Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '13

 
Kategori
Deneme
 

Bazen nereye koyduğumu unutuyorum kendimi

Bazen nereye koyduğumu unutuyorum kendimi
 

Lethe'sini arayan adamdan. Bir Suret035 kargaşası.


Bir keresinde de ben askere gitmiştim. Askere gitmeyi de çok seviyordum, öncesinde. Askerden geldim, kısa sürdü askerliğim, kısa dönem yaptım ondan zahir, o dönemki kız arkadaşımla balkonda oturuyorduk ki bir patlama sesiyle irkildim. İrkilmemle kendimi yerden doğru atmam bir oldu. Dedim, sen çoluk çocuğu torun torbayı al banyoya saklan. Ben dedim, burada mevzilenip burada siper alıp düşmanı geri püskürtücem. Kız arkadaşım (o dönemki) birincisi dedi, patlayan sadece maytaptı dedi, gençler bu saatte parkta maytap geçerler dedi, ikincisi dedi, bizim çoluk çocuğumuz yok, haliyle torun torbamız da yok dedi, biz zaten evli de değiliz, diye ekledi. Dedim pardon! ben dedim, taciz ateşine maruz kaldık sandım, dedim. Demekse hâlâ travmatik askerliğimin tesiri altındayım, dedim. Ben çok fazla çatışmalar yaşadığımdan hemen sivil hayata adapte olmamı bekleme benden, dedim. Dedim de dedim yani. Kız arkadaşım: sen dedi, askerliğini Ankara’da yaptın, hiçbir çatışmaya filan da girmedin, revirde yatıp kalktın, aynen sivildeki gibi çalıştın ve yaşadın hatta eline aldığın tek silah Korcan’ın tüfeğiydi, o da sadece fotoğraf çektirmek için bir buçuk kıymalı yumurtalı pide karşılığındaydı ve 35 saniye sürdü, dedi. Yüzümü yerden doğru eğdim, mahcuptan doğru doğruldum. Nasıl bir bedbaht insanım ki Korcan diye y...ak biriyle silah arkadaşı oldum ben; bu ne biçim bir kaderdir, diye hayıflandım. Devasa hayıflandım ama.

Korcan malı benden 4 gün önce terhis olup, tüm askerlik anılarımı daha doğrusu tüm askerlik anısızlığımı eşime dostuma, konuma-komşuma yaymış: “Suret yata yata semirdi valla, hiçbir macerası olamadı; ne büyük bir tatbikat, ne büyük bir çatışma, ne de büyük bir buhran yaşadı, Onun savaşı ancak ruhani bir savaş ve bunalımı da kendi hayatı” demiş. (Dövüş Kulübünden araklamış kolpacı!)  Bir insanın da şu hayat yolunda en büyük handikabı Korcan diye bir askerlik arkadaşının olmasıdır, olmaz olsun Korcan. Çakma korgeneral gibisin Korcan. Pissin ve dahi sırtlansın Korcan. Yaktın benim askerliğimi Korcan. Tez zamanda impotanslara gelesin Korcan.

Ben şimdi durup duramadım da bunu niye mi anlattım? İşyerinden Sami abinin: “Ben bu memleket için her iki ayağımın başparmağını feda ettim, Ağrı’da dona-yazarken ki ben donsam herkes donardı, son anda takımı uyandırdım da kurtulduk. Benim ayak başparmaklarım hâlâ hissizdir, soğuktur.” Şeklinde coşkun bir askerlik söylevine tanık olmam üzerine anlattım. Çok isterdim benim de böyle bir anım olsun, ağzına s....ım Korcan. 

Şimdi sen an oluyor çalan telefonuna bakamıyorsun; ne bileyim o esnada duşta oluyorsun, lavaboda oluyorsun, mahrem bir iş yapıyor oluyorsun ve telefonunu açamıyorsun ya! 3 dakika sonra seni arayana geri dönüyorsun ve “-Aradığınız kişi şu anda başka bir görüşme yapıyor” anonsunu dinliyorsun, o vakit içten içe: “Acaba şu hayat yolunda aradığım doğru kişinin, bu kişi olduğuna emin miyim?” diye iç geçirmiyor musun? Geçiriyorsun bence. Hatta ona kızıyorsun: “-Bak 3 dakika sabredememiş derhal B planına geçmiş, benim alternatifimi aramış!” diyerekten kuytu bir duvar dibine çöreklene-kalıyorsun, başın ellerinin arasında, dizlerin karnına doğru çekik, iki damla göz yaşını akıtıyorsun.

Bir keresinde de bir arkadaşım: “-Sana daha önce anlatmıştım ya” diyerekten konuya girdi, ara sıra da “-Hatırlıyorsun değil mi?” diyerekten beni kontrol etti. Sanki evet hatırlar gibiyim, diyerekten bir süre idare ettim. Sonrasında hatırlamadığım iyicene ortaya çıktı, anlattığını da ispat etti ve “-Beni nerenle dinliyorsun cani!” deyiverdi. İnsan neyi hatırlayıp hatırlamaması gerektiğine karar veremiyor ki. Bazen telefonu sehpanın üstüne bırakıp; duşa giriyor, lavaboya gidiyor, mahremine dalıyor. İnsan bunu yapıyor bazen. O arkadaşım şimdi bunu okusa “İnsan olan bunu yapmaz lan cani!” der, yine beni mahcup eder. Cani’yi canım anlamında söyler o ayrı.

Bir keresinde de öyle bir şey oluyor ki: iki insan için tüm gezegende zaman donuyor. Herkes yerinde sabit kımıldamadan kalıveriyor. Tüm hayatın yeniden akması ve çözülmesi için 20 saniyeniz var, tüm geri kalanların sizi teşhis etmesine, ele vermesine ve ifşa etmesine sadece 20 saniyeniz var. O 20 saniye bittiğinde bütün kâinat otundan ağacına, sincabından dedikoducusuna, sırtlanından masumuna uyanacak ve hareketlenecek. O 20 saniyede koklayarak sarılmalısınız, içinize çekerek öpüşmelisiniz. Bunun dışında yapacağınız hiçbir eylem tam olarak karşılığını bulmaz, yeterince anlam kazanmaz. Dediğimi yapın. Sizi görmedik biz, kimselere demeyiz biz.

Bir keresinde de sevdiğim bir abimizden sert bir mesaj aldım: “-Sen ki zeki sandığımız reaksiyoner bildiğimiz bir kardeşimizdin, memlekette yer yerinden oynadı ama senden tık çıkmadı, senin sesin zırnık duyulmadı, apolitik sandığımız ergenler kadar olamadın, vaktiyle ota b...a yazılar yazdın okuduk eğlendik ama bu süreçte bir sosyal mesajını da göremedik. Oğlum komple tırtmışsın sen. Kumpir gibi adammışsın sen. İyi gün dostu yandaşmışsın sen! Sinsi gibi salaşmışsın sen! Tilki gibi kurnazmışsın sen! Varsa yoksa tıklatmışsın sen!” minvalinden. Doğrudur abi, dedim kendisine minicik bir fotoğraf karesi yolladım, kendisi akabinde şunu yazdı gönderdi: “Affet abini, hiperglisemisine ver abinin, bilemedim seni, çözemedim zihnini. Başını omzuma yasla, göğsümde taşıyayım seni, gövdem gövdene, gövdem gövdene can olsun…” Ne demek affet abi, sen bizi affet bilgilendirmedik sizi, söz konusu özgürlük ise gerisi teferruattır. (Bu kısım abinin bizatihi kendisinin bilgisi dahilinde yazılmıştır.)

Bir keresinde de, of Korcan senden ne biçim tiksiniyorum g...ş! İçim sana karşı nasıl da hınca hınç dolu bilsen. Bu arada hınca hınçla, Hıncal ULUÇ aynı şey bence, ikisini de sevmem ayrı konu. Ben şimdi bu hıncımı da anlatamazsam içime atarım, ilerde dertli olurum, o nedenle içim tertemiz olana kadar yazmam lazım benim. Allahından bul Korcan! Teneşirlere gel Korcan!

Bir keresinde de evde tek başına yaşayan 70’lik komşum Bahattin amca: “Sen durgun ve dingin susuşundan endişe edilmesi gereken tehlikeli bir adamsın, aslında patlamaya hazır bir bomba misalisin.” dedi bir Temmuz öğleninin sıcağında. “-Hayır demeyi alışkanlık haline getirmişlere, hayır demeyi becerebiliyorum artık.” dedim. Sıcağın buğusuna dalıp derinlemesine sustuk sonra. Müzikte sustu, bir Temmuz öğle sıcağındaydık.

Bir keresinde de hiç olmadık, ummadık bir arkadaşım aradı, aslında biraz da uzaktan akraba gibi bir arkadaşım. Halimi ahvalimi sordu, nerdesin nicesin, halın vaktin yerinde mi? dedi. Duygulandım. Mutluluk göz yaşı akıttım. Sonra eli nakite sıkışmış, bi beş bin lira toka etsen de seneye harmanda ödesem, dedi. Üç bin liran hazır, dedim, yarın zabahanan yollarım, dedim. Duygulandı mutluluk göz yaşı akıttı. “Zabanan demem hissiyatını tepti, kan çekti diye düşündü fakir.” Altı ay geçti yollayamadım, elim değmedi zahir. Lakin arkadaşlarım, sizden de artık hiçbir beklentisi olmayan eşinizi-dostunuzu, eskinizi-kırığınızı kırk yılın başı arayın da çılgın mutlu edin derim ben. Bilirim ki, en çok mutlu ettiğinizde, en çok mutlu olursunuz.

Bir keresinde de aynı gün içinde “negzel kız” dediğiniz 3 kızın birden size “abi” dediğini duyarsanız; o keresinde baĞzı kıllarınızın ağardığına emin oluyorsunuz. Çok şükür ki ben henüz bunu aynı gün içinde sadece 2 kızdan duydum. Buruk mutluyum.  

Her ne kadar kısa kollu gömlekten tiksinenler tayfasına katılmış olsam da, gardırobumda (gardırop yazmanın benim için ne kadar zor olması, onca kitap okudum bir gardırop yazmasını da bilemeyecek miyiz? özgüveninin alaşağı olması, Allah'tan alaşağı yazmayı becerebilmek!) yaklaşık dört yıldır ütülü vaziyette askıda sakladığım kısa kollu, boyuna ince çizgili, L beden gömleğim var. Günün birinde seviştiğim hatunun, sevişme sonrası giymesi için bekletiyorum ben bu göyneği. Bak şimdi “Sen dört yıldır sevişemiyon da ondan mı bu kadar doldun a yavrum!” vb laflarla gelmeyin bana. İyi kötü, yüreğimizin yettiği! dilimizin döndüğü kadar biz de sevişiyoruz elbette, lakin daha da gömleğimizi giyip balkonda sigarasını içmek isteyenimiz olmadı. Varsa yoksa: “-Ben acıktım aşkım, Yemek Sepetinden bişeyler söyleyelim mi?” Gören de diyecek aç açına sevişiyoruz. Gören de diyecek karın tokluğuna yatakta debeleniyoruz. Bu arada gören de olmasın duyan da olmasın inşallah, Allah muhafaza yani, sen bizi rontçulardan koru tanrım!

Demem o ki, gömlek giydirme fantezim her geçen gün yalan oluyor, zira: şu hayatta kalan sevişme ihtimalim/(bölü) seviştikten sonra acıkan hatun sayısı X(çarpı) benim evde sevişilen hatun=(eşittir) göynüme göre göynek giyme ihtimali olan toplam hatun oranı  formülünden hareketle bir örnek verecek olursak: 100/100=1X1=1 Total toplamında % 1 şans için gardırobumu işgal eden çirkin bir kısa kollu gömleğim var benim. Dikine mavi çizgili bir de. Aşırı içime kapanıyorum. 

Bir keresinde de dokunmatikli telefonumun tuş kilidini açmaya çalışırken, “yanlış karakter” yazdı da aklımı çıvdıracak gibi oldum. Dedim, ben ne biçim bir yanlışım. Dedim, ben nasıl bir tıynetsiz karaktersizim de telefon bile beni anladı, bir bilmede bildi! Kendimden soğudum, adeta kendime buzluk kesildim. Bayılmış bulundum kendimi bir duvar dibinde de içimdeki öküze oha dedim. Çok sonra anladım ki, telefon zımbırtısı tuş kilidi olarak atadığım "S" harfinden bahsediyor. Yerine düm düz bir "G" harfi tanımladım da şimdi kafam rahat. 

Bir keresinde de ben kendim miyim acaba? diye düşündüm. Evet ben çok kendimim dedim, aferin lan bana dedim, konuyu kapattım.  

Eroir

Ben kavga ettim senin özgür olman için

Şimdi ben, bunu da böyle söyleyip kimsenin de

Öyle olmasını istemiyorum kuşkusuz.

Ben dayak yedim senin özgün olman için

Ciğeri beş para etmez özlemimden.

Şimdi de ben, bunu da böyle söyleyip kimsenin de

Bana acımasını istemiyorum.

Ben gövdemle direndim, midemle daha çok

Şimdi de ben, bunu da böyle söyleyip kimsenin de

Kusmasını istemiyorum.

Ben irademi ortaya koydum, kendimi sınadım

Ben birikimimle isyanımı zincirledim

Ben sakin ollarla hayatta kaldım, ruhumu dizginledim.

Şimdi de ben, bunu da böyle söyleyip kimse de

Bana benzesin istemiyorum.

Ben Buldum.

Özlü Laf: -Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız tanrıyı görürsünüz. Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz.

- Eğer isteseydim bu dünyanın en tehlikeli insanı olurdum. Ama ben sadece kendim olmak istedim.

-Biliyorsunuz ki bundan birkaç yıl önce deli olmak bir şeyler ifade ediyordu ama şimdi herkes deli.

- Ben kimseyi öldürmedim, kimseyi öldürtmedim, bıçaklarıyla üzerinize gelen çocuklar, onlar sizin çocuklarınız, onlara ben öğretmedim. Siz öğrettiniz. Ben sadece onlara ayakta kalmayı öğretiyorum.

- Siz et yiyorsunuz. Sizden daha iyi şeyleri öldürüyorsunuz. Sonra da çocuklarınıza öldürmenin ne kadar kötü olduğunu anlatıyorsunuz. Çocuklarınızı bu hale siz getirdiniz. Amerikalı seri katil Charles Manson bulmuş.

Kimseyi öldürmeden öl blog. 

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..