Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '14

 
Kategori
Öykü
 

Bazı babalar meyve veren ağaçları kurutur

Bazı babalar meyve veren ağaçları kurutur
 

Anne, Baba ve Çocuk


Annem elindeki son gömleğini de valize yerleştirdi. Kararlıydı. Hem ağlıyor hem kendi kendine söyleniyordu. Ben yatağın kenarında, kendimi her suçlu hissettiğimde olduğu gibi bacaklarımı altıma katlamış bir şekilde oturuyordum. Dizime dökülen gözyaşlarım ve silemediğim burnum çaresizliğimi ele veriyordu. Annem babam gelmeden çıkma çabasındaydı.
Yıllardır kökü su görmeyen bir ağaçtı evlilikleri. Yıllardır çiçek açmayan, yeşermeyen, meyve vermeyen ve yaprak bile dökmeyen bir elma ağacıydı hayatımız. Sadece ben vardım. Bir zamanlar meyve verdiklerini gösteren tek elma.
Ailemiz ise son zamanlarda dağ tepesinde işlemeyen bir değirmen gibiydi. Tek fark bizim değirmenin az da olsa hala saygı ile işleyişiydi. Gel gör ki taşıma suyu ile değirmen dönmüyor. Saygıyla yıllar geçmişti. Ben tek sevgi kaynağı olduğumu biliyordum. İki insanın farklı şekilde ama aynı derecede buluşup, birbirinden uzak sevdiği tek varlıktım. Aynı evin içinde o kadar uzaklardı ki, birbirine dokunmayan eller bazen benim saçımı okşarken denk gelirdi. Birbirine sarılmayan kollar bazen bir fotoğraf karesine poz verirken beni ortalarına aldığında buluşurdu. Çok erken yaşlarda anladım bizim değirmenin asıl taşıma suyunun ben olduğumu. Çok çabuk kavradım aslında varlığımdan ötürü birlikte suni bir varoluşu ayakta tuttuklarını. Ve çok geç anladım aslında artık benle bile hiç bir anlam taşımadıklarını.
Babam aylardır işten hep geç çıkıyor, eve geç geliyordu. Babamın yokluğunda annem hep kendine farklı meşgaleler bulmakta ustaydı ama aslında annem de biliyordu; babam mesaiye kalmıyordu. O gün babamın evde unuttuğu telefonuna gelen bir mesajla annem yıllardır yapması gerekeni yapıyordu. Kuruyan ağacı kökünden kesiyordu. Ama bir an önce sessizce ayrılıp çıkmak isterken benim çaresizliğimi görmüyordu. Seçme şansım yoktu. Değirmen yıkılsın istemiyordum. Ağlıyordum ama annemin gitmek isteyişine değil. Anneme ve babama yetmediğime. Belli ki babam annemle ayrılığı ve annemle beraber beni de kaybetmeyi göze almıştı. Babam için yeteri kadar değerli olmadığımı düşündüğümden ağlıyordum. Annemin incinen gururu sanki bendim. İncindim en derinden. Ben temeli olduğumu sandığım değirmenin yıkılmasına ağlıyordum. Onları bir arada tutamamış, ellerinin birbirine daha fazla değmesini sağlayamamıştım. Ben bizi bir arada tutamadım diye ağlarken bir an annem çekmecenin birinden beyaz bir zarf çıkardı, ağlayarak bana uzattı ve “Aşk eskiyen mektuplarda kalır,” derken sanki “Bazı babalar meyve veren ağaçları kurutur. Sen ağlama, suçlama kendini,” diyordu bana. Artık annemin sesinde kabullenilmiş yenilgi, valizinde hayal kırıklıkları ve yanında incinen gururu olan ben vardım. Zarfın içindeki mektupta ise babamdan kalan, yeşermeyi unutmuş ağacın dallarından dökülen, aşk sözleri vardı. Çünkü bazı babalar meyve veren ağaçları kuruturdu.

 
Toplam blog
: 25
: 797
Kayıt tarihi
: 28.04.14
 
 

Sorgulamadan geçen bütün fikirler yazılmalı.  ..