlaka her bayram kendi eliyle diktiği ya da ördüğü ve bayram gününe kadar bize göstermediği bir şeyleri bizlere hediye ederdi. Eve gelen çocuklara, hatta bazen evin kapısından sütünü aldığımız sütçüye bile mendil, çorap ve benzeri şeyler dağıtırdı. Hele bir keresinde hiç unutmuyorum: Öğretmenliğe başladığım ilk sene baba evindeki ilk bayramımdı. Annem bana elbise dikmiş, babam da bana bir ayakkabı almıştı.( Bu ayakkabının alınmasında annemin mutlaka parmağı vardı.) O gün, o kadar karışık duygular içine girmiştim ki, içimden dokuz yaşında bir kız çocuğu gibi sevinmiş ama dışımdan büyüdüğümü ve para kazandığımı anlamadılar mı acaba düşüncesiyle “Neden bana ayakkabı aldınız? ” diye sesli sesli ağlamıştım. Bu anlattığım olayın arkasından uzun yıllar geçti. Değil sekiz dokuz yaşındaki küçük bir kızın, yirmi iki yirmi üç yaşındaki bir genç kızın bile, bayram deyince, neler hissettiğini çok iyi biliyorum. Onun için her bayram kızlarıma, kız kardeşlerime, eve gelen küçük misafirlere en azından bir mendil almaya, hazır yufkadan bile olsa bayram sabahları sıcak börek pişirmeye, kızlarıma tuhaf gelse de “el öpülmesine” vesile olmaya, ramazan günlerinde salondaki yemek masasını sadece misafir olan akşamlar değil, ailem için de donatmaya özen gösteriyorum.

Sıradan günlerde üşengeç ya da neme lazımcı gibi görünsem de, özel günlerde mutlu etmek ve mutlu olmak için enerji ile doluyorum. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, keşke şu kocaman kızlar ve şu dev gibi delikanlı ( farkındayım; ikiz kızlarım gibi henüz dört yaşında olan oğlum da hızla büyüyor) baba evinde olaydı da onlara neler yapardım, keşke o günler geri gelse dememek, sevgiyi ertelememek için... Geçen gün radyoda duyduğum bir sözle yazımı bitirmek istiyorum: ” Mutsuzluğu alışkanlık haline getirmiş insanlardan olmayın” diyordu. Evet! Mutluluğu alışkanlık haline getiren insanlar olmamız dileği ile...

İyi bayramlar… Bayram sevinciniz yüreğinizden eksilmesin…

(10.01.2006 tarihinde “kaleme” alınmıştır. Uzun bir süre bir "blok" başına geçemeyeceğim için, BAYRAMINIZI "ŞİMDİDEN" KUTLAMAK DİLEDİM .Bu dilekle, sizinle daha önce yazdığım bir yazıyı paylaşıyorum. Sevgilerimle...Yegâh Elif Mirzâde )

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..