Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '12

 
Kategori
Siyaset
 

Bazı satır başları ile 89.Yıl Cumhuriyet kutlamalarının özeti

Cumhur istediği gün ve istediği an, istediği yerde, topluca gösteri ve yürüyüş yapabilir.  

Çünkü bu  vatanın her karış toprağı Onundur.

Makul her gösteri ve yürüyüşe de devlet izin verir. Vermekle yükümlüdür.

Ancak cumhurun yürümek istediği yer, alışılmış dışı bir güzergâh ise, kamu düzeni bozulmasın diye, devlet tarafından kendilerine yeni bir yer ve güzergâh gösterilir.

Ezcümle bir kısım millet yürüyecek diye, bir başka kısım milletin haklarına kimse, devlet ve hatta millet dahî tecavüz edemez.

Esasen Cumhur olma vasfını taşıyanlar da, bu şekle tevessül etmezler. Çünkü cumhur, vatandaş olma şuuru içinde, bozduğu her düzenin, eninde sonunda dönüp kendisini ve de ülkesini bulacağının, kesin bilinci içindedir. Ve o bilince göre, kanunlara nizamlara uyarak hareket eder.

Bir kesim, kasıtlı olarak cumhur olma bilincinin tersine hareket etmekte ısrarcı ise; Dünya’nın her ülkesinde, o kesimin bu isteği, tabiatı ile kabul görmez ve devlet tarafından önlenir.

Bu böyle olmasın diye, bu tür kesimler için, devlet ön alarak: Kendileri istemeden önce, bu kesimlere yer ve güzergâh seçenekleri gösterir. Sonraki isteklerinde de, o mahâl ve güzergâh, o kesime, aynı süreler zarfında, adetten sayılarak, tahsis olunur..

Nitekim Bağdat caddesi, bu sebeple, münakaşasız adet olmuş bir güzergâhtır. Bu güzergâhta belli günlerde yürüyüşler yapılır. Ve bu caddede oturan bizler de evlerimize, iş yerlerimize ulaşmak için, perişân oluruz. Sadece bayramlarda perişân olmaya razıyızdır. Zîra, Fenerbahçe’nin kazandığı günlerde, izinsiz ve izansız olarak, Fenerbahçeliler Bağdat caddesini işgâl ederler. Daha da acısı itfaiye, cankurtaran ve de polis dahî caddede ilerlemek için, kök söker ama, Fenerbahçeli beyler geçiş üstünlüğü olan bu araçlara dahî yol vermemeyi bir marifet ve kutlama vesilesinden sayarlar..

Bugün ise, bu yürüyüşün Bostancı Fenerbahçe arasında ve sahildeki yayalara açık alanda yapılması, sahile teknelerle de gelebileceklerin bu şenliğe iştirakinin sağlanması, çok daha güzel, şık ve Çağdaş akla yaraşır bir durum arz edecek, şehrin ana arterlerinden biri olan Bağdat caddesi de saatlerce kapalı kalmayacak, kutlamalar kimseye köstek olmayacaktır.

Cumhur ile bazı kesimler, aynı gibi görünseler de; farklı zümrelerden oluşurlar. Cumhur, cumhuriyet kutlamalarının resmî ya da izinli olarak yapıldığı yerlerde, kutlamalara iştirak eden zümredir. Kesimler ise; kendi kafasına göre ahkâm kesen, başına buyruk ya da ötekileştirdiklerine karşı davranan gruplardan oluşur. Bu sebeple de gösteri ve yürüyüşlerde, tatsız sonuçlar alınmaması için, gelişmelerin tümünün,  dikkatle izlenmesi ve duruma göre hareket edilmesi gerekir. Çünkü bu tür çeşitlilik arz eden kesimlerin bazıları, her an sorun çıkartmak istidadında olabilen gruplardan oluşmaktadır...

Her türlü riske rağmen, cebren gösteri ve yürüyüş yapmak isteyenlere verilebilecek en büyük ders, şayet grup mazbutsa: Alışılmışın dışında, ortada tek bir güvenlik mensubunun görünmemesidir. Şayet grup devlete bir seçenek bırakmayacak cinsten ise; en zecri seçeneklerle, olacakların önü alınmalıdır. Bu her demokratik ülkede, muhatabın cinsi, yaşı, başı, titri, etiketi ne dediği, dikkate alınmaksızın, aynen böyle yapılır. Çünkü kamu güvenliği ve sıhhati, kasten hareket edenlerden, çok daha fazla korunması gereken bir sahadır.

Maalesef bu ülkeye mahsus olarak, esasen güvenliksiz olan toplu gösteri ve yürüyüş yerlerinde bulunmak, ölüme davetiye çıkartmak gibi, bir maraz olduğundan, aklı başında kişilerinin bu gibi hâllerde, evinde oturmasında, sokağa çıkarlarsa da, bu türlü faaliyet alanlarından uzak durmalarında, mutlak yarar vardır.

Kaldı ki, ortada hiçbir kutlama, gösteri ve yürüyüş yokken dahi, Büyük şehirlerin Taksim, Beyoğlu gibi bazı yerlerinin, her an anarşik bir olaya açık olduğu kesindir.

Ankara’da olan olaylar, sadece bir kesimin değil; CHP’nin dahî, yine abes ile iştigâlinden ibaret işler zümresindendir. Seçimlerde %1 dahî oy alamamış bir partinin, gençlik kolunun ardına takılmak, CHP için izahı oldukça zor, bir durum olması gerektir. Zîra, cumhuriyeti kurduğunu iddia eden CHP’nin yeri, tabiî resmî ya da izinli kutlamaların yapıldığı, ciddi bir yer olmalıdır.

CHP bu yürüyüşe katılmakla: her sefer olduğu üzre, esasen Cumhuriyet mitinglerini hortlatmak arzusunu, alenen izhar etmiştir. Tekrar ve bütün bir millete açıkça ilân edelmelidir ki; Türkiye Cumhuru ve Cumhuriyeti için, bu türden sıra, sayı, kural, adet ve adap dışı işler çoktan bitmiştir. Grup toplantılarında, mangalda kül bırakmayan lideri ile CHP’nin, bir parti olarak, ardından kitleleri sürüklemesi gerekirken, çoluk çocuğun peşine takılmaya ve bu fiile seçmenini de zorlamaya, hiçbir hakkı yoktur.

Bu tatsız tuzsuz ve kıvamsız olaylar esnasında, körlerin dahî TV’lerin haber programlarından gördüğü üzre: Bariyerler, polis tarafından bir emre istinaden kaldırılmamış, halk tarafından itile çekile ortadan kaldırılmıştır. Bu duruma güvenlik güçleri de, fazla bir müdahalede ve dirençte bulunmamıştır. Zîra, orada bulunan insanların kısm-ı azamının, maraza çıkartmak için orada bulunmadığı gerçeğine, güvenlik güçleri de kanî olduğu için, böyle rahat davranmışlardır.

Bu durum ve bütün bu gelişmeler, ülkenin muhtelif yörelerinden Ankara’ya yönlendirilmiş olarak gelmeye çalışanlarla gelişmiş olsaydı, acaba yine böyle mi olurdu? Yoksa hiç beklenmedik, çok daha müessif olaylar mı olurdu? İşte bugün bunu bilmek mümkün değildir. Ancak en sıradan akıl bile, Önceki tecrübelere istinaden, artık bu sualin yaklaşık cevabını verebilecek kertededir..

Bu mesele üzerine, bütün TV’ler ve medya, tüm organları ile bariyerlerin nasıl kaldırıldığını konuşmaya başlamıştır. Bu emri Başbakan mı vermiştir? Yoksa Cumhur Reisi mi vermiştir? Bu karambolde esas emri vermesi gereken valinin ne isminden, ne de cisminden, söz dahî edilmemektedir. Derken Başbakan basına “- Ben vermedim. Cumhur Reisinin de verdiğini sanmam. Çünkü bu durum İki başlılık olur.” demiştir. Ardından aynı beyanatı Cumhur Reisi de vermiştir. De; İki taraflı eş değer mahiyette olan bu açıklamadan, kim ne anlamıştır? Hiç kimse ve kasten, tek bir şey anlamamış, bu sebeple de yorumlar, yağmur gibi yağmaya başlamıştır. Bu yorumlarda açıkça göze batan ahlâki yaklaşımın, ne olduğu, maksadının neye hizmet ettiği de bellidir.

İslâm’dan, insandan, ahlâk ve ahkâmdan anlamayanların, aylardır süre gelen çabaları, Cumhur Reisi ile Başbakanı karşı karşıya getirmek ve kapıştırmaktan ibarettir. AKP’yi ve de bu şahısları yakından tanıyanlar, böyle bir kapışmanın asla olamayacağını söylüyor olmalarına rağmen, keza aynı şekilde, şahısların kendileri de, böyle bir münazaanın mümkün olamayacağına işaret ederlerken, bunca basın mensubu, hangi dert, hangi istek ve hangi akılla, bu konunun üzerine ısrarla gitmektedir? İşte bunu, benim gibi akıl olan herkesin aklı  almamaktadır..

Bu berbat meseleyi, benim kafamın almamasına karşın, Moldava başbakanının da kafası, bu edepsizliğe basmamış olacak ki; Başbakan ile yapılan basın toplantısı esnasında, gazetecilerin iki başlılığı temcit pilâvı gibi, yine başbakana sormaları ve beklenen cevabı almaları üzerine, beklenmeyen bir şey olmuş, Moldova başbakanı izin alarak, bu suali kendisinin de cevaplamak istediğini söylemiştir. Ve medyanın, bu canlı yayın dışında hiç görmediği, hiç değinmediği, özetle aşağıdaki sözleri, basın mensuplarının suratına tükürür gibi de söylemekten çekinmemiştir. “- Bildiğiniz gibi ben, önce Cumhur Reisinizi, sonra Meclis Reisinizi, sonra da Başbakanınızı ziyaret ettim. Bu Üç devlet adamı ile gereği kadar görüşmeler yaptım. Yaşayarak öğrendim ve şimdi çok iyi biliyorum ki; bu üç kişi arasında, hiçbir problem yok ve müthiş bir uyum içinde çalışıyorlar. Bu durum, bir ülke ve millet için, çok büyük bir nimettir. Ve Sizler zannımca bu nimetin farkında değilsiniz. Bu dengenin bozulması, kimsenin işine yaramayacaktır. Siz bu nimetin, mutlaka kıymetini bilin ve düzgün giden bir durumu, bozmaya çalışmayın. Çünkü iç siyasette, bir uyum ve huzur yok ise, ne ekonomik, ne sosyâl istikrar, ne de dış siyasette başarı söz konusu olabilir.” (!?!.) dedi. Çok ağır, çok abes olan mesele şudur ki; her gün bu ülkeyi arşınlayan, medya mensubu vatandaşların, Dünya’dan haberi yokken; Bir Moldovalı İki günde durumu yalamış yutmuş olarak, bu zevata Türk siyasileri hakkında ders verebiliyor. Ve hiçbir medya mensubunun bu olaydan, yüzü dahî kızarmıyor ki; çift başlılığın temcit pilâvı, başka konu yokmuş gibi, her açık oturumda devam ediyor.

Uzun zamandır, ortada olan bir gerçek vardır ki; CHP seçmeni, CHP’den asla ümit var olmadığı, hiçbir netice de beklemediği hâlde, Kendince başka bir alternatif görmediği için, CHP’ye oy vermektedir. Bu durum da, sadece CHP’ye değil; Türk milletine de yapılabilecek, en büyük kötülükten ibarettir. Bu muhalefetsizlik ciddi şekilde bizim evlâtlarımızın istikbâlini ve bizim ülkemizi kemirmektedir. Başbakan bile, bu durumdan mutazarrırdır. Bu çok ciddi ve elim meseleye, süratle çare bulmak iktiza etmektedir.

Meselâ, Bir kerre CHP’ye hiç oy vermezsiniz. DSP’ye yapılanı CHP’ye de bir kerre yaparsınız. Sonra duruma bir bakarsınız. Ya hepsi akıllanır. Ya da akıllı bir grup CHP’den ayrılıp, yeni bir parti kurarak, önce ciddi bir muhalefet, sonra da güçleri varsa, iktidar olmak için çalışır.

Benim 1962 yılından beri “-CHP Anıtkabir’e  kaldırılmalıdır.” demem hiç boşuna değildir. Aradan Elli yıl geçti. Çoğu konuda fikrim tabiî değişti ama bu konuda hiç değişmedi. Bu gidişle hiç de değişmeyecektir. Zîra, bu gidişatla CHP’nin düzelmesi, önce muhalefet, sonra da iktidar olabilmesi için, çok büyük bir mucizeye gerek ve ihtiyaç vardır.

“-CHP’yi Anıtkabir’e kaldıralım.” derken, kapatalım anlamında bir fikir ileriye sürmüyorum. Anıtkabir’in hiç kullanılmayan bölümlerini, CHP ve onun yeni nesil yöneticilerine açalım. Bir nevî siyaset akademisi gibi, bu bünyede sadece gençlerden oluşan, gölge kabine bile kuralım. Bu şekilde CHP bir siyasî akademi görevi görsün. Ancak bu akademik CHP’ye, tek CHP’li siyasetçi ya da başka siyasetçilerin, müdahale etme imkânı bulunmasın. Ve orada genç, dinç, erdemli, yeni siyasetçi kadroların yetişmesi sağlansın.  Şu an için ham olan bu fikri, donatmanın hiç de zor olmayacağı kesindir. Bu girişim çok problemi çözer ve çok tarafı kurtarır. Birincisi CHP’nin ün ve unvanı, kendi misyonuna hiç yakışmayan mevcut karmakarışık durumdan kurtulur. İkincisi kendilerine birkaç beden bol gelen, CHP gölgesinden tüm partililer kurtulur. Üçüncüsü Türkiye muhalefetsiz kalmaktan kurtulur. Dördüncüsü Üniversite gençliği, siyaset ve partiler hakkındaki, yanlış bilgi ve ilgi alanlarından kurtulur. Bir partinin, adı sırf CHP olduğu için, tüm rakiplerine rağmen her işe 1-0 önde başlamasından, bütün partiler kurtulur. Yeni bir partinin çatısı altında siyaset yürütecek olan, eski CHP’liler tek tek, diğer partilerle eşdeş bir ortamda, Ata’ya Cumhuriyete, lâikliğe, ilk meclise, TSK’ya ve başka fraksiyonlara, sırtlarını dayamadan, siyaset yapmanın ne de zor ama çok şerefli ve de zevkli olduğunu anlayarak, içinde bulundukları sarmaldan kurtulur.

Bu arada, CHP’nin İstanbul il başkanı ise; TSK mensuplarına, akıl almaz bir lâf etmiştir. Onların Cumhuriyete koruyamadıkları için, kendilerinin sahip çıkmakta olduğunu söylemiştir. Halâ farkında değildir ki; bu ülkenin silâhlı kuvvetlerinin, artık rejimle falan hiçbir ilgisi yoktur. Olması da gerekmez. TSK Türkiye’yi ve devleti yöneten de değildir. Her demokratik ülkede olması gerektiği gibi: Devlet yapısı içinde millet ve ülke hizmetinde, görev tarifi belli, yönetilenlerden bir kesimdir. Görevi de dış düşmanlara karşı ülkeyi korumaktan ibarettir. Cumhuriyeti de, demokrasiyi de, devleti de, meclisi de, hükümetler korur ve yönetirler. Ancak ülkenin ve milletin her gücünün üzerinde, bütün bunların hepsini, demokrasinin söz konusu olduğu ülkelerde, yanlış yapanı sandığa gömmek sureti ile Cumhur korur.

Kutlamalarda, anıtlara çelenk koymak isteyen gruplara karşı çıkmak ise; tamamen abes ile iştigâl ve yanlış bir tutumdur. İsteyen her kesim, istediği gibi, istediği her abideye çelenk koyabilmelidir. Ancak, bu iş bayramlarda, birkaç kişilik görevli heyetlerle yapmalıdır. Çelenk koymak adına, hiç kimsenin gövde gösterisi yapmasına, izin verilmemelidir. Millet önünde bu gösteriye kalkanlar da, genellikle kendilerini ötekileştiren, aslında oldukça zavallı kesimlerdir.

Cumhuriyet Bayramında, Atatürk anıtına CHP çelenginin konamamış olması, devlet adına bir eksiklik ve de tedbirsizlik olarak kabul edilmeli, seneye bu türden hatâların olmaması için, tedbirler de alınmalıdır.

Gece yapılacak kutlama merasimlerinde, erkeklerin frak ya da smokin, hanımların tuvalet  giymeleri, efkâr-ı umumiye karşı, artık fazlası ile hayırlı ve doğru olacaktır. Ev sahibi frak ya da smokinliyken, davete günlük kıyafetlerle gelmek, fazla abes kaçmaktadır. Bir de, bu şuûnun TV kanalları ve basın yolu ile haber olarak, Dünya’ya dağılıyor olması, Bin yıllar ile Türk-Osmanlı ve İslâm medeniyetinden bahis ederken, Tarifi hiç de hoş olmayan, bir durum arz etmektedir ki; Bu duruma sebep olanların dikkatli davranmaları gereği olduğu çok açık ve kesindir.

“-Yok ben frak da smokinde giymem.” diye siyasette ve protokolde bir mantık var ise; o zaman smokin ile İstanbulin arası, yeni bir kıyafet icat eder, o kıyafeti giyersin. Daha da abartacaksan, incili kaftan giyersin. Ancak, bu tür davetlere, günlük giydiğini giyerek iştirak etmek, öncelikle insanın kendisine, sonra çevresine, tabiî bulunduğu ve temsil ettiği mevkie, sonunda da davet sahibine karşı açık hakarettir. Siyaseten dağdaki çobana, camideki imama, çarşıdaki manava, mesaj vermek için böyle davranmak ise, günümüzde abesle iştigâldir. Onların hepsi de, verilmek istenilen her mesajı, zaten çoktan almışlardır.

Cumhur Reisliği köşkündeki eşli kutlama, Cumhur adına fevkalâde sevindirici olmuştur. Türk Cumhuruna ne mutludur ki; Cumhuriyet artık demokrasi denilen nimetin, sosyâl boyutunu da içine sindirmeye başlamıştır.

Bu davete de, CHP liderinin katılmamış olması, hem abesle iştigâl, hem de kendisinin Cumhura, Cumhuriyete, Cumhur Reisine ve tabiî demokrasi ile seçmenine karşı, saygısının derecesini göstermesi babında, esef edilecek bir göstergedir.

Cumhuriyet bayramını sabahtan akşama kadar halk ile kutlamak, zaten törenlerin yapıldığı yerde mümkündür. Ancak akşam, davet Atatürk’ün evinde ve resmîdir. Bir liderin, Cumhur Reisine saygısı olmasa dahî, o makama saygısının olması gerekir. Ancak, bu feraset, CHP liderinde maalesef yoktur. O daha ziyade, oy aldığı Kadıköy’e gelmiş ve Bağdat caddesi yürüyüşünü tercih etmiştir. O yürüyüşe tabiî katılmadım ama, kendisi ile karşılaşmayı. ve bu sözlerimi anlasa da, anlamasa da, suratına söylemeyi, çok isterdim.

Son senelerde İstanbul, bütün dinî ve resmi günleri, gerçekten halka mâl ederek kutlamasını iyi biliyor. Bunu derken, bir farka da dikkat çekmek isterim. Eskiden 1.Ordu Bağdat caddesinde bando mızıka ile fener alayı yapar, halk da onları takiben meş’alelerle yürürdü. Nedense bu şekle çok uzun yıllardır son verildi. Ayrıca dikkatimi çeken bir husus daha var. Cumhuriyetin ilk yıllarında kutlamalar esnasında, Marmara denizi irili ufaklı teknelerle dolardı. Boğazda harp gemileri Dolmabahçe Sarayı önüne demirler, ışıklarla bayraklarla donanma halinde boğazı süslerlerdi. Şimdi bütün bunların esamesi bile okunmuyor. Ezcümle, İstanbul kutlama konusunda iyi ama İstanbul’da İstanbullu kalmadığı, bahriye uzun yıllardır, bayramı bırakıp siyasetle uğraştığı  için, medeniyetin ileri göstergelerinden biri olan, donanmış gemiler ile tekneler en güzel kutlamalarda dahî, denizlerde artık görünmüyor.

Cumhuriyetin ve demokrasinin yegâne bekçisi olan Türk Cumhuruna: Neş’e, sıhhat, saadet, mutluluk, başarı, bereket, adalet, aşk, muhabbet ve huzur dolu, daha nice bayramları, idrak etmesini temenni ederim.

Haydar Volkan

Çiftehavızlar:03.11.2012

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..