Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Bazı sosyal demokratların kafa karışıklığı

Bazı sosyal demokratların kafa karışıklığı
 

Formula 1-Monaco


Bence bazı sosyal demokrat geçinen köşe yazarları Kemal Bey’i ve CHP’sini destekleyici yazılar yazmasınlar. Kendileri pek fark etmeyebilir ama faydalarından çok zararları dokunuyor.

Bunun tipik örneklerinden biri Güneri Cıvaoğlu… 30 Mayıs 2010 tarihli <ı>Pazar Kahvesi’nde, genel olarak sosyal demokratların kafa karışıklığını ve iki farklı yüzünü resmeden, bir arada okunduğunda inanılmaz bir çelişki sergileyen ve <ı>“Bu kadar çelişkinin bir sayfaya böylesine net aksetmesi nasıl bir hikmettir yarabbim!” dedirten türden iki farklı başlık açmış. Bu başlıklardan birincisi <ı>Kılıçdaroğlu’yla ilgili <ı>“Hedef Yüzde Kırk Oy”, ikincisi ise <ı>Formula 1’le ilgili <ı>“Cannes-Nıce-Monaco”. Biribirini nakzeden aşağıdaki ifadeler bütünüyle aynı sayfadaki bu iki farklı yazıdan iktibas edildi:

Cannes-Nıce-Monaco: Keyifli bir Güney Fransa gezisinden izlenimler… Cannes Film Festivali’yle Monaco’daki Formula 1 günleri örtüşmüştü. Sahiller cıvıl cıvıldı. Her akşam birkaç parti… Dünyanın her yerinden gelmiş sinemada şans arayan ve yöneticilerin gözlerine çarpmak için salınan dilberler. En pahalı otomobiller… Görkemli yatlar… Tıklım tıklım dolu sahil lokantaları… Keyifli bir üç gün geçti… Formula 1 tutkumuzu bu kez Monaco yat limanına bakan Hotel de Paris’in terasında yaşadık. O yüksek volümlü motor cayırtısı gerçekten büyüleyici… Ferrari fabrikasında <ı>“bu cayırtıyı özellikle heyecan psikolojisi efekti olarak yüksek tuttuklarını” söylemişlerdi.”

Hedef Yüzde Kırk Oy: “SONAR’ın kamuoyu araştırmaları CHP’nin AKP’yi geçtiğini yansıtıyor… Özellikle 3 büyük şehirde CHP fark yapıyor. Peki Kılıçdaroğlu’nun sandık hedefi nedir? Bu soruma <ı>“Yüzde 40 gibi görüyorum” cevabını verdi… “ Pardon, söz yarım kaldı… Cannes-Nıce-Monaco’da en son ne yazıyordu?

Cannes-Nıce-Monaco (Tekrar): O yüksek volümlü motor cayırtısı gerçekten büyüleyici… Ferrari fabrikasında <ı>“bu cayırtıyı özellikle heyecan psikolojisi efekti olarak yüksek tuttuklarını” söylemişlerdi.

Hedef Yüzde Kırk Oy: “Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye kazandırdığı rüzgâr “zamanın ruhu” ile örtüşüyor… Son küresel ekonomik kriz “barbar liberalliği” tahtından indirdi. “Sosyal devlet” ve “halk adamı” liderlik yükselişte… ABD’nin siyah bir yoksul halk çocuğunu seçmesi ilk işaretti. Güney Amerika’da “sosyal demokrat” liderler yönetimde. Türkiye’de “halk çocuğu” Kemal Kılıçdaroğlu bunca karanlık içinde beyaz mürekkeple çizilmiş bir yolda yürüyor. “<ı>Zamanın ruhu” için bir başka örnek daha vereyim. “Küresel Liberal ekonomi” rüzgarlarının kuvvetli estiği 2000’li yıllarda AKP şanslıydı. Yelkenlerini o rüzgârla doldurdu. Oylarını artırdı. Ama… Krizle birlikte esen ve yön değiştiren rüzgârlar AKP’ye yaramıyor.”

Cannes-Nıce-Monaco: “Formula 1’in pistte değil kent caddelerinde koşulduğu tek parkur Monaco… Ve en havalı izleme yatlarda… Formula 1 partilerinden biri <ı>“AIDS hastaları ve çocukları” yararına düzenlenmişti. “Sir” ünvanlı sanatçı Elton John’un vakfı tarafından düzenlenen “defile parti”de ilginç isimler vardı. Örneğin… Sinema sanatçısı Lis Hurley ve Hintli milyarder eşi… Moda dünyası devleri… Gecede Elton John’u eşi David Furnish temsil etti… Eşcinsel bu iki erkeğin nikahı büyük olaydı… Elton John vakfı bir müzeyi 3 gece için diskoya dönüştürmüş… Tüm çılgınlıklar yaşanıyor. Giriş adam başı 250 euro… Martini’nin konukları olduğumuz için en iyi etkinliklere girebildik. Orada buz gibi pembe martinileri yudumlarken Türkiye’nin alacakaranlık siyaseti zaman zaman aklımıza geliyor “püflüyorduk”. Neyse ki Kılıçdaroğlu dönüşte hoş bir sürpriz oldu.”

Hulâsa, kısaca toparlarsak, Cıvaoğlu’nun aynı sayfada yayınladığı <ı>Cannes-Nice-Monaco yazısı, <ı>Hedef Yüzde Kırk Oy başlığı altında yer alan Kemal Bey’le ve CHP’siyle ilgili ifadeleri bilerek ya da bilmeyerek ama açıkça hafife alıyor, bütünüyle hava-cıva haline getiriyor.

Şöyle ki;

    SONAR anketi ile Kemal Bey’in <ı>%40 hedefi Formula 1’in <ı>“heyecan artırıcı cayırtısı” ile, <ı>“barbar liberalliği”, Cannes sahillerinde salınan dilberlerle, pahalı otomobillerle, görkemli yatlarla, tıklım tıklım doldu sahil lokantaları ve Formula 1 tutkusuyla, <ı>beyaz mürekkeple açılan yol Rus milyarderlerin sevgililerinin <ı>porselen beyazı tenleriyle, <ı>“halk adamı, halk çocuğu” nitelemeleri Elton John’un “Sir” ünvanı üzerinden vurgulanan feodal <ı>“statü ve elitizm” hayranlığıyla, Türkiye’deki “siyasal partiler”, her tür çılgınlığın yaşandığı <ı>pembe martini içilen ”defile partileri”yle, karışıyor…

Doğrusu hangisinin <ı>“zamanın ruhu”nu daha iyi yansıttığını sorarsanız; <ı>Güneri Cıvaoğlu’nun ballandıra ballandıra anlatışından, <ı>“püfleyişlerinden”, küresel liberal ekonomi rüzgarlarının bütün kuvvetiyle estiği, <ı>“barbar liberalliğin” yapay cennetleri niteliğindeki <ı>Cannes-Nice-Monaco diyesim geliyor…

Benim anlayamadığım, “barbar liberalliğin” nimetleriyle dolu dolu sefahat ve şatafat içinde geçen <ı>“3 keyifli gün”de Türkiye siyaseti aklına gelince püfleyenlerin Türkiye’ye döndüklerinde neden <ı>“Neyse ki Kılıçdaroğlu dönüşte hoş bir sürpriz oldu.” dedikleri. Yani, “barbar liberalliğin” nimetleriyle dolu dolu geçen birkaç günden sonra<ı> “küresel liberalizmin rüzgarıyla yelkenleri dolan AKP” yerine, neden küresel liberalizmin krizinden nemalanacağı öngörülen <ı>“sosyal demokrat” bir politikacı <ı>“hoş bir sürpriz” olsun ki…

Eğer bu politikacı gerçekten iddia edildiği gibi <ı>“halk adamı ve halk çocuğu” ise, <ı>Cannes-Nice-Monaco‘daki pembe martinili defile partilerinden sonra olsa olsa <ı>“bu da nereden çıktı denilecek türden kötü bir sürpriz” olmalı değil miydi?. Bir diğer ifadeyle ya <ı>“halk çocuğu, halk adamı” ya da <ı>Cannes-Nice-Monaco sahillerinde ve caddelerinde salınan dilberlerle gönül eğlendiren, Monaco yat limanına bakan <ı>Hotel de Paris’in terasında <ı>Formula 1 tutkusunu yaşayan “halktan bütünüyle kopuk” birisi olmak gerekmez miydi?

Bu iki farklı dünyanın, inanılmaz bir lüks düşkünlüğü ve elitizmle <ı>“halk”a dair şeylerin aynı bedende, aynı kafada ve aynı kalpte bir arada barınması nasıl mümkün olabilir?

Bu kadar çelişkinin bir sayfaya bu kadar net aksetmesi nasıl bir hikmettir.

Belki de bütün bu soruların cevabını, bu kafa, ruh ve beden uyumsuzluğunu, sosyal demokratların bu en büyük “trajedisi”ni, bir Etro marka gömlek içeriyordur…

<ı>Cannes-Nice-Monaco sahillerinde salınan dilberlerden, görkemli yatlardan, lüks otomobillerden, Formula 1’in heyecanlı cayırtılarından, Etro marka gömlekten yansıyan <ı>“barbar liberallik”ten, kısaca <ı>“zamanın ruhu”ndan, <ı>halk çocuğu ve halk adamı olma iddiasındaki Kemal Bey ile CHP’sine ne düşer bilemem…

Ancak, <ı>Cıvaoğlu’nun <ı>Pazar Kahvesi türünden <ı>Cannes-Nice-Monaco çeşnili destek (!) yazılarının son derece negatif etkileri olacağından eminim… Sosyal demokrasiye daha çok zarar vermemek için artık gölge etmeseler daha iyi olur…

<ı>Kemal Bey de en iyisi ömrünü hazineden geçinerek geçiren bir <ı>“devlet eliti” olarak, Cıvaoğlu'nun yazısında açıkça görüldüğü gibi, üzerinde iğreti duran, daha da ötesi artık herkesin karnının tok olduğu bu <ı>“halkçı ve eşitlikçi” jargona hiç girmesin… Tutturamaz…

Kendilerine ve bu millete gerçekten iyilik yapacaklarsa, <ı>“Sivil Hak ve Özgürlükler”in önünü açmak için mücadele etsinler; <ı>Anayasa Reformu’nu desteklesinler…

 
Toplam blog
: 19
: 1025
Kayıt tarihi
: 01.05.10
 
 

Mülkiye ..